Doktor Jivago Romanı ve Nobel Ödülü Vakası…

Dünyadaki değişimi özellikle soğuk savaş dönemi sonrasını edebiyat ödülleri üzerinden yeniden düşünmemiz ve konuşmamız gerekiyor. Bir kitap okudum bütün soğuk savaş döneminin özeti gibiydi. “Jivago Vakası” (Yapı kredi yayınları Peter Finn- Petra Couvee çev. Yeşim Seber) kitabından bahsediyorum. Bu kitaba bakılırsa “Doktor Jivago” romanı etrafında olup bitenler o kadar çok şey anlatıyor ki… daha önceden de bazı şeyleri tahmin edebiliyordum, ama bu kitabı okuyunca kafamdaki sorularım önemli oranda netleşmiş oldu.

Bu kitaptan öğrendiklerimize göre soğuk savaş dönemi yıllarında Nobel edebiyat ödülü ve başka  uluslararası ödüllerin de çok politik amaçlı verildiği anlaşılıyor. “Doktor Jivago” romanı üzerinden yapılan Avrupa ve Amerika’daki lobilerde Nobel ödüllerindeki siyasetin etkisini görebiliyoruz. Soğuk savaş döneminde SSCB’ye karşı yazılan eleştirel kitaplarla epey bir ilgilenmiş bazı istihbaratçı çevreler. Soljenitsin ve Boris Pasternak örneğinde bu anlaşılıyor. Amaç, Sosyalist bloğu teşhir etmek olunca, Sovyet sosyalizmini eleştiren yazarların batı dünyasında öne çıkarıldığına tanık oluyoruz. Bu siyasi lobiler yazarlardan bağımsız olarak da yapılmış olabilir, çünkü iki yazar da bana göre iyi eserlerin yazarıdırlar.

Soğuk savaş döneminde edebiyat dünyasındaki ödüller meselesinde  durum böyle… Peki ya şimdi..? Sanırım işin bugünkü kısmı daha ilginç. Geçmişte Sovyet sosyalizmini eleştiren yazarlara ödül verilirken, şimdi durum neredeyse tam tersi biçimde gelişiyor. Türkiye örneğinden yola çıkacak olursak, bilmem fark ettiniz mi, Avrupa’dan ödüller alan yazarların neredeyse tamamı solcu sosyalist görüşlü muhalif insanlardır. Ve bunu öylesine kaba biçimde yapıyorlar ki, her taraflarından döküle döküle… Diyelim ülkenizde hükümet tarafından tutuklanıp hapis oldunuz bir kitabınız varsa hemen ödül veriyorlar. Burada aranan tek kıstas, hükümet karşıtı olmak. Ama sorun tam da burada başlıyor. Hükümetler genellikle sağcı ve muhafazakarlar, üstelik kendileri de sağcı olmasına rağmen ödülleri solcu muhaliflere veriyorlar. Yani eski soğuk savaşı döneminin tam tersi yönünde tercihler yapıyorlar? Eskiden Sovyet sosyalizmi karşıtı liberal sağcı muhalifler ödüllendirilirken, bugün ise sağcı hükümetler karşıtı, solcu muhalif yazarlar ödüllendiriliyor. Özellikle Türkiye’de hükümet karşıtlığının muhalifliğinin karşılığı Avrupalı ve Amerikalı kurumlar tarafından ödüllendirilmek olurken, PKK şiddetine eleştirel yaklaşan, muhalif yazarların bir teki bile bugüne kadar batılı kurumlar tarafından ödüllendirilmemiştir. PKK muhalifi yazarlar sadece Avrupalı kurumlar tarafından değil, Türkiyeli kurumlar tarafından da ödüllendirilmemiş ve görmezlikten gelinerek sansürlere maruz kalmışlardır.

Jivago Vakası ve CİA Lobisi

Boris Pasternak’ın meşhur romanı etrafında yaşananlar, hem SSCB’nin bir dönemini hem de CİA’nin Sovyet rejimi muhaliflerine olan ilgi alakasını çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor. “Doktor Jivago” romanının trajik hikayesi öncelikle kendi ülkesinde reddedilmesiyle başlıyor.

“Novy Mir’in yayın kurulu uzun ve ayrıntılı bir değerlendirme yazısıyla Doktor Jivago’yu resmi olarak geri çevirdi. Eleştirinin çoğu satırı tanınmış savaş dönemi şairi Konstantin Simonov tarafından kaleme alınmıştı. Aralarında Pasternak’ın kapı komşusu Konsantin Fedin’in de yer aldığı diğer dört üyesi editoryal öneriler ve eklemeler yapılmasını teklif etmişlerdi. Beş adamın hepsi de belgeyi imzalamıştı. Elyazmasıyla birlikte gönderilen mektup, içinde yazanları kabul etmekte zorlanan Pasternak’a elden ulaştırıldı. İlgili eleştiri raporu şöyle, “Romanınızla ilgili bizi rahatsız eden şey, editörlerin ya da yazarın kesintiler veya düzeltmeler yaparak değiştirebileceği bir durum değildir. Burada kast ettiğimiz romanın ruhu, genel havası ve yazarın hayata dair görüşleridir…. Romanınızın ruhu sosyalist devrimin kabul edilmemesi yönündedir. Romanınızın genel havası da Ekim Devrimi’nin İç Savaş’ın ve bunların beraberinde getirdiği toplumsal dönüşümlerin insanlara acıdan başka bir şey vermediğini ve Rus entelijansiyasını fiziksel olarak ya da ahlaken yok ettiğini söylemektedir.” (s.133 Literaturnaya Gazeta 25 Ekim 1958)

Romanın basımı kendi ülkesinde reddedilince, Pasternak kitabının yurt dışında basılması için uğraşır. Uzun bir yazışma trafiği sonunda roman İtalya’da yayınlanır ve roman 1958 yılında Nobel ödülüne layık görülür. Nobel’le birlikte Pasternak’ın hayatı adeta cehenneme çevrilir. Zaten bir süredir ev hapsinde tutulmaktadır. Ödülle birlikte bu çember daha da daralır. Tüm baskılara rağmen Pasternak direnir. Yakınlarına, “Başıma gelebileceklerin hiçbir önemi yok. Hayatım sonuna geldi. Kitap, uygar dünyaya gönderilmiş son sözümdür.” der. Pasternak’ın Nobel ödülünü sorun eden rejim, Pasternak hakkında iyi şeyler düşünmemektedir. Ödüle karşılık, “Yazarlar Birliği başkanlık heyeti, Pasternak’ın siyasi ve ahlaki çöküşünü, Sovyetler Birliği’ne, sosyalizme, barışa ve ilerlemeye karşı işlediği ve soğuk savaşı iyice tırmandırmak uğruna Nobel Ödülü’ne değer bulunan ihanetini göz önüne alarak… Boris Pasternak’ın Sovyet Yazarı unvanından mahrum edilmesine ve kendisinin SSCB Yazarlar Birliği’nden azledilmesine karar vermiştir.” (s.48)

Pasternak içinde bulunduğu can sıkıcı durumu anlatan, “Nobel Ödülü” adlı bir şiir yazar, o şiirinde, “Kafesteki bir hayvan gibi umutsuzum” dedikten sonra,

Hürriyeti, insanları, ışığı seziyorum dışarıdan,

Avcıların nefesi geliyor hemen ensemden,

Kaçabileceğim bir yol yok buradan.” (s.271)

O şair Pasternak ki, 1917 Ekim Devrimini anlatan bir şiirinde, “Yeryüzünün ilk aşkıyız biz” diyordu, ömrünün son günlerine doğru rejim tarafından ev hapsine alındığı  günlerinde ise,  “Geleceği sevmekten ve inanmaktan yorgun düştüm.” diyordu. O rejim yorgunu Şairin Nobel ödülünü alması için yurt dışına çıkabilmesine izin verilmedi. Büyük kederler içinde 1960 yılında hayata gözlerini yumdu. Ölümünden sonra “Doktor Jivago” romanını okuyan SSCB Devlet Başkanı Kruşçev şu itirafı yapmak zorunda kalır, “Roman aslında fena değilmiş, korkulacak bir şey yokmuş, boşuna yasaklamışız. Keşke daha önceleri okumuş olsaydık.” Peki, Kruşçev’e bunları düşündüren roman, romanın yasaklanmasını isteyen ve bunun için rapor yazan yazarlar heyetine bu sansür raporunu yazdıran şey neydi..? Cevabı zor olmasa gerek, o günün koşullarında Boris Pasternak gibi ev hapsine maruz kalma korkusuydu. Bu rejim yalakası yazar dostlarını da hatırlayan Pasternak kendisiyle bu grubun farkının ne olduğunu bir cümlede özetlemişti. “Her nesilde, hakikati kendi gördüğü şekliyle söyleyen bir ahmak çıkar.” Ülkesinde o ahmağın kendisi olduğunu düşünüyordu.

“Demir Perde’de kocaman bir delik açtık.”

CİA bu romanla ne zaman neden ilgilendi. “Doktor Jivago’nun Rusça elyazması, Washington D.C. ‘deki CİA genel merkezine 1958 Ocak ayının başlarında iki film makarası halinde ulaştı. Kitabın bu nüshası Britanya istihbaratı tarafından servis edilmiş ve romanın gelişi, teşkilat içerisinde bir miktar heyecan yaratmıştı. Teşkilattaki Sovyet Rusya Bölümü başkanının, CİA adına yürütülen gizli operasyonlardan sorumlu olan Frank Wisner’e gönderdiği bir iç yazışmada Doktor Jivago “Stalin’in ölümünden beri bir Sovyet yazarı tarafından kaleme alınmış en aykırı edebiyat yapıtı” olarak tarif edilmekteydi.

“Romanın İtalya’da çıkmasından kısa bir süre sonra gönderilen bir iç yazışmada, teşkilat çalışanları Doktor Jivago hakkında “Nobel Ödülü gibi bir şerefe erişmek adına, dünya çapında en üst düzeyde serbest dağıtımın yapılabilmesi, kitabın övgüler alması ve itibar kazanması amacı doğrultusunda mümkün olan en çok sayıda yabancı dilde baskısının yayınlanması önerisini ortaya atmışlardı. CİA, Pasternak tarafından yazılan romanın, İsveç Akademisi’ni de kapsayacak şekilde dünya çapında ilgi çekeceğine umut bağlamıştı.

CİA’ın Doktor Jivago’yu ilgilendiren operasyonlardaki rolüne hükümet en üst düzeyde destek sağlamıştır. Eisenhower yönetimindeki Beyaz Saray, gizli faaliyetleri yöneten Operasyonlar Denetim Kurulu (OCB) vasıtasıyla CİA’e romandan “istifade edilmesi” konusunda özel kontrol yetkisi vermişti.” (s.155)

CİA ve Nobel ödülünü “Doktor Jivago” romanı üzerinden düşündüğümüzde, daha sonraki dönemlerde de politik edebiyat ve yazın alanında CİA’nın bu gibi konularda ilgisiz kalmadığını tahmin etmek zor değil. Benzer bir lobinin 1970 de Sovyet rejimi muhalifi Soljenitsin’in Nobel ödülünü alması esnasında yaşandığı biliniyor.

Aytekin YILMAZ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir