Kazan Tatarı Tahir İlyâsî’nin Bigane Kalınmaması Gerekli Hatıratı

Rusya’da 1921-22 senelerinde vukubulan kaht-kıtlık en fazla Müslüman Türkleri etkilemişti. Kırım, Kazan, Ural bölgesi felaketi en fazla hisseden yerlerdi. Kuraklığın sebebiyet verdiği kıtlık ve açlık neticesi her türlü nebatat ve hayvanat eklolunmuş (yenmiş) ayrıca cinnet çeviren bazı insanlar -ki bunlar esasen Hıristiyanlardı- aile efradını öldürüp yiyerek açlıklarını dindirmeye çalışmışlardı.

İşte bu hengamda Rusya Müslümanlarının dinî reisi Rızaeddin b. Fahreddin ve Açlara Yardım Heyeti Reisi Kadı Keşşaf Tercümanî‘nin müştereken imzaladıkları mektupları ilgili mercilere teslim ve yardım talebinde bulunmak için Ubeydullah Bubî ve Tahir İlyasî İstanbul’a gelmişlerdi. Yazılarımızı takip edenler Ubeydullah Bubî merhumdan müteaddit defalar bahsettiğimizi der-hatır edeceklerdir. Ancak Tahir İlyasî hakkında kayda değer bir malumatı haiz değildim. Hatıratı okuyunca Musa Carullah bağlamında belki bahis vardır diye Ömer Hakan Özalp ve Ahmet Kanlıdere üstadların eserlerine baktım, gözümden kaçmadıysa bu isme tesadüf edemedim.

Hatırat-seyahatname açlara yardım meselesini mevzu ediniyor. Hem İstanbul hem de Ankara gerekli alaka ve muavenetten fariğ ve diriğ kalmamışlar. Hatıratta Musa Carullah ile alakalı anekdotlar mühimdi. Tahir İlyasî, bilhassa Rahmet-i İlahiye Burhanları meselesinden dolayı Carullah’a hayli mesafeli. Bu mevzuda Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’yi haklı buluyor. Hatta Carullah’a “giydirildiği” için mutluluğunu açıkça ifade ediyor. Ancak anlaşılan o ki İlyasî bu hükme Sabri Efendi’nin eserini okumadan varmış. Eseri okuduğunda ise yine bu mevzuda Sabri Efendi’yi destekliyor ama bu defa onun adeta bir Kadimci vasfıyla içtihadı reddeder gibi bir tavır takınmasını tasvip etmiyor. İlyasî, Sabri Efendi ile görüşmek istiyor ama muvaffak olamıyor. Sabri Efendi, belki İngilizleri kızdırmamak için belki de İlyasî ile görüşmesinin Bolşeviklik tartışmasına sebebiyet vereceği mülahazasıyla mülakattan uzak duruyor. Sabri Efendi ısrar üzerine görüşmeyi kabul edip Süleymaniye Kütüphanesi’nde randevu verdiğinde ise İlyasî bu durumdan geç haberdar olduğu için görüşme vuku bulmuyor.

Aslında İlyasî, yenilikçi bir âlim ancak mezkûr konuda Carullah’a biraz kızgın. Onun herkesi kapsayacak bir rahmet telakkisini İslam’a mugayir buluyor ki biz de bu hususta İlyasî gibi düşünüyoruz. İlyasî zaten bizim kafada biri. Mesela İstanbul’a gelirken vapurda namazları cem ediyor. Zemahşerî’ye muhabbetini izhardan imtina etmiyor. Kazan Tatar heyeti yardım mektubunu o zamanki Şeyhülislam Mehmed Nuri’ye takdim ettiğinde münasebetsiz hatta saygısız bir muameleye maruz kalırlar. Şeyhülislam bu mektuplara müptela olduk der, Rusyalı Müslümanların durumunu sormaz ve bir sigara dahi ikram etmez. İlyasî, bahs ve naklettiği hadise sahih ise bizce de haklı tariz ve tahkir ifadeleri kullanıyor. Böyle Şeyhülislamı katır tepsin.

Kazan Tatar heyeti siyasî veçheleri olmayan ulemadan isimlerden mürekkep. İngilizler o esnada Rusya’dan gelen herkesi Bolşevik ve ajan görüyor diye Şeyhülislam münasebetsizlik ve korkaklıkta bulunmamalıydı. Tahir İlyasî’nin İstanbul halkının ahlakı ve İstanbul camilerinin vaziyeti ile anlattığı şeylerin yarısı bile doğruysa o esnada ahlakî çöküntü dip yapmış telakki edilmelidir. Beyaz Rus fahişelerinin ve müzayakaya düşmüş kadınlarının yol açtığı rezalet ve felaket, yani İstanbul’u fuhuş yuvası haline getirmeleri başka kaynaklarda da anlatılıyor ancak Cuma Namazı’nda dahi camilerin boş olması akıl alır gibi değildir. Bizim çok eskiden beri ifade ettiğimiz üzere 19.yüzyılın sonu ve 20.yüzyılın başında Fatih, esasen Tatar ağırlığının bariz şekilde hissedildiği bir bölge idi. Bu Tatarların kahir ekseriyeti Kırımlı olmakla birlikte Kazan Tatarları da belli bir kesafeti haizdi. İlyasî de bu çokluğa işaret ediyor ve hiç yabancılık çekmiyor.

İngilizler, Bubi ve İlyasî’nin İstanbul’a girişlerine güç bela izin vermişler ancak İlyasî’nin Mısır’a gidip yardım toplamasına müsaade etmemişlerdir. Bu tür hatıraları okuyunca İstanbul’un maruz kaldığı tecavüzün ağırlığı daha da acı şekilde tezahür ediyor. İlyasî birgün Haydarpaşa’dan trene binip Erenköy’e gider. Manzara kendisini hayrete gark eder ve “Trenimiz çok güzel evler, cennet misali bahçeler, çiçekler ve ara duraklar arasında yol almaya başladı. Buraları dünyanın cenneti olarak kabul edilebilir” der. Maalesef son yıllarda yapılaşmanın en fazla olduğu ilçe Kadıköy, bölge de Göztepe-Erenköy hattıdır ve buranın seküler-laik-batıcı-Kemalist-Atatürkçü sakinleri bu durumdan hiç de müşteki değiller. Avukat olarak yer aldığımız bazı kentsel dönüşüm toplantılarında gördüklerimi bilahare yazacağım. Bizim gariban muhafazakârların adı çıkmış. Neyse istitradı sündürmeyelim.

İlyasî, Türk-Yunan mücadelesinin akisleri hakkında da bilgi veriyor. Yunanlıların İstanbul’a gireceği şayialarından birinin verdiği korku sebebiyle bazı kişilerin ki zenginler olmalı, uzak yerlere gittiklerini yazıyor. Hamiyetsizlik ve cebanet maalesef her devirde rastlanan bir denaet. İlyasî’nin bahsettiği, münasebette bulunduğu Kazan Tatarlarının hemen hiçbirisi vasıfsız değil. Kazan Tatarları lâ teşbih ve lâ temsil Yahudiler gibi müteşebbis, maharetli ve meslek sahibi. Tabiidir ki onlar gibi paragöz değil. Tatar baylarının hayırseverliği kaziye-yi muhkeme kabilinden bir şey. Son olarak heyet umduğu yardımı bulmuş ve mutlu bir halde Rusya’ya dönmüştür.

Not:

1- Dipnotlarda bilgisizlikten değil dikkatsizlikten kaynaklı, kayda değer olmayan ufak tefek hatalar yapılmış. Bazı dipnotların gereksiz olduğu da muhakkak.

2- Şimdi aracım olmadığı için rahatlıkla yazabilirim. Bir ara Mercedes marka otomobilim vardı. Tüm araçlarım gibi bunu da sadece yetkili serviste baktırırdım. Mengerler’e gittiğimde her defasında sorardım da bu Kazanlı aileden biri ile tanışamazdık. Oysa ben Veli Menger hakkında kendimce epeyi malumat sahibiydim. Medrese kökenli bir Kazan Tatarının (Kazan hem muhit hem de unsur manasındadır) macerası bana hep ilginç gelmiştir.

İsmail KÜÇÜKKILINÇ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir