Orda Bir Ada Var Uzakta!

I.

İnsan, Edremit ve Ayvalık yöresine gelince Bozcaada‘ya gitmez mi? Son yıllarda, methini sıkça duyduğum bir yerdi Bozcaada. O nedenle yaz tatilimizde gitmeye ve bir iki gün orada kalmaya karar verdik…

Bozcaada tarihi çok eskilere giden bir ada. 1990-2005 yılları arasında burada yapılan kazılarda M.Ö. 3000 yılına ait mezarlar bulunmuş. Alman arkeolog Prof. Dr. Manfred Korfmann (Osman Hoca) Bozcaada’nın ilk yerli halkının Yunan değil, tıpkı Troya’da olduğu gibi, Anadolu kökenli olduğunu ileri sürüyor. Prof. Korfmann, çeşitli belgelere dayanarak Troya’nın Luvice çivi yazısı ile yazılmış metinlerde geçen Wilusa kenti olduğunu kanıtlamış. Korfmann’ın tezine göre kentte Luvice konuşuluyor ve Hitit dini ve gelenekleri yaşatılıyormuş.

Bozcaada, konumu nedeniyle, tarih boyunca Çanakkale Boğazı’nı geçip Marmara Denizi’ne ulaşmak isteyen her güç için önemli olmuş. 1915’te Çanakkale Savaşı sırasında düşman kuvvetler tarafından nasıl stratejik açıdan elzem görülüp işgal edilip askeri üs olarak kullanıldıysa, M.Ö. XII. yüzyılda yaşanan Troya Savaşı’nda da aynı nedenle Akhalılar tarafından ele geçirilmiş. Kısaca; Bozcaada, Troya’nın bir uydu kenti imiş. Aralarındaki bu merkez-çevre ilişkisi, Homeros’un İlyada destanında belirtiliyor zaten.

Osmanlıların Tenedos’a ayak basmaları, İstanbul’un fethinden sonra, 1455 yılında olmuş. Fatih Sultan Mehmet’in 1461 yılında Troya’yı ziyaret ettikten sonra, Bozcaada’ya da uğradığı tahmin ediliyor. (Fatih’in okuduğu Yunanca İlyada kitabı Topkapı Sarayı kütüphanesinde bulunmaktadır!) Troya ziyaretinde “Tanrı, bu kentin ve halkının intikamını alma imkanını bana bahşetti” diyerek Allah’a şükreden Fatih Sultan Mehmet ile aynı tarihi bilince sahip Atatürk‘ün de İstiklal Harbi’nden sonra Troya’yı ziyaret ettiğini unutmayalım.

1479 yılında Fatih, Tenedos’un yıkık dökük kalesini yeniden yaptırınca artık Bozcaada ismiyle anılır olmuştur. Ancak 1807’de Rusların işgaline uğrayan ve yakılıp yıkılan Bozcaada Sultan II. Mahmut 1815 yılında tekrar imar edilmiş. 1912 yılında, Balkan Savaşı sırasında ada, Yunanistan’ın eline geçmiş. 1923 Lozan Antlaşması ile Türkiye adayı geri almıştır..

Bozcaada’ya gitmenin birkaç değişik yolu var. Biz, önce araba ile Geyikli’ye gittik ve Feribot’a binerek karşıya geçtik. Kara yolculuğu da deniz yolculuğu da çok keyifli geçti. Çam ve zeytin ağaçlarının kokusunu içimize çekerek, verimli tarlaların arasından mavi gökyüzüne uzanarak yol aldık. Ancak feribot kuyruklarında bekleyen – özellikle İstanbul plakalı – çok araç vardı.

Feribot Geyikli’den hareket edince heyecanlandım. Özal’ın ilk iktidar yılında yaptığımız bir gezide Çanakkale Bogazı’ndan geçerken de aynı şekilde heyecanlanmıştım. Türk tarihinin iki büyük kahramanının ruhlarını yolculuk boyunca hissetmemeniz zaten imkânsız! Uzaktan bakınca ada gerçekten kıraç görünüyor. Ama bu sizi yanıltmasın. Bizim de sonradan göreceğimiz gibi, adanın diğer tarafı orman ve üzüm bağları ile kaplı. Bağcılık ve şarapçılık burada Antik Çağlara kadar uzanıyor. Adada yetişen gelincik çiçeklerinden üretilen reçeller daha çok turistlere satılıyor.

II.

Bozcaada, Heredot’un “Tanrı, insanlar uzun ömürlü olmalı diye Tenedos’u yaratmış” sözü ile ünlenmiş bir yer. Üzüm bağları, gelincik bahçeleri, tavşanları ve eşsiz doğasıyla biliniyor. Çavuş Üzümü’nün Bozcaada’ya özgü bir üzüm çeşidi olduğunu ilk kez bu gezimde öğrendim.

Limandan adaya inerken mavi beyaz çizgili tenteli restorant-cafeler kalbimizi çalıyor.

Bozcaada merkezi Türk ve Rum mahallesi olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bu iki mahalle arasındaki en önemli farkı evlerin mimarilerinden anlayabiliyorsunuz. Rum mahallesinin küçük ve eski taş evleri öyle güzel renklerle dekore edilmiş ki, her evin önünde oturmak, her ayrıntının resmini çekmek istiyorsunuz. Türk mahallesi ise ‘dağınık’ ve bir ‘intizam’ yok!

Adanın denize çıkan Arnavut kaldırımlı dar sokakları, mavinin her tonuyla boyalı şirin evleri, kapı ve pencerelerin önündeki rengarenk çiçekleri ve iyot kokulu rüzgarı gönlümüzü fethediyor. Kale arkasındaki sahil boyunca renkli bir eğlence hayatı hüküm sürüyor. Eğlence kervanına katılmayanları ise deniz kenarında muhteşem bir gece manzarası bekliyor.

Denizin turkuaz rengi ve ince altın kumları muhteşem bir güzelliğe sahip. Su soğuk ancak yüzümüze vuran su ışıltısı dahi içimizi ferahlatıyor. Adanın en güzel tarafı, rüzgarlı günlerde bile yüzebileceğiniz koylara sahip olması. En popüler plaj hiç kuşkusuz Ayazma. Denizi yosunsuz, kumlu ve tertemiz. Uzun kumsalı ve masmavi denizi oldukça etkileyici. Sahil günün ilk ışıklarında ıssız ve bize emanet edilmiş gibiydi. Aslında Kutsal Su anlamına gelen Ayazma Pınarı artık bu koya akmıyor. Adanın güney kısmında yer alan tarihi çeşme ve etrafındaki yaşlı çınar ağaçlarının yanıbaşında küçük bir manastır bulunuyor. Ancak tepedeki bu Şapel kapatılmış, önündeki bahçe Cafe kır kahvesine dönüştürülmüş. 1734 yılında yapılan manastır, sadece özel günlerde ibadete açılıyor.

III.

En sevdiğiniz öğün kahvaltıysa, Bozcaada sizin için de doğru yer demektir. Ada halkının ev yapımı reçelleri, kahvaltı masalarının en önemli parçasını oluşturuyor. Gelincik reçeli, domates reçeli, incir reçeli mutlaka denemeniz gereken lezzetler arasında. Hatta beğendiğiniz reçelleri adanın küçük çarşısında satan teyzelerden alıp eve götürebilirsiniz. Bunun yanında Tarihi Çiçek Pastanesi‘nin damla sakızlı ve bademli kurabiyelerinden (gerçekten leziz) yemeli ve lavantalı meşhur ada dondurmasını denemelisiniz.

Körfez seyahatimin (Akçay, Altınoluk, Burhaniye, Edremit) birçok noktasında karşılaştığım pastanelerin pek çoğunu Hemşinliler işletiyor. Onların dedeleri -tıpkı Bozcaada Çiçek Pastanesi’nde olduğu gibi- bu sanatı Çarlık Rusyası’nda öğrenmişler.

Hacı Tahir ilaveten Rum ustalardan kurabiye reçeteleri temin etmiş. Ailenin bir başka özelliği İzmir suikastı(1926) nedeniyle asılan Lazistan mebusu Ziya Hurşit ile akraba olmaları. Pastane duvarında asılan resimler de bunu teyit ediyor zaten.

Bozcaada’ya gidenler adanın sembollerinden birinin karga olduğunu, ada halkının bu zeki hayvanlarla iç içe yaşadığını iyi bilirler.

Özellikle, adanın merkezinde bulunan bir çay bahçesinde serinlemek üzere bir çay molası, vermişseniz ya da karnınız acıkıp da işletmelerin dar sokaklara sıraladığı masalardan birine oturmuşsanız…

Bozcaada’nın mavi gözlü kargası, nam-ı diğer Tenedoslu Corvus, oldukça meraklı ve zeki bir hayvan. Ayrıca müthiş bir hafızası varmış. Ortalama olarak bir karganın 100 kelime ya da 50 kadar cümleyi ezberleyebildiği söyleniyor.

IV.

Osmanlı döneminden kalan belli başlı eserler arasında Meryem Ana Kilisesi, Köprülü Mehmet Paşa Camii (Halk arasında Yalı Camii olarak anılıyor), Alaybey Camii ve kısmen Ada Kalesi sayılabilir.

Yine Türk Mahallesi’nde bir zamanlar toplu bayram namazların kılındığı, şimdi ise park olarak kullanılan bir mekan bulunuyor: Namazgah. Bu yapılar 18.yüzyıl içinde ya inşa ya da tamir edilmişler.

Özellikle Alaybey Camii, bahçesinde bulunan haziresi nedeniyle dikkat çekiyor, zira içinde I. Abdülhamit‘in -başlattığı Reformlar yüzünden asılan- veziri Halil Paşa yatmaktadır. Halil Paşa, Türkiye’nin son reformlarını yürütmekle görevlendirilen Kemal Derviş‘in büyük dedesi!

Alaattin DİKER

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir