“Özgürlüğün Gizemi” (Das Geheimnis der Freiheit)

Kaderimiz yollara yazılmış bir kez. Yine dostların arasında olacağım. Önce Türkiye sonra 38 yıl önce gördüğüm coğrafyalardan size sıcacık izlenimler yazacağım. O nedenle sanat ve edebiyat etkinliklerini son birkaç haftadır çoğalttım. Sizlerle paylaşmak istiyorum.

1. Sondan başlayayım: Dün akşam “Enver Karagöz Edebiyat Dostları” derneği Müslüm Kabadayı, Ümmet Suna ve müzisyen Nedim Arseven ile etkili bir edebiyat akşamı düzenlemişti. Kabadayı’nın binlerce yıllık geçmişi günümüze köprüler kurarak anlatması, Suna‘nın şiirleri, Akseven‘in ut eşliğinde şarkılar söylemesi hepimizi derinden etkiledi. Tadına doyum olmaz bir sanat edebiyat akşamı yaşadık. Işılay Karagöz‘e teşekkür ederek Müslüm Kabadayı’nın Almanya’da okumalarının devam edeceğini duyurayım. Bence kaçırmayın, zenginleşerek döneceksiniz…

2. Köln‘de Rembrandt sergisi 15 marta kadar devam edecek. Öyle bir izleyici yoğunluğu var ki 40 dakika sırada bekleyerek içeri girebildim. Otuz yıl önce de toplu resimlerini Hollanda’da görmüştüm.

Yaş ilerledikçe sanat eserinin bir başka derinliğini algılıyor insan. Rembrandt, portrelerindeki o ışığı, o duygu ve mimik zenginliğini öylesine etkili yaratmış ki 350 yıldır izleyicisi artarak devam ediyor.

3. Ahmet Altan‘ın “Kılıç Yarası Gibi” adlı romanını editör Ute Birgi‘nin uyarısı ile gecikerek okudum. Okuduklarım içinde gerçekten Altan‘ın en iyi romanı. Devamı “İsyan Günlerinde Aşk”ı da eşim okudu, çok beğendi. Tavsiye ederim.

4. Don Kazakları Korosunu bir daha izledik. Müzik aleti olmadan sesleri müzik aletleri gibi kullanarak çok sesli müzik yapmak insanın soluğunu kesiyor.

5. İzlanda doğumlu yazar Chevy Stevens‘in Almancaya “Endlose Angst” (Sonsuz Korku) diye çevrilen “Neer Knowing” adlı romanını okudum. Roman yüzeysel, basit ama soluk soluğa kendini okutuyor. Türkçeye çevrildi mi bilmiyorum, okuma alışkanlığı olmanyanlar okursa, hem elden bırakamayarak okuma alışkanlığı kazanmış hem de yabancı dilleri gelişmiş olur.

6. “Özgürlüğün Gizemi” (Das Geheimnis der Freiheit)

Yahudi asıllı rejisör Dror Zahavi‘nin “Das Geheimnis der Freiheit” (Özgürlüğün Gizemi) adlı yeni filmini izledik. Hitler soykırımından yüzlerce Yahudiyi kurtaran Berthold Beitz, savaş sonrasında faşizme yardım etmiş Krupp fabrikalarına şef oluyor. Ünlü yazar Golo Mann‘a Krupp‘un biyografisini yazmasını öneriyor. Golo Mann ise Faşizmden yüzlerce kişiyi kurtaran ama kendi sekreterini kurşuna dizilmekten kurtaramayan ömür boyu onun acısını taşıyan bu adamın faşizme yardım etmiş Krupp‘a şef olma çelişkisini yaman halde merak ediyor. Bu konuyu irdeliyor. Beitz kızıyor “Sen Krupp’u yazacak yerde beni irdeliyorsun diyor. O da evet, deyince ” gel seni bir yere götüreyim,” diyor ve 1979 çelik grevlerinde benim de ziyaret ettiğim Krupp‘un çelik fırınlarına götürüyor. Binlerce derece sıcaklıkta eriyip kalıplara çağlayan gibi akan demir akıntısının önüne dikip: “İşte bunun kralı olmak istedim!” diyor. Fazla söz etmiyor. Ben bu cümleden “Bir daha insanlar bu fırınlarda yakılmasın,” anlamını çıkardım. Bence filmin en etkili yanı. İzlemenizi isterim.

7. Viyana Filarmoni’nin Riga doğumlu genç, sevimli şefi Andris Nelsons‘un Beethoven Konseri binlerce kişiyi coşturuyor. İnsanı müziğin büyüsüne katıp bütün duygularını kanatlandırıyor. 1 Martta köln’de yeniden konseri var, haberiniz olsun.

8. Şu anda Azerbaycanlı yazar Anar‘ın “Çağdaşlarım” adlı kitabı var elimde. Görüştüğü otuzdan fazla ünlü yazar ve politika insanını şirin bir dille anlatıyor Anar. Ben Neriman Nerimanov ile ilgili bölümü okudum, kitap ilgimi çok çekti. Yakında bitireceğim. 

Yücel FEYZİOĞLU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir