Kimlik ile ilgilinen sosyal bilimlerde benlik üzerine rivayet muhtelif Neyse ki, benlik ile bağlantı kurmadan doğrudan kimlik konuşan sosyologlara karşılık, biraz da konuları gereği, elini taşın altına koyan psikologlar var. Kaçış yolları da yok zaten. Görünür benlik, ideal benlik, sahte benlik, gerçek benlik gibi çeşitli kavramlar benliğin binbir yüzünü yansıtıyor. Benlik, devasa bir buzdağı gibi olan kavramlardan biri. Bu yüzden görünür gerçekliğin (misâl/şehadet âleminin) bilgisine talip olan bilim, hikmetin bilgisine muhtaç aslında.
Bilimin ulaşamadığı gerçekliklerin (âlemlerin) bilgisine ‘hakikat’ diyoruz. Âlemler iç içe olduğu için, birbiri içinde yuvalanmış olduğu için bilimin gerçekliğinde de hakikat saklı aslında. Yani bilim illa ki hakikatin bilgisine muhtaç. Bir sosyal bilimci benlik ve kimlik konularınının içinden irfan kültüründen yararlanmadıkça çıkamaz. Bu konuda Dr. Mustafa Merter‘in benim için paha biçilmez değerdeki kitaplarını ayrı tutmak gerekir. Bilim ve irfan kültürünün nasıl meczedileceğinin şah örnekleri olarak…
Cananın canı hem de canların cananı Yunus Emre‘nin “Bir ben var, benden içerü” deyişi de, benliğin hakikatini söylüyor. İnsanlığın aradığı anlamın, insanın yeryüzü macerasının hakikatini gösteriyor. Bu bağlamda Yunus Emre, ulu bir şehire benzettiği dünya ile ilgili bir şiirinde “Bu şarın sultanı var cümleye ihsanı var, Sultan ile biliş kılan yok iken vara benzer” derken hakiki kulluk hazinesinin kapısını gösteriyordu.
Kapının tılsımlı anahtarı ise teslimiyet…
Zahiri benlik ile hakiki benlik arasındaki gönül ilişkisinin tılsımlı anahtarını keşfedenin ölmeden önce dünya yükünden kurtulduğunu, zorlu hayatın içindeki sırlı ‘Hayat’a kavuştuğunu söylüyorlar.
İrfan kültürü her zerresi ile; türkülerden, şarkılara, deyişlerden şiirlere kadar hakikat hazinesi demek. Benlik üzerine sayısız hikmetli sözler var. Her bir sözünde okyanus saklı olan aşıklardan biri de Muhammed İkbal. Bugün onun deyişlerinden üç gül seçtik.
M. İkbal’den Benlik Üzerine
“Varlık, yokluk uçurumundan çık, yüksel. Bu ‘nasıl, ne kadar’ kayıtları ile bağlı olan cihanın üstüne çık. Kendi varlığındaki benliği mamur et. İbrahim gibi Kabe mimarı ol”.
“Benlik, ne zaman başlamıştır, kimse bilmez. Benlik akşam-sabah halkası içinde değildir. Hızırdan şu emsalsiz nükteyi işittim: Deniz, kendi dalgasından daha eski değildir”.
“Can sazını terennüm ettiren senin mızrabındır. Bu nasıl oluyor, sen hem canın içindesin, hem dışında? Ben bir kandilim, seninle yanarım, sensiz sönerim. Ey benim hikmetinden sual olunmaz Rabbim, sen bensiz ne âlemdesin?”.
M. İkbal. (1956).Şarktan Haber. (çev.) Ali Nihat Tarlan. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
(Sevgili Aşkın Geçgel‘e birbirinden güzel fotoğrafları için gönülden teşekkürler. Bu fotoğraf, “Bir ben var benden içerü”yü sembolize ediyorum diye bana göz kırptı. Çiçekler, tek kaynaktan gelen o ışıkla güzeller. Aşık Veysel’in “Güzelliğin on para etmez, bu bendeki Aşk olmazsa” dediği tam da bu olsa gerek. İkbal de “Ben bir kandilim, seninle yanarım, sensiz sönerim” diyor).
Beylü DİKEÇLİGİL
Son Yorumlar