Hüzünle Gelen Eski Evler

Eski evler bana hep biraz “hüzünlü” gelmiştir. Tıpkı insanlar gibi, ağır ağır yaşlanırlar. Sıvaları dökülür, betonları kararır, kiremitleri kırılır, yağmur suyu boruları paslanır, düşer, Bahçesini yaban otları sarmaya başlar…

Ama bütün bu değişimler öylesine ağır adımlarla olur ki fark etmek imkânsızdır.

Onlar eskidikçe içindekiler daha da umursamaz olur. üstünkörü delinmiş duvarlardan içeri, giren plastik boruların delikleri özensiz alçı sıvalarla kapatılır, bozulan demir apartman kapısı kaderine terkedilir. Yıkılan bahçe duvarı onarılmaz, her sene çevresine dikilen yeni büyük ve yüksek binalarla biraz daha gözden düşerler.

Ve sonunda, yine tıpkı yaşlı insanlar gibi, eski, görkemli zamanlarının hayali ve yaşanmışlıkların hatıralarını vakur bir sessizlik içinde taşıyarak o kaçınılmaz kaderi beklemeye koyulurlar.

Yaşadığım mahallede, “kentsel dönüşüm” adı altında bu eski binalar birer ikişer yıkıldı. Yerlerine bahçesiz ama otoparklı devasa binalar dikildi. İçinde büyüdüğüm ev de aynı kaderden kutulamadı.

Yaşlanmaya yüz tutmuş biri olarak,  ben de artık kenarda köşede  tek tük kalmış eski binalara daha bir şefkatle bakar oldum. O köhne binalardaki sihri bir ben duyuyorum sanıyordum.

Taa ki dün, böyle bir evin önünden geçene kadar… Binanın önündeki  ağaç, kaldırımı iyice daralttığından, 4-5 yaşlarında bir kız çocuğu, annesi ve anneannesi olmak üzere  karşıdan gelen üç kişiye yol vermek için kenara çekildim. O sırada şöyle bir konuşmaya şahit oldum;

Küçük kız önünden geçtiği metruk binayı göstererek annesine; “Burası eski bir şato anne, öyle değil mi?” diye sordu. Anne ve anneanne de gülümseyerek onu onayladılar. “Evet canım” dediler. “Burası eski bir şato”

Kaan BAHADIR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir