Özgürlük Enlemi I-II-III-IV

I

Kuzey ülkelerine baktığımızda insanların serbest, özgür; devletlerinin de adil ve işlevsel olduğunu görüp “ah, ah!” diye iç geçiriyoruz. Bu bir kader mi?

Neden aynı enlemlere sahip ülkelerin tamamı benzer kaderi paylaşırlar  ve neden özgürler üst enlemde sıkışmışlar? neden oradan buraya bir gram adalet, özgürlük, insan değerleri gelmiyor?

Bunun cevabı aslında zor değil. Su kaynakları, çayırlar, ırmaklar bizim yaşadığımız enlemlerde. Kuzeyde insanın canını çekecek bir şey yok idi yakın zamana kadar. Petrol ve türevlerinin bulunduğu çok sonra keşfedildi. Üç bin sene önce Anadolu enlemi bir savaş alanıydı. Hemen yanı başımızda Yahudilik kuruldu. İsa’nın köyü bize uçakla bir saat mesafe. İmparatorluklar burada kuruldu. Burada insanlar savaştı hep.

Savaşan devletler, halklarını ölüme ikna etmek için kutsala ihtiyaç duyar. Hazır olanı çiğnemek ile yeniden üretmek arasında tercih birinciden yana olur genelde. Roma, Hristiyanlığı; Osmanlı İslam’ı ağzında gezdirmiştir. Sünni dediğimiz İslam Osmanlı’nın, Katolik dediğimiz Hristiyanlık da Roma’nın eseridir.

Neden bir devletin içinde farklı mezhepler yerleşemez mesela? Neden diyanette bütün inançlar temsil edilmez? Neden Şiilik ve İran et-kemiktir? Devlet sınırları ile din yorumları neden hep at başı gider? Bunun da cevabı yukarıdakine bağlı.

Dinin kaynağını yorumlayabilecek birikimli alimleri besleyebilecek kaynak devlettedir. Devletin kendini sağlamlayacak yorumlar alimlerdedir. Devlet ve din birbirinin koltuk değnekliği yaparak ayakta kalır.

En fazla özgür devletlerin aynı zamanda ateist nüfusun en yoğun olduğu bölgelerde olması rastlantı mı? Hayır. Evlerinize kapıdan girin diyecek kadar ayrıntıya giren Kuran’ın devlet pratiğine değinmemesi rastlantı mı? O da, hayır.

Çünkü devletler özgürlük değerlerine göre değil, kölelik normlarına göre çalışır. Köleliğin boyut ve gücü değişebilir ama sabit kalır. Bu enlemdeki bir devlette özgürlük kurumsallaşamaz. Meğer ki büyük bir devlet ona garantörlük ve himaye görevi üstlenmesin.

Memurluk, beyaz yakalılık standartları yükseltilmiş kölelik biçimleridir. Oyuncaklarımız büyüdüğü için çocukluktan sıyrılmadığımız gibi, tasmalarımız süslendi ve hafifletildi diye kölelikten kopmayız. Hangi memur amirine kızdığı için işyerini terk etmiştir? Mucize gibi anlatılacak istisnai durumdur bu. Çocuğu okuyorsa zaten herkes biraz daha fazla maaş alayım diye emekliliğini erteler.

Bu kölelikten köleler memnundur. Çünkü itiraz ettiklerinde özgürleşmeyeceklerinin, sadece efendilerinin kisvesinin değişeceğinin farkındadır. Başkasına kölelik edeceğime benden olana ederim, millet olmanın ölçüsü gibidir.

II

Kuzey enlemlerindeki devletlerin kara savaşı alışkanlığı yoktur. Vikingler ve İskandinavlar denizle fetih, ticaret yapmıştır. İnsan karada yaşar. Gemide yaşanan gemide kalır. Limandaki sevgiliden yar olmaz.

Ayak karaya bastığında yaşananlar unutulmuş, ganimet ve gelirler paylaşmaya hazırdır. Ofiste buhranları yaşayıp evinde kendini çocuklarına bırakan bir memurdur viking. Savaş onun işidir ama hayatı değil. Asya ve Avrupa toplulukları uyurken doğa ile yürürken ötekiyle savaşmak zorundadır. Onlar başka milletlere arıza çıkarmış  ama maruz kalmamıştır. Enlemler arası geçiş aynı zamanda iklim topografya ve bitki örtüsünün de değişmesi anlamına geldiğinden yukarıya çıkmak ya da aşağıya inmek umulan bir şey değildir. Devletler yatay genişlemek ister, çünkü tebaasını yeni enleme iskan ettirmesi kolaydır. 

Kuzey enlemlerinin toprakları yabancılar tarafından keşfedilse bile gece gündüz farkının aşırılığı, namaz vakitlerinin dahi doğru dürüst tayin edilmemesi gibi nedenler Müslümanları bu bölgeden uzak tutmuştur.

Hristiyanlar Roma ve Kudüs haricinde bir yerde gözleri yoktu. Akıl ve felsefe onlarda 17. yy’da gözlerini açtı. O güne dek kilise ve İncil bütün hakikatin yegane sahibiydi. Fetihten çok eldeki toprakları Türklerden korumanın derdine düşmüşlerdi.

Biz bu enlemde birbirimizi yerken kuzeydekiler ticarete buraya iniyordu. Zenginlik buradaydı, fakirlik yukarıda. Savaş buradaydı, barış orada. Fakirin barışından ne çıkar?

Keşifler ile Amerika kıtasının sömürgeleştirilmesi, incaların yok edilmesi, kızılderililerin asimilasyonu ile insanlık henüz anakara dışında bir yaşamı keşfe başlamıştı. Daha Kuzey’e gitmek kimsenin aklına gelmiyordu muhtemelen.

III

Amerika’da yeni medeniyet imkanının keşfi, burada yeni algı, düşünce ve yöntemlerin önünü açtı. Yerleşikliğin sistematiği, yeninin maceracı, fırsatçı, özgürlükçü tabiatına yenik düştü. Sizin dininiz size olsun biz burada yeni bir dünya kuracağız diyenler Amerika’ya ait bir anlayış inşa ettiler. Protestan, Evangelist, tarikatçı, keşmekeş bir yapı bir arada kalabilmek için özgürlüklerin tesisine muhtaçtı. Herkes güçlü, bilgili, hırslıydı çünkü. Bir ulus olmanın bedelini yıllarca kendileriyle çatışarak ödediler ve sonunda biraz da olsa anlaşabildiler.

Kanada kendi başına bir devlet değildi bugün de değil. İngiltere, Fransa ağırlıklı göçmen enerjisiyle çarklarını döndüren bir ülke. Kimse oralı olmadığı için, kanadayı savunmak için ölürüm diyen bir algının, ideolojinin de edebiyatı olmadı, ortaya çıkmadı. Neden ölüyoruz ki hepimize yetecek kadar yer, özgürlük, hukuk var, bu insanların temel mottosu oldu, ya da öyleymiş gibi yaptılar. Başardılar.

İngiltere sömürdüğü her toprak için bu görece özgürlüğü garanti etti. Katolik akideden ayrılıp kendine ait bir mezhep/din kurmasının temelinde yılların imparatorluk ve siyaset aklı yeterince geniş otlaklarda insan ve hayvan sürülerini rahatlatmayı öğrenmişti. Yeni felsefe ve sanayi devrimlerine öncülük ederek insanlığın önüne geçip kraliyet imtiyazlarını koruyan kendine has bir demokrasiye geçişi dünyanın ekonomi ve kültür merkezi olmaya hak kazandırdı. Amerika’nın İngiltere ile dövüşleri dahi danışıklı idi. British petrolium, shell gibi petrol şirketlerinin, Amerikan işgalini müteakiben oranın petrollerine konması rastlantı olamayacak kadar hayatın tabii seyrine aykırı.

Bütün bunlar olurken sanayi devrimi ve otomasyon ilerliyor, petrolün tahtının sallanacağı ve elektriğin yeni savaş  nesnesi olmaya ilerleyeceği ön görülüyordu muhtemelen. Doksanların toplu tüfekli işgalleri yerini yavaşça daha stilize, modaya uygun, sanatsal hamlelere bıraktı. Bilgisayar çağı kapıdaydı.

IV

Bilgisayar yalnızca bir alet değil aynı zamanda bir algı ve eylem değişiminin de kapısını aralıyordu. Konvansiyonel olan her şeyin bir de elektronik olanı gündeme geliyordu yavaştan. Elektronik kağıt, mürekkep, baskı, bilgi, bilim. İşleri kolaylaştıran bu imkanlar aynı zamanda mekana dair kısıtlılık ve tahakkümleri de yok ediyordu.

Elektrik olan her yere götürülebilen bir şey bilgisayar. Dizüstü, cep ve en sonunda bulut.

Bilginin herkesle her yerde paylaşılabilir bir “şey”e dönüşümü Sanayi devrimiyle toprağın kırılmaya başlayan hakimiyet unsurluğunu tamamen yok etti. Uçak inen her yere meyve sebze geliyordu. Kuzey ya da güney kutbu da olsa. Küresel ısınma da tuz biber oldu. Havalar yumuşadı. Artık kaçılan değil sığınılan yer oldu kuzey.

Kimler sığınacaktı ama. Elbette konvansiyonel araçlarla üretim yapmak zorunda olmayanlar. Bilgisayar mühendisleri, tasarımcılar, akademisyenler, sanatçılar… Donmuş topraklarda tarım işçisinin kıpırdayacak hali yoktu zaten. Kışın don, yazın bataklık olan topraklarda balıkçılık ne kadar karın doyurabiliyorsa yerli halk o kadar zengindi.

Elektronik çağın gelişiyle baronlar, sanayi kirliliğinden bıkan zenginler İsveç, Norveç, İsviçre’yi finans ve ekonominin kaçış alanına dönüştürdü. Kötüler maharetlerini anakarada işliyor, keyfini kuzeyde sürüyordu artık. Orada işlenecek kötülük kalmadığı için  kimsenin keyfini kaçırmak akla gelmiyordu.

Ubisoft, Pixar ve akla hayale sığmayacak küçük büyük mühendislik ve tasarım firması trafik ve tantanadan Uzak Norveç kıyılarında, kanada ormanlarında iş yapmanın hazzını tepesine kadar yaşıyordu.

Mühendis, sanatçı olunca ağırlık, kimse kimsenin tavuğuna kış demiyor herkes kendi işine odaklanıyor, işi bitince doğaya vuruyordu kendini.

Din dediğimiz olgu ihtiyaçlı insan kitlelerinin şifasıdır. Kişi kendi başının çaresine bakıyor, kimseden bir zarar görmüyorsa din niye lazım olsun ki. Kötü yok ki iyileştirsin. Doktor hastaya gerek.

Kuzey ülkeleri neden zengin, özgür ve dindar değil sorusunun cevabı bence bu.

Ahmet BAYRAKTAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir