Âzadlığın Gür Sesi; Halil Rıza Ulutürk

Eğer benden sorsalar: Ḫalil Rıza Ulutürk senin için kimdir?”, Ben sadece bir cümle ile “Edebiyatımızın istiklâl mücahididir” diyebilirim. Ḫalil sadece kalemi ile değil, emelî (ülküsel) faaliyeti ile de vatanımızın istiklâline ḫizmet etmiştir. Bunlarla da yetinmeyen Şair, öz oğlunu da bu yolda kurban vermekten çekinmedi. Bir sözle, Ḫalil bu vatan için ne gerekirse, onu yaptı. Ḫalil’in ülküleri, hareket ve inanç bütünlüğü onun şahsiyet bütünlüğünün temel taşıdır. Bu ise onun şahsiyeti ve ülküleri karşısında secdeye layıktır.”
Bahtiyar VAHAPZÂDE

 

Giriş

Geçmişten bugüne hürriyet ve istiklâl, fert ve toplumlar için her daim büyük bedelller ödenmesini gerekli kılmıştır. (Kuzey) Azerbaycan halkı da bu acı gerçekten müstağnî değildir.

Makale bağlamında da Azerbaycan Cumhuriyetinin istiklâli yolunda bir azadlık savaşçısı ve şairi olan olan Halil Rıza Ulutürk ele alınacak; makalenin akışı içinde sırasıyla boyunduruk altından Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (AHC)’ne ve oradan da Azerbaycan Cumhuriyetine uzanan sürece kısaca değinilecek, bilâhare Şairin öz yaşamı hakkında bilgi verilecek, son olarak da Şairin öne çıkan kimi şiirleri bağlamı ile birlikte ele alınacaktır.

Boyunduruk, Azadlık, Tekrar Boyunduruk ve Tekrar Âzınlık

Azerbaycan kelimesi sanılanın aksine bir devlete değil Azerbaycan Türklerinin yaşadığı bir coğrafyaya işaret eder. 19. yüzyılın ilk yarısında Rusya İmparatorluğu ile İran arasında imzalanan Gülistan (1813) ve Türkmençay (1828) Antlaşmaları ile bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti coğrafyası (ya da Kuzey Azerbaycan) Rusya egemenliğine girmiş, güney Azerbaycan da 16. yüzyıl ikinci çeyreğinden (Safevîlerden) itibaren İran egemenliğinde kalmayı sürdürmüştür. Çarlık Rusyası döneminde Kuzey Azerbaycan “Rus Azerbaycanı” olarak da nitelendirilirken, güney Azerbaycan da “İran Azerbaycanı” olarak da nitelendirilmekteydi.

1917 yılında Mart ayında meydana gelen ve Rusya’da Çarlık monarşisinin yıkılmasıyla sonuçlanan Menşevik Devrimi ve bundan sekiz ay sonra meydana Bolşevik (ya da Ekim) Devrimi Rusya coğrafyasını büyük bir istikrarsızlık içine sokmuş, Kafkasya’da yaşanan gelişmeler sonucu 28 Mayıs 1918 tarihinde Mehmet Emin Resulzâde önderliğinde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (AHC) ilan edilmiş, AHC 16 Haziran’da hükûmet merkezini Gence’den Bakü’ye nakletmiş, Mondros Mütarekesi gereği Kafkasya’daki Osmanlı kuvvetleri 1914 sınırları berisine çekilmiş, genç AHC, bağımsızlığını ilan etmesinden iki yıl sonra toprakları 27.05-10.06.1920 döneminde Kızıl Ordu  tarafından işgâl edilmiş, ülkedeki millî hükûmet devrilmiş, yerine gelen sosyalist ve Moskova’ya bağ/ım/lı yönetim (idare)  varlığını 1991 yılına dek sürdürmüş, bu 71 yıl boyunca Azerbaycan’daki millî olan kişi, unsur ve olgular sosyalist yönetim tarafından bir tehdit olarak görülmüş, ezilmiş ve tasfiye edilmek istenmiş, SSCB’nin dağılmasının SSCB’yi oluşturan sosyalist cumhuriyetlerde de yaşanan hızlı gelişmelerin ardından Azerbaycan’da millî unsurlar tarafından 30 Ağustos 1991 tarihinde Azerbaycan halkı “Azerbaycan Cumhuriyeti” adıyla bağımsızlığını ilan etmiştir.

Şairin Hayatı ve Edebî Yaşamı

Bağımsızlık mücâdelesi veren milletlerin tarihlerinde yazar ve şairlerin yeri büyüktür. Millî şairler milletlerinin bağımsızlıkları tehlikeye düştüğü zamanlarda daha güçlü bir şekilde ortaya çıkarlar. Şiirleri, yazıları ve konuşmalarıyla geniş halk kitlelerini bilinçlendirmek ve harekete geçirmek konusunda önemli rol oynar.

Türk dünyasında zaman zaman canlarını da ortaya koyarak özgürlükleri uğrunda mücâdele eden çok meşhur ve büyük sanatkârlar vardır. Bu sanatkarlardan biri de Azerbaycanlı şair, filoloji bilimleri profesörü ve emektar sanat insanı Halil Rıza Ulutürk’tür.

Şair 21 Ekim 1932 tarihinde Azerbaycan’ın Salyan bölgesinin Pirebbe köyünde doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini doğduğu yerde, yüksek tahsilini de Azerbaycan Devlet Üniversitesinin Filoloji Fakültesinde tamamlamış, 1954 yılında SSCB Yazarlar Birliği üyeliğine seçilmiş, lisans üstü eğitimine de Moskova Gorki Edebiyat Enstitüsünde devam etmiştir (1957-1959). Burada Şolohov ve Nazım Hikmet ile tanışmış; onların sanat ve edebiyat anlayışından etkilenmiştir.

Şairin “Kitap” adını taşıyan ve 1948 yılında yayımlanan ilk şiirinde Komünist rejimdeki çarpıklıkları eleştirmiştir. İlk şiir kitabı Gorki Edebiyat Enstitüsüne başladığı yıl (1957) “Bahar Gelir” adıyla yayınlanmıştır.

Azerbaycan’ın bağımsızlığı uğrunda kalemiyle mücâdele eden Şair, 1960’lı yıllarda Azerbaycan’da enstitülerde ders verdiği sıralarda Azerbaycan Türkçesinin saflığı ve yabancı kelimelerin istilâsına uğramaması için gayret göstermiştir. Sovyetlerin dilden başlayarak genel hayata yayılan Ruslaştırma politikasına direnmiş ve bundan dolayı da çok kez engellerle karşılaşmıştır. Bu çerçevede Azerbaycan Devlet Pedagoji Enstitüsü’nden uzaklaştıran Halil Rıza, Azerbaycan Bilimler Akademisi’ne davet edilerek Azerbaycan-Özbek edebî ilişkisini incelemiştir.

1963 yılında filoloji bilimleri doktoru olur. 1985 yılında savunduğu “Maksut Şeyhzâde”nin edebî yaratıcılığı ve Azerbaycan-Özbek edebî ilişkilerinin aktüel konuları” başlıklı profesörlük tezi Halil Rıza”nın bilimsel çalışmaları arasında her bakımdan farklı yere sahip bir eser olup kendisinin ülkülerini yansıtmaktadır. Zira 1908 Azerbaycan doğumlu Maksut Şeyhzâde gençlik yıllarında Dağıstan’daki faaliyetlerinden dolayı tutuklanarak bir süre hapiste kaldıktan sonra Özbekistan’a sürülmüş ve Azerbaycan”a gelmesi yasaklanmıştı. 1930’lu yıllarda kaleme aldığı eserlerle çağdaş Özbek edebiyatının temelin atan Maksut Şeyhzâde milliyetçi dünya bakışından dolayı 1952 yılında yeniden tutuklanmış, Stalin’in 5 Mart 1953 tarihinde ölümü üzerine annesinin SSCB Parlamentosuna yazdığı mektupla salıverilmişti. 1967 yılında Taşkent’te hayata gözlerini yuman Maksut Şeyhzâde, Halil Rıza’nın defalarca Özbekistan’a giderek oradaki özverili çalışmalarından sonra sadece Azerbaycan’sa değil eski SSCB”nin başkenti Moskova’da ve Türk coğrafyalarında da tanındı. Maksut Şeyhzâde ile ilgili çalışmaları Prof. Dr. Halil Rıza’nın bilim dünyasına sunmuş olduğu en kıymetli armağanlardan biridir.

1970-1989 yılları arasında Halil Rıza dünya edebiyatından 300’ün üzerinde şairin eserini Azerbaycan Türkçesine çevirdiği gibi (örneğin Nizamî Gencevî’nin “Sırlar Hazinesi” eserini Farsçadan, Rus şair Sergey Yesenin’in (1895-1925) şiirlerini Rusçadan Azerbaycan Türkçesine çevirmişti) tercüme kuram ve kurallarına ilişkin bilimsel çalışmaların altına da imzasını atmıştı.

1984 yılında “Ömürden Uzun Geceler” adlı kitabı ve yine aynı yıl Sovyet dillerinden tercüme edilmiş şiirlerden oluşan “Kardeşlik Çelengi” adlı kitabı basılan Şair’e 1986 yılında da yüksek hizmetlerinden dolayı “Emektar Sanatçı” unvanı verilmiştir.

1980-1990 döneminde Azerbaycan’ın özgürlüğü ve istiklâli uğruna mücâdelesini yaratıcılık ve vatandaşlık amacına çevirmiş görkemli bir halk şairidir. 1988 yılında Azerbaycan millî özgürlük çabaları yoğunlaştığında Şair de kendi toplumsal ve siyasî etkinliğini genişletmiştir.

“İkiye parçalanmış Azerbaycan” temasını her daim ön planda tutan Halil Rıza, 18 Eylül 1988’de Türk dillerinin Muhammed Fuzuli ve Mehmet Âkif Ersoy’a eşdeğer şairi Muhammed Hüseyin Şehriyar’ın Tebriz’de vefatı haberi gelir gelmez “Sanki bir dağ yıkıldı” isimli makalesiyle Azerbaycan’ın özgürlük mücâdelesinin kıvılcımını yeniden ateşlemişti. Ondan birkaç ay sonra kaleme aldığı “Silahlan” ve “Devam ediyor 37” şiirleri ise bu sıra dışı kalem sahibinin (hem şair-yazar ve hem de bilim adamı anlamlarında) adeta bilimle vedalaştığını, Azerbaycan halkının özgürlüğü uğruna mücâdele için sokak ve meydanlara seslendiğini, Karabağ’ın savunulması için seferberlik ilan ettiğini ortaya koyuyordu.

Halil Rıza seksenli yılların sonlarında Azerbaycan halk istiklâl hareketlerine bilfiil katılmış, bu durum, adını Azerbaycan genelinde duyurmasını sağlamıştır. O yıllarda artan Rusçu siyaseti ve Karabağ’a saldıran Ermeni gruplarını her fırsatta eleştiren Halil Rıza’nın kalbinde 1990 yılında Kızıl Ordu birliklerinin Bakü’de sivil halka yaptığı katliam derin yaralar açmıştır. Azerbaycan Ulusal Hareketi’nde üst düzeyde görev alan Halil Rıza, Gorbaçov ve destekçilerinin yaptığı katliamları dünyaya duyurmak için çırpınmıştır. Şair “Kanlı Cellat Mihail Sergeyeviç Gorbaçov’a” başlıklı şiiri ile Gorbaçov ve menfur imparatorluğun işlediği korkunç cinâyetleri ve onların mâhiyetini halka göstermiştir. Bunun sonucunda Sözde Azerbaycan SSCB Ceza Kanunu gereğince millî husûmeti kızıştırdığı ithamıyla 26 Ocak 1990 tarihinde Sovyet ajanları tarafından göz altına alınarak Moskova’daki Lefortova Zindanına götürülmüş, burada 8 ay 13 gün kalmış, bu zaman zarfında devam eden mahkemesi beraatla sonuçlanınca Bakü’ye getirilerek serbest bırakılmıştır.

Şair, Lefortova Hapishânesi’nde kaldığı dönemde cesaretini kaybetmemiş, aksine kendisini canlı silah olarak ifade etmiştir. Zindan hayatı, onu sabrının sınırına kadar getirse de sarsılmaz iradesini kıramamış aksine daha da güçlendirmiştir. Tutuklu kaldığı dönemde vatanına bağlılığını, özleyişini ve haksızlıklara karşı duruşunu “Âzadlık Hasreti” başlıklı şiiri ile dile getirmiştir. Şair bu şiirinde ailesine ailesine, vatanına ve özgürlüğe ve doğduğu topraklardan bir sese nasıl hasret kaldığını, eğer ölürse bedeninin gurbet elde değil vatanına gömülmesini istemiştir. Hapis yattığı dönemde yazmaya ara vermeyen Halil Rıza, “Lefortovo Günlüğü” adıyla 200’den fazla şiir ve mektup kaleme almıştır.

Hapis günlerinde sağlığı bozulduğu için Süleyman Demirel’in girişimiyle 1922 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Haseki Hastanesinde tedavi ve ameliyat olmuş, aynı yıl dünya şiirlerinden tercümelerini “Turan Çelengi” (1992) kitabında toplu hâlde bastırmıştır.

1. Karabağ Savaşı’nın (1992) patlak verdiği dönemde Halil Rıza’nın yegâne oğlu olan Tebriz Halilbeyli gönüllü olarak bu savaşa katılır. İşgâlci Ermeni kuvvetlerine karşı kahramanca savaşan Tebriz, “Bozkurt Ödülü”ne layık görülür. Ancak 31 Ocak 1992 tarihinde işgâlci Ermeni kuvvetleri ile girilen bir çatışmada şehit olur. Şehit olmasının ardından Tebriz’e “Azerbaycan Millî Kahramanı” unvanı verilmiştir.

22 Haziran 1994 tarihinde vefat eden Halil Rıza Ulutürk, Bakü Fahrî Hıyâbanında defnolunmuştur. Mezarı yanında heykeli bulunmaktadır. Azerbaycan halkının millî mücâdele hareketine verdiği özel hizmetleri nedeniyle, ölümünden sonra, “İstiklâl Ordeni” (Nişanı) ile taltif edilmiştir.

Vefatından sonra, eşi Firengiz Hanım, Halil Rıza’nın şiirlerini, günlüklerini ve tercüme eserlerini düzenleyerek kitap hâlinde Halil Rıza Ulutürk imzası ile bastırmıştır.

Halil Rıza’nın eserleri Bahar Gelir (1957), Seven Gözler (1959), Mehebbet Dastanı (1961), Menim Güneşim (1963), Gollarını Geniş Aç (1965), Krasnodon Kartalları (1967), Yeni Zirvelere (1971), Doğmalık (1977), Taparam Seni (1980), Maksud Şeyhzâdenin Bediî Yaradıcılığı (1981), Marallar Da Duz Yeyermiş (1981), Ömürden Uzun Geceler (1982), Hara Gedir Bu Dünya (1983), Menden Başlanır Veten (1988) şeklindedir.

Makalenin tamamını okumak için aşağıdaki linki tıklayınız

ÂZADLIĞIN GÜR SESİ; HALİL RIZA ULUTÜRK

İrfan PAKSOY

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir