Saçlarına Yıldız Düşen Dağlar

Siyah, beyaz ve yeşil Wittgenstein yöresinin yerel renkleri… Gelenek ve doğa anlamına geliyor. Ne var ki ahşap evler ve görkemli dağlar arasında yalnızca şen kahkahalar değil acı da yankılanıyor.

Siyah, beyaz ve yeşil Wittgenstein yöresinin yerel renkleri           

Anna Catharina Schmiedt, rahibin vaftiz suyuyla Onu kutsamasını beklememiş, vaazı erken terk etmiş, haç çıkarma işaretini eksik yapmış ve üstelik İsa Heykeli önünde dizlerini düzgün bir şekilde bükmemişti. Bunlar Grafschaft manastırındaki keşişlerin ona yönelttikleri suçlar ama biz iddia diyelim. O, 1630 yılının mübarek bir gecesinde ‘cadı’ kabul edilerek yakıldı. Grafschaft kasabasında cadı avına kurban giden yüz yirmi kadından yalnızca biriydi o. Hikâyesi, manastıra iki dakika uzak Gasthof Heimes‘ın yanındaki taş levhada okunabilir. Anna Catharina’nın kaçıncı kuşak torunları 2005 yılında olayı hatırlatmış ve hoşgörü nişanesi olarak bu taşın dikilmesini istemişler.

Grafschaft manastırı 17. ve 18. yy Cadı Avları düzenleyenlerin merkezi

Ormanlar, göller ve dağların yanı sıra Almanya’daki en güzel yürüyüş yollarının bulunduğu Sauerland, aynı zamanda çalkantılı bir geçmişe ve toplumsal hafızası güçlü sakinlere de sahip anlayacağınız. Şirin Grafschaft kasabası Orta Çağ’da bir ticaret merkezi olan Schmallenberg ile birleşmiş. Ve ortaya küçük bir şehir çıkmış. Sauerland’daki bu küçük şehir, 300 kilometrekareden geniş alanı ile Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin toprak bakımından en büyüğüdür. 1970’li yıllarda gerçekleşen bu olay Schmallenberg’in seksen civarındaki köyünü pek rahatsız etmişe benzemiyor; kırsal alandaki dinginlik kesintisiz devam ediyor.

Cadı Avlarını anlatan taş levhalardan biri

Schmallenberg Kasabası Mart 2020

Örneğin kaldığım otelin restoranını işleten genç Felix, sükunetin durmak anlamına gelmediğini kanıtlıyor. Onun sayesinde mekân 2019 yılında Almanya’nın en ünlü restorantlarına verilen “Michelin Yıldızı” ile taçlandırılmış. Wittgenstein‘daki şu an ki işinden çok uzaklarda aşçılık mesleğini öğrenmiş; Bremen ve Hamburg gibi büyük şehirlerde çalışmış. Ama son tercihi taşra olmuş. Felix, “Oralar güzel şehirler, ama kuşların şarkı söylediğini duyabileceğiniz ve her şeyin baharda yeşerdiği doğayı seviyorum. Çocuklarımın burada büyümesini istiyorum.” Felix şehir hayatını denemiş ama şehir insanı değil. İç huzuru artık taşrada arıyor. Bu arada karısının da yabancı olduğunu söylemeden edemiyor. Gülümseyerek “Aramızda kalsın döner yemeyi seviyorum” diyor ayrılırken.

Felix, çocuklarını taşrada büyütmek istiyor

Aya 384.403 km. uzaklıkta bir kasaba: Schmallenberg

Filozof Wittgenstein’in anayurdu Wittgenstein’da 250 km. yürüyüş yolu mevcut

Öğleden sonra Bayan Jäschke ile buluşacağım. Babamın yattığı özel kliniğin halkla ilişkiler bölümüne bakıyor. İşlemler yapılırken ilk konuştuğumuzda “soyadınız hiç yabancı değil” dedim ve ekledim “hatta iyi tanıyorum.” Çok şaşırdı ve ilk açığını verdi: “Ama biz Polonya kökenliyiz.” “Biliyorum” dedim. “19. yüzyılda Almanya’ya göç eden Protestan mültecilerdensiniz.” Sonra görüşmek için anlaştık. İkimizin de Kölnlü olduğu hemen ortaya çıktı çünkü.

Wittgenstein bölgesinde toplam 2711 dağ bulunuyor

Frau Jäschke(Jeşke) vaktinde geldi. Polonya doğumlu Gotthard Jäschke(1894-1983) ile uzaktan akraba mı hiç bilmiyorum. Kendisi de soruşturacak. Peki, Dr. Jäschke kim? Osmanlı Anayasası üzerine doktora yapmış bir hukukçu. Aynı zamanda iyi bir Türkolog. Bana kalırsa 1917 yılında Alman istihbaratına bağlı Berlin’de bulunan Şark Haber Merkezi’nde Mehmet Âkif ile birlikte çalıştı. Kurtuluş Savaşı Kronolojisi’ni çoğumuz onun kitaplarından öğrendik. 1927 yılında Almanya Büyükelçiliği Başkatibi iken Atatürk ile de tanıştı. Almanya’nın İstanbul ve İzmir Başkonsolosluklarında 1918 -1931 arasında birçok kez diplomat olarak görev yaptı. Türkiye’de en bilinen eseri ‘Yeni Türkiye’de İslamlık’tır. Tartışacağımız konu o değil elbette…

Cafe König zengin pasta çeşitleriyle üne kavuşmuş

Oturma odasında fotoğraf sanatçısı Elke Moorkamp‘ın 120×80 boyutundaki bir resmi asılı: Köln’de yaşarken takıldığı Römerpark Cafe‘yi gösteren. “Teuteburger Strasse!” Caddenin bittiği köşede yazar Heinrich Böll‘ün doğduğu ev bulunuyor. Cep telefonumu çıkarıp Orhan Aras‘ın evin önünde çektiği resimleri gösteriyorum. Bu kez o seviniyor. Yabancılar, yani çoğu ziyaretçi oranın başka bir ismi olduğunu bilmez: “Café am Eierplätzchen/Cafe Kurabiye”. Oturma odasına o boyutta resim asan bir kimsenin Köln ve Cafe ile özel ilgisi olmalı değil mi? Bu çok doğru. Bir Cafe müdavimi asla bara veya birahaneye gitmez. Benim ve onun için cafe şehrin gürültüsünden kaçıp sığındığımız bir ada sanki. İyi manzaralı bir yer kaparsanız, hayatı ve insanları gözlemlemek pekala mümkün. Bazen günlük bir gazeteye veya dergiye dalarsınız. Ben de her çeşit keki severim ya da bazen meyveli pasta canım çeker. Sanıyorum her şehirde ve her kahvede olay bu şekilde yürüyor.

Beş yıl önce bu kasabaya taşınmasına rağmen, West Strasse’deki Café König’e takıldığını hissediyorum. Cafe ürünleri ile şehir sınırları dışında haklı bir üne kavuşmuş. Özellikle hafta sonları çevre illerden gelen misafirleri görebilirsiniz; Park alanında fark ettiğim Düsseldorf ve Köln plakaları da buna dâhil. Pasta yelpazesi çok geniş ve her istek karşılanıyor. Hava koşulları izin veriyorsa eğer, dışarıda oturmak ve ardından şehir merkezini gezmek için mükemmel bir konum.

Cadı Kazanı anıtı

…..

Önümüzdeki duraktan kalkan otobüsten anlıyorum ki Berleburg Sarayı‘na turlar gerçekleştiriliyor. Eski saray ayrı bir dünya. Yüzyıllardır aynı aile o binada ikâmet ediyor. Bad Berleburg kasabası yirmi kilometre uzakta ve Rothaargebirge Doğa Parkı‘nın ortasında yer alıyor. Berleburg Sarayı, düşünür Ludwig Wittgenstein‘ın atayurdu Wittgenstein’ın merkezi sayılır. Saray, eski şehir merkezinin tam ortasında yer alıyor. Ne ilginç! Sayn-Wittgenstein hanedanı hâlâ o sarayda oturuyor. Sanat gösterisi ya da resim sergisi olduğu zaman salonlar ziyarete açılıyor ancak…

Berleburg Dükalığı’nı Yüzyıllarca Yönetmiş Sayn-Wittgenstein Ailesi

Danimarka Kraliçesi Margrethe ile akraba. Bugün Prens Gustav ve Prenses Nathalie bu sarayda yaşıyor. Ziyaretçiler sarayın Rönesans kanadını gezebiliyorlar ancak.

Sayn-Wittgenstein-Berleburg Sarayı

Kalacağım otel sarayın dibinde zaten. Her gün önünden geçeceğim ya da saray bahçesinde yürüyüşe çıkacağım. Bayan rehberimiz, 1687 doğumlu olan ve sarayı bugünkü şekilde imar ettiren Kont Casimir‘i anlatacak. Günlüğünde Kont Casimir’in işlediği günahların kaydını tutan katibin birinci kattaki odasını gösterecek. Sonra Hollanda kraliçesi Beatrix‘in nikah töreninin yapıldığı salonun kapısı açılacak. Golf oynamayı ya da ata binmeyi öğrenemediğim için açıklamalar beni bir türlü cezbetmeyecek. Ancak Kont Casimir, Goethe‘nin de orijinal bir nüshasına sahip olduğu yorumlu bir çeviri olan ‘Berleburg İncili’ hazırlatmış. O yüzden olacak sarayın karşısındaki meydana -öyle kocaman bir alan hayal etmeyin- Alman şair Goethe’nin adı verilmiş. Her sabah meydanı geçerken ortasına dikilen Kahraman Kayzer I.Wilhelm‘in heykelini selamlıyor ve 20 metre ilerdeki Cafe Goethe‘ye geçiyor olacağım. Çoğu yerde olduğu gibi bu Cafe’yi yine bayanlar işletecek; kek ve pastaları kendi elleriyle hazırlayacaklar…

…..

Cafe König’den çıktıktan sonra ana caddeyi beş dakika dosdoğru arşınlıyoruz. Önümüze “Breybälger” heykeli çıkıyor.

Cafe König pastaları

Hikâyesi yaklaşık 200 yıl öncesine dayanıyor ve bir yangın ile başlıyor. Eski zamanlarda kasabalar ve şehirler, yanıcı malzemelerden ve yanyana yapılmış evleri ile sık sık ateşle imtihan olurdu. Schmallenberg kasabası da elbette bir istisna değildi. Kasabadaki son büyük yangın 31 Ekim 1822’de çıkar. 128 binanın neredeyse tamamı yıkıcı alevlerin kurbanı olur. Bugünkü şehir manzarası o yıllarda tasarlanmış ve kasaba düzgün bir şekilde yapılanmış. Bununla birlikte, halkın büyük kısmı kıtlık çeker, çünkü sadece evlerinden değil, kış için depolanan tüm erzaklardan da mahrum kalırlar. Ancak iyi komşularınız varsa, dar gününüzde yardım umabilirsiniz. Ve böylece komşu köylerden gelen yardımlar ile kasaba halkı kışı atlatabilmişler. Gelen yardımların en başında çavdar ve yulaf yer alıyor. Bu, yalnızca yulaf lapası yiyerek geçen kış, onlar için iyi bir ders olur. O zor günleri unutmamak için günler yaratırlar; işte “Breybälger” fikri böyle doğar. Bu anıt şimdi Doğu ve Batı caddelerinin kesiştiği bir noktada yükseliyor.

Breybalger heykeli

Bir masada çömelmiş, önünde büyük bir yulaf lapası, şişkin bir göbek, gerilmiş bacaklar ve mutsuz bir yüz… Hani, “mal canın yongasıdır”, der ya atalar. Tüm varlığınız bir gecede dumanlar içinde kaybolur giderse vaziyetiniz o heykeldeki yüzden pek farklı olmaz! Aynı zamanda birtakım sorunları da kabul etmek zorunda kalırsınız… İnsanoğlu her yerde aynı. Yanıbaşındaki Fredeburg kasabasında onların tedbirsizligi ile alay eden başka bir anıt var: Buğday ekmeği yiyerek beslenen incecik bir insan! Acılar paylaştıkça azalır. Bu evrensel kuralı demek ki duymamış Fredeburg halkı. Sırf o yüzden görmekten vazgeçtim o beldeyi.

755. kuruluş yıldönümünü kutlayan Schmallenberg kasabasında kaldım o akşam. Kutlamalar “yüzyıllar içinde zaman yolculuğu” başlığı altında gerçekleşiyor. Seçilen sloganın anlamını ancak ertesi gün kavrayacaktım.

Wittgenstein orman yolu heykel ve anıtlarından

20 yıl önce hayata geçirilen “Wittgenstein Orman Anıt Yolu” Bad Berleburg ve Schmallenberg kasabaları arasında başarılı bir işbirliğinin örneği. Bu yürüyüş yolu üzerine birbirinden değişik anıtlar(Skulptur) serpiştirilmiş. Benim dikkatimi en fazla çeken “Cadı Kazanı” oldu. Acı tecrübelerle dolu geçmişi genç kuşaklara aktarmak için güzel bir girişim. Zira Almanlar ifrat ve tefrit arasında salınan ve orta yolu bulmakta zorlanan bir toplum. Ne yazık ki öyleler…

Sayn-Wittgenstein ailesi 700 yıldır bu sarayda yaşıyor

Alaattin DİKER

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir