Bir İnsan, Şiir ve Bir Roman

Eski Sovyetler Birliği’nde bir insanı anlatırken yazıya önce onun aldığı ödüller ve titrlerle başlanırdı. Daha yazının girişinde ödüller, makamlar, titrler abartıldıkça abartılırdı. Hakkında yazı yazılan insanın ismini okuyana kadar göbeğiniz çatlardı. Bu gelenek Azerbaycan’da zaman zaman devam etmektedir.

Bu yazıyı yazmaya başlarken aklıma üstad Mehmet İsmail‘in aldığı ödüller ve dünyanın çeşitli dillerine çevrilen kitapları geldi ve gülümsedim. Yazıma onun aldığı ödüller ve kitaplarının isimleriyle başlasaydım aynı duruma ben de düşecektim. Ama daha dilimin ucuna Mehmet İsmail adı gelince bile diğer vasıflarının hepsi gölgede kalıyordu. Çünkü onun çoktandır dilime dolanan şiirleri ne zaman dudaklarımdan dökülse zamanı da, mekânı da, makamı da unutur, şiirin büyülü melodileri arasında dolaşır dururdum.

“Gerçekten gerçektir dediyim yalan
Meçhul bir el döver kapımı günde
Mecnun’dan, Kerem’den, Dilgem’den kalan
Yetim sevgiler var bu yer yüzünde…”

“Yetim sevgilerin” şairi Mehmet İsmail, ömrünün en verimli çağında ülkesinden uzakta yaşamak zorunda kalmıştır. Gittiği yer (Türkiye) gurbet olmasa da doğduğu, büyüdüğü, ninnilerini, türkülerini dinlediği, toprağına yüzünü sürdüğü baba ocağından ayrılık onun şiirlerini daha yakıcı, daha kırılgan bir hale getirmiştir:

“Gurbete atmıştı her birimizi
Hayır birimizi, şer birimizi
Gezip bulamadık birbirimizi
Ben uzak geçmiştim, sen gelecektin!”

Aradağını bulamamak, yabancı sokaklar, yalnızlık şairi farklı dünyalara götürür. Bir âlemden diğer aleme geçer. Bazen ruhunu isyanlar istila ederken, bazen de tevekkülün kucağında huzurlu bir teslimiyete doğru yürür:

“Sahil kayalara donmuş fikirdir
Secdeye kapanan tekbirdir her dağ
O boğaz suları, o sahil, o ben
Seher namazına olmuşuz ortak!”

Mehmet İsmail sadece bir şair değildir. O şiiri hayatında yaşayan insandır. Kederi de, sevinci de, hasreti de, kaçışı da, isyanı da şiirdir onun. Belki de hayatla kavgası ve içindeki “mecnun”luk da onun çelişkileri değil, onun meziyetidir. Hayatın yakasından tutanlar, hesap soranlar, kavga çıkaranlar, soru sorunlar tarih boyu “Hallac-ı Mansur” olmuşlardır. Onlar sıradan insanların da, düzenin de, egemen olanların da büyük düşmanlarıdırlar. Bu nedenle şair Mehmet İsmail “akıllı”, “uslu” insanların adamı değil, delilerin adamıdır:

“Haklı çıkacak mı haklı olanlar
Kimdir tuş getiren dermana derdi?
Neyimi severdi aklı olanlar
Beni olsa olsa deli severdi.”

Üstad Mehmet İsmail bütün şiirlerinde bugünle birlikte geçmişi de sorgular. Geçmişten geleceğe giden yoldaki acıları bazen bir sır yumağına büründürerek okuyucuyu o günlere götürmeye çalışır.

Onun geçen yıl Türkiye’de yayınlanan “İz” romanında Azerbaycan’ın en ağır ve çarpıcı dönemini anlatması tesadüf değildir. Uzak bir Azerbaycan köyünde 1930’ların sonu ve İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı, doğasıyla, insanıyla sancılı değişimi ile bir destan havasında anlatmıştır. Romandaki karekterler sıradan insanlardır. Ama yüreklerinde yer eden binlerce yıllık manevi miraslar vardır. Onlar ideolojilerin, sistemlerin, değişimlerin farkında olmasalar da varlıklarına yönelik bir tehlikenin karışısında olduklarının farkındadırlar ve çaresizlik içinde çare aramaya çalışırlar. Artık köylere kadar uzanan Bolşevik kırbacı, baskılar, korkular ve manevi yıkım Mehmet İsmail’in kaleminde günümüze taşınmakta, Murat’ın isyanları ve başkaldırışı, Şemşed Bey’in tevekkülü, Molla Cabbar’ın endişeleri ve korkusu sade ve yalın dille gözlerimizin önüne gelmektedir.

“Bu dünya geceye benzer. Öbür dünya ise gündüze… Biri kış, diğeri ise bahar gibidir. Eğer sabah vakti gerçeğin ne olduğunu anladıysanız artık akşam ölmek dert değildir.”

Şiir gibi bu sözler aslında en ümitsiz bir anda bile halkın ruhundaki ışığı, ümidi ve sabrı anlatmaktadır. Mehmet İsmail’in kaleminde canlanan, yeniden gözlerimizin önüne gelen insanlar kendi küçük dünyalarında büyük düşünen insanlardır. Âşık Esat, “Sevilmek fani, sevmek ise daimi olmaktı…” derken aslında bin yıldan fazladır halkın gönlünde yer etmiş bir felsefenin de sırrını ifşa etmektedir.

“İz” romanın mekânı Anadolu’daki bir köyden farkı olmayan Esrik köyü ve çevresidir. Esrik Köyü orta Azerbaycan’ın en güzel şehirlerinden biri olan Tovuz kazasına bağlıdır. Zengin ve renkli tabiat orada yaşayan insanların da ruhlarını zenginleştirmiş ve renklendirmiştir. 1920 yılında Bolşeviklere karşı başlayan en büyük isyanlardan birinin merkezi olan tarihi Gence şehri Esrik Köyü’ne pek uzak bir yer değildir. Bu nedenle aradan yirmi yıla yakın bir zaman geçse de halkın Bolşeviklere karşı tutumu hâlâ korku düzeyindedir. Köyde Bolşevikleri temsil edenler pek de sevilen insanlar değillerdir. Korkuya rağmen halk kendi geleneği ve baba mirasını korumak için folklörüne, inancına sarılmıştır. Çünkü Bolşevikler gelince camiler yerle bir edilmiş, alimler Sibirya’ya sürülmüştür. Yarım kalan aşklar,Cemal gibi gencecik kadınların dramları ve deli olmaları Sibirya korkusu ve sürgünleriyle başlamıştır.

“İz” romanın en çarpıcı bölümleri İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve köye “kara kağıtların” ulaşmasının anlatıldığı bölümlerdir. Üç- dört milyonluk halkın yaklaşık üç yüz bini askere alınmıştır. Her köyden askere alınan ve bilmedikleri şehirlere, ülkelere gönderilen gençlerin aileleri köye gelen her posta ile derin bir korku ve hüznü yaşmaktadır. Mehmet İsmail insanların yüreklerinde derin izler açan “kara haberleri” adeta kara bir melodi ile anlatmaktadır:

“Kara koç kara haber gibi Tor Tepe’nin gri dumanında kararıyordu.”

Köyde büyük badireler atlatmış, haksızlığa bir Köroğlu edasıyla karşı çıkmış, hapislerde yatmış, aşık olduğu kadını kaybetmiş ve ardından da askere alınmış Murat’ın talihini abisi Şemşed Bey, koçla, ağaçla, Garip Seyid’in mezarı ile ümide dönüştürmek istemektedir:

“Bu sonbahar al elmanın yılı değildi, az meyve vermişti. Şemşed Bey, meyveler olgunlaşır olgunlaşmaz onları tek tek toplayıp Garip Seyyid’in mezarının başına götürüp onu ziyarete gelenlere payladı. Al elma, gelecek yıl daha fazla ürün verir, o zamana kadar da Allah izin verirse, Murat dönüp gelir ve kendi eliyle aşıladığı elmanın meyvesini kendisi toplayıp yetime, fakire, ihtiyacı olana dağıtır inşallah: “Ya Rabbim, bu dileğimi duy!” diye geçirdi içinden.”

Murat savaştan dönmez. Abisi Şemşed Bey ondan gelecek kara haberin korkusuyla uykusuz geceler geçirirken en büyük dayanağı içindeki irfanı ve ölüm hakkında ona huzur ve teselli veren geçmişten miras aldığı irfanıdır:

“Ölüm meleği tertemiz bir aynadır. herkes onda kendi yüzünü görür.”

Şemşed Bey ne kadar ümitli ve imanlı olsa da tabiatın adamıdır. O, ağaçların, çiçeklerin, kuşların, arıların dilinden anlar.Onların her hareketinden bir anlam çıkarır. Eski sufilerin dedikleri gibi “yerden bir çiçek koparırsanız bütün âlem sallanır,” düşüncesi onun gönlünde yer etmiştir. Bu nedenle de kendisinin, kardeşi Murat’ın talihindeki dönemeçleri tabiatın değişiminde görür:

“Oğul arı çalındıktan, kara koç kurt tarafından öldürüldükten, al elma ağacı kuruduktan sonra talihi dönmüştü.”

Aslında dönen talih sadece Şemşed Bey’in, Murat’ın talihi değil, bütün Azerbaycan’nın talihiydi. Kara kağıtlar, kara haberler bütün Azerbaycan’ın ufkunu baştan başa karartacaktı.

Mehmet İsmail, bir dönemin Azerbaycan’ını insanı, tabiatı ve geçmişiyle bir destan havasında anlatmıştır. Kullanılan dil temiz, akıcı ve insanı yüreğinden yakalayan bir dildir. Cümlelere sinen şiirsellik dilimizin ne kadar güzel bir dil olduğunu da tekrar tekrar bize hatırlatmaktadır. “İz” romanı okuyucunun hafızasından silinmeyecek derecede izler bırakacak bir romandır.

Orhan ARAS

    • Mehmet İSMAİL: Prof. Dr. Mehmed İsmayıl (Mehmet İsmail), 1 Kasım 1939 yılında Azerbaycan’ın Tovuz ilçesine bağlı Esrik köyünde doğdu. 1964 yılında Azerbaycan Devlet Üniversitesi’ni bitirdikten sonra, 1975 yılında Moskova’da Gorki Edebiyat Enstitüsünde edebiyat dalında yüksek lisansını tamamladı. 1966-1973 yıllarında Azerbaycan Radyo-Televizyonunda büyük redaktörlük, 1975-1983 yıllarında Cafer Cabbarlı Film Stüdyosunda baş redaktörlük görevlerinde bulundu. Mehmed İsmayıl, başta Avrupa Bilim, Sanat, Edebiyat Akademisi, Ukrayna Bilimler Akademisi, Avrasya Yazarlar Birliği ve Azerbaycan Yazarlar Birliği olmak üzere birçok uluslararası kurulun üyesidir. Ayrıca Ukrayna’da Yüksek Eğitim Akademisi’nden Fahri Doktora payesi almıştır. Mehmed İsmayıl’a takdim ve taltif edilen başlıca ödül, nişan ve madalyalar şunlardır; Kızıl Kalem Ödülü (Azerbaycan, 1969), “Komsomol”- Gençler Birliği Ödülü (Azerbaycan, 1978),Ostrovski Uluslararası Ödülü (Rusya, 1978), Türk Dünyası Hizmet Ödülü (Türkiye, 1997), Sergey Yesenin Diploması ve Sergey Yesenin Kızıl Payız Madalyası (Rusya, 2012), M. Emunescu Madalyası (Romanya, 2015), P. Bogdani Ödülü (Belçika, 2017), Yılın Şiiri Ödülü (Moldova, 2017), Taras Shevchenko Madalyası (Ukrayna, 2018), Avrupa Özgürlük *Sevgisi Ödülü (Fransa, 2018), Azam Shkrelit Ödülü (Kosova, 2018), İ.F. Annenski Ödülü (Rusya, 2018), Kaşgarlı Mahmut Ödülü.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir