Irak’ın Ünlü Filozof ve Şairi Cemil Sıtkı Ez-Zahavi – I

Sunuş

Kalkınmış toplumlarla diğer toplumları birbirinden ayıran en belirgin özelliklerden birinin “kişilik kıymetbilirliği” olduğunu düşünürüm. Bundan böyle ileri toplum aydınları, başta kendi toplumlarının bilge kıymetleri olmak üzere, uzak yakın demeden hemen her değerin pekâlâ farkındadırlar ve ondan yararlanmanın çabası içerisindedirler. Ancak Orta Doğu toplumlarının kalkınmasını tamamlayamamış ezik aydın tipolojilerinde, özellikle bir yabancılaşma çağı olan 20’inci yüzyıl boyunca, genellikle kendi kişiliklerinden ve toplumsal dinamiklerinden sürekli bir kaçış; sadece başka ülkelerin, diğer kalkınmış toplumların kişilik ve değerlerine doğru bir yöneliş söz konusu olmuştur. Bu da, böylesi dış özentili toplumların kendi kıymetlerini göz ardı etmesi ve içerisinden çıktığı değerlerin farkına varamaması sonucunu doğurmuştur.

Irak’ın ünlü filozof ve şairlerinden Cemil Sıtkı ez-Zahavi de hemen yanı başımızda var olduğu hâlde pek tanınıp bilinmeyen, hak ettiği şekilde anlaşılamayan, hatta varlığı ile yokluğu belli olmayan böylesi büyük kıymetlerden biridir. Onunla ilk tanışıklığım, Gazi Eğitim Fakültesi, Arap Dili Eğitiminden hocamız merhum Prof. Dr. Azmi Yüksel’in öğrencilik yıllarımızda bize okuttuğu Arap Edebiyatı dersindeki bir şiirle başlamıştı. “İkimiz de Şurada Birer Garibiz” başlığını taşıyan; trajik, öyküsel, lirik betimlemelerle süslü ve oldukça içtenlikli bir şiirdi bu. Hem zengin kafiyeli ve akıcı, hem melankolik ve düşündürücü… Hatta bu şiirin öyle etkisinde kalmıştım ki, ilk defa Arapça bir şiiri ezberlemiş, yeri geldikçe de arkadaş sohbetlerinde okumaya başlamıştım.

Yıllar geçmiş, zaman su olup akmış, bu unutulmaz şiirin şairine olan ilgim bir türlü peşimi bırakmamıştı. Kimdi bu insan, nasıl bir kişilikti bu unutulmaz şiiri yazan? Tanımalıydım; okuyup anlamalı, deruni deryasına dalmalıydım bu aziz şairin… Nihayet coğrafyamız sayılacak bir toprağın göğünü aydınlatan nadide bir yıldız adamla, naçizane zihin dünyamın büyük babası sayılacak kıymette bir akıl akrabamla baş başa kalmıştım… Her şeyden önce o çok yönlü bir şairdi. Büyük bir düşünürdü. Onunla, aklı her şeyin önüne alışımız aynı; ancak bazı düşüncelerimiz farklıydı. Hem aynı düşündüğümüz, hem ayrı düştüğümüz şeyler vardı onunla. Ama olsundu ve bu çok doğaldı. Zira felsefi düşüncenin, doğrusu da yanlışı da başlı başına bir değerdi. Bundan böyle onu tanımaktan mutluluk duymuş; üzerinde çalışılması ve anlaşılması gereken bir kişilik olarak görmüştüm. Dolayısıyla bu büyük filozof ve şairi, ülkemiz de tanıyıp anlasın istedim. Ve zaptı zor olan bir merakla hemen çalışmaya başladım. Aradım taradım, buldum, okudum, doldum taştım; bu kitabı yazdım.

Bu çalışmayı yaparken ez-Zahavi’nin hayatını üç bölüm hâlinde ele aldım. Birinci Bölümde; Doğumu ve Ailesi, Öğrenim Hayatı, Evliliği ve Eşi, Mesleği ve Görevleri, İstanbul Günleri, Bağdat’a Dönüşü, Dostları ve Akranları, Yaşamından Kesitler, Yaşlılığı ve Ölümü ile Eserleri ve Yazıları şeklindeki başlıkların altını doldurmaya çalıştım. İkinci Bölümde; Düşünce Zenginliği, Felsefi Eğilimleri, Sosyal Gerçekçiliği, Batı’ya Olan Bakışı, İlmî ve Edebî Kişiliği, Şiirleri ve Şairliği, Fikrî ve Siyasi Etkisi gibi başlıkları araştırıp yorumlamaya çalıştım. Bütün bunların ardından, Sonuç Olarak başlığı altında genel bir değerlendirme yaptım. Üçüncü Bölümde ise, ez-Zahavi’nin 1924 yılında Mısır’da bastırdığı Divan’ında yer alan on beş ara başlıktan üçer adet şiir seçtim ve bunların bana en kolay ve en çarpıcı gelen kısımlarını Türkçeye çevirerek dilimize kazandırmaya çalıştım.

Bu yazıyı hazırlarken yararlandığım kaynakların tahminen yüzde doksan beşi Arapça idi. Bu nedenle eserin tamamına yakını, ez-Zahavi ile ilgili Arapça kaynakları, makaleleri, akademik tezleri ve şiirleri defalarca okumak, anlamaya çalışmak ve Türkçeye aktarmak şeklinde ortaya çıktı. Bir de bunu yaparken, kitaba aldığım şiirleri şiirle çevirmeye çalıştım. Dolayısıyla beyitleri çevirirken anlam bağıntılarını korumak kaydıyla; sanatlı, esnek, kafiyeli ve akıcı bir üslup kullanmaya özen gösterdim. Diğer bir deyişle; bir beytin Arapça orijinalini kelimesi kelimesine aynen tercüme etmek yerine, “Bu şiiri bir Türk kaleme alsaydı bu beyit nasıl olurdu?” buradan yola çıkarak işe koyuldum. Pekâlâ, niçin Arapça beyitleri kelimesi kelimesine aynen tercüme etme yoluna gitmedim de şiiri şiirle çevirmeyi tercih ettim? Çünkü dizeleri veya beyitleri aynen tercüme ettiğim zaman tam bir şiir tadı çıkmıyordu. Ayrıca şairin kastı, vurgusu, jesti, hissi sanki eksik kalıyordu. Bu nedenle ben de çevrilen beyitlerde hem şiir tadı olsun hem şairin kastettiği anlam eksik kalmasın istedim. Dolayısıyla anlamı güçlendirmek veya kafiyeleri uygun düşürmek amacıyla bazı ufak tefek kelime ilaveleri yaptım. Böylece hem meramın daha açık anlatıldığı beyitler, hem hoş söylemli nağmeler, hem okuyanın kulağını okşayan uyaklı dizeler ortaya çıkmıştı. Aradaki farkı size daha yakından gösterebilmek için ez-Zahavi’nin “İlmin Önemi” ile ilgili şiirinden altı dizelik bir bölümü aynen aşağıya alıyorum. Birinci kısım, şiirin orijinal Arapça metninin Latin harfleriyle yazılışı; ikinci kısım, kelimesi kelimesine çevirisi; üçüncü kısım ise şiirin şiirle tercümesidir:

El-‘Ilmu nûrun beyne eydi’l-mer’i fî külli’l-metâlibi
Ve’l-cehlü eşbehu bi’z-zalâmi yehuffu min külli cânibi
El-‘Ilmu yu’fî el-mer’e fi’l-e’mâli min sagli’l-metâ’ibi
Fi’l-‘ılmi tahfîfun li’ma ya’rû el-hayâte mine’n-nevâibi
Fi’l-‘ılmi tevsî’un li’ebvâbi’t-ticârati ve’l-mekâsibi
Fi’l-‘ılmi ‘ıslâhu’l-mefâsidi ve’l-‘agâidi ve’l-mezâhibi

***

İlim bir ışıktır, kişi hep onun elinde olmasını ister
Cahillik de karanlık gibidir her yeri kuşatır
İlim kişiyi çalışırken işin ağırlığına karşı güçlü kılar
İlimdedir hafifliği, hayatta başa gelen musibetlerin
İlimdedir ticaret ve kazanç kapılarının genişliği
İlimdedir inanç ve mezhepteki bozukluğun düzelteni

***

Bir ışıktır ilim… Herkes elinde olsun diye onu arar;
Cahillikse karanlık gibidir her yeri çepeçevre sarar
İlimdir güçleri, güçlüklere karşı dimdik duranların
İlimdedir kolaylığı, hayatta başa gelen zorlukların
İlimdedir ticaret ve kazancın o geniş geniş kapıları
İlimdedir düzelten inanç ve mezhepteki bozuklukları

Bir ara aynen yukarıda olduğu gibi, tercüme edilen tüm şiirleri üç bölüm hâlinde vermeyi düşünmüştüm. Ancak daha sonra bunun, okuyucunun ilgisini dağıtmasından, kitabın içerisini bir hayli kabarık ve şişirilmiş gibi göstermesinden endişe ettim. Bu nedenle, sadece şiirin şiirle tercüme edilen kısmını kitaba almak gibi bir yolu tercih ettim. Ayrıca bu kitabı yazarken mümkün olduğunca az hata yapmaya, deyim yerinde ise kılı kırk yarmaya çalıştım. Gün oldu, bir isim için iki-üç kaynağa birden baktım. Bir tarihin doğruluğundan emin olmak için onlarca dakika harcadım. Yine de birçok hatamın olabileceğini düşündüm. Bunu gayet doğal saydım ve hata yapmaktan hiç korkmadım. Zira yıllar önce, hatanın hareketten bir cüz olduğunu fark etmiştim. Ve en büyük hatanın böyle bir eseri hiç yazmamak, öylece hareketsiz ve işlevsizce oturmak olduğunu biliyordum. Dolayısıyla “İş yapanlar hata yaparlar, hiçbir şey yapmayanlar da sürekli hatadadırlar” gerçeğini kendime ilke edindim. Bundan böyle bin bir titizlikle kaleme almaya çalıştığım bu eseri beğeneceğinizi ve hatalarımı hoş göreceğinizi umuyorum.

Doğumu ve Ailesi

Cemil Sıtkı ez-Zahavi, Irak’ın önde gelen filozof ve şairlerindendir. 18 Haziran 1863 Çarşamba günü Bağdat’ta doğmuştur. Aslen Kuzey Irak’ın Süleymaniye ili ve çevresinde kök salan Baban aşiretinden Kürt asıllı bir aileye mensuptur. Bu aile Kuzey Irak’ta müftü, âlim, müderris ve bilge kişiler yetiştirmekle ünlüdür ve bu özelliğini hâlâ devam ettirmektedir. Nitekim Cemil Sıtkı ez-Zahavi’nin babası Muhammed Feyzi Efendi de büyük bir âlim, müderris ve müftüdür. 1856 yılında Bağdat’a müftü olarak atanmış ve ölümüne kadar orada görev yapmıştır. Ez-Zahavi/ Zahavlı lakabı da, bir ara dedesi Mele Ahmet’in, bugün İran sınırları içerisinde yer alan Kasrışirin kenti yakınlarındaki Zahav kasabasına göç etmesi ve bir kadınla evlenip bir süre orada kalması nedeniyle bir soy isim olarak kendisine ve ailesine hatıra kalmıştır.

Ez-Zahavi’nin dedelerinin, aynı zamanda Baban aşiretinin emirliğini yaptığı ve tebaası olduğu Osmanlı devletine karşı zaman zaman destekleyici zaman zaman isyan edici hareketlerde bulunduğu, hatta yörenin iki büyük Kürt aşireti olan Soran ve Botan beylikleriyle sık sık çatışmalara girdiği, bölge tarihiyle ilgili yapılan araştırmalardan açıkça anlaşılmaktadır.[1] Bununla birlikte Baban aşiretinin tam olarak Kürt olmadığını, Arapların Mahzum oğulları koluyla karıştığını öne süren tarihçi ve araştırmacılar da vardır. Ancak bazı araştırmacılara göre; ez-Zahavi, Rubaiyyât adlı eserinin önsözünde soyu ve ailesiyle ilgili birtakım çarpıcı bilgiler vermekte; kökenlerinin nesep olarak, İslam’ın yayılışı sırasında komuta ettiği hemen her savaşı kazanan ünlü Arap mareşali Halit Bin Velit’e dayandığını belirtmektedir. Ne var ki ez-Zahavi ailesinin bu soy aidiyetiyle ilgili bilgiler, daha sonraki yıllarda bazı tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla Endülüs’ün büyük âlimlerinden İbn Hazm’ın Cemheratü Ensabi’l-Arab/ Arap Soyları Antolojisi adlı eserinde yer alan “Halit Bin Velit’in soyunun devam etmediğine” ilişkin tespitlerinin yanı sıra İbn Kuteybe’den nakledilen benzer rivayetler nedeniyle, söz konusu bu nesebî ilişkinin gerçek olup olmadığı tam olarak anlaşılamamıştır.

Çocukluk yılları kültürlü bir ortamda geçen Cemil Sıtkı ez-Zahavi’nin babası Muhammed Feyzi Efendi; müftülüğünün ve dinî bilgilerle donanmış olmasının yanında Arapça, Türkçe, Farsça ve Kürtçe dillerini çok iyi bilen bir âlimdi. Büyük bir içtenlikle oğlu Cemil Sıtkı’nın da bu dilleri çok iyi öğrenmesini, Ömer Hayyam ve Sadi Şirazi gibi gözde eserler veren büyük bir edebiyatçı olarak yetişmesini istiyordu. Hatta onun bir şiir şahı olmasını öğütlüyor ve bu konuda onu bütün gücüyle destekliyordu. Bundan böyle her gün anlamlı veya anlamsız bir beyit terennüm etmesi hâlinde kendisine bir dirhem para vereceğini vaat ediyor, bir nevi küçük Sıtkı’ya gerçek bir şiir şahı olarak yetişmesinin kapılarını aralamış oluyordu. Nitekim ez-Zahavi o günlere ait bir zaman dilimini, şu çarpıcı anekdotla âdeta gözlerimizin önüne seriyor: “İyi hatırlıyorum. Şairliğim, on beş yaşımdayken başlamıştı. İlk şiir deneyimim de şu dizelerden oluşmuştu.”[2]

Hâlâ üstünlük taslıyorsak utanırken koca vatan
Gayelere tamam, kibre devam diyelim o zaman!

Bu ifadelerin taşıdığı derin gücün ve vurgunun çarpıcılığına baktığımızda, Cemil Sıtkı ez-Zahavi’nin daha ilk delikanlılık günlerinde müthiş bir şiir yetisine sahip olduğunu ve büyük bir vatan kaygısıyla karşı karşıya bulunduğunu görüyoruz. Dahası onun çok erken yaşlarda söz ve şiirde ustalaştığını, vefalı ve kişilikli bir mantık kurgusuyla etkileyici dizeler kaleme aldığını fark ediyoruz. Nitekim bu dizelerde ez-Zahavi; Osmanlı Devletinin hızla kötüye gidişiyle, birçok kişinin üstünlük kompleksine devam edişi arasında büyük bir çelişkinin olduğuna dikkati çekmiş; kinaye, tezat ve tecahülle süslü bir dizi edebî sanatla bu vahim tabloyu ustaca eleştirmiştir.

Devam edecek (2. Bölüm: Öğrenim Hayatı)…

Mesut ÖZÜNLÜ

Kaynak:

[1] Geniş bilgi için bkz. Aycan, Azmi, Osmanlı’da Devlet-Aşiret İlişkileri: Hemvend Örneği, Marmara Üniv. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yüksek lisans tezi, İstanbul 2017. Ayrıca, araştırmacı-yazar Salim Meriç, Oda Tv, “Babanzadeler” başlıklı makale, 11 Nisan 2010.

[2] Ed-Duveyde Muhammed, Yûsuf Alî, “Cemîl Sıdkî ez-Zahâvî Hayâtuhû ve Şi’ruh”, Ümmü Durman Üniversitesi, Yüksek lisans tezi, Sudan/ Hartum 2008, s. 34.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir