Kolonizatör Emlakçı Bir İdeoloji Olarak Yahudilik

Gilad Atzmon “Yahudi olmak, herhangi bir yasal ya da ahlaki kural tanımayan derin bir bağlılıktır.” der (Göçebe Kimlik, s. 29). Bu bağlılığa yemin edenler sadece Yahudiler değildir. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişinin Yahudi olması, bu zihniyet biçiminin “emlakçı-tefeci” bir dünya görüşüne sahip olmasıyla alakalıdır. Teolojik düzlemde ise Hristiyan-Yahudi diyalektiği vardır. Burada Hristiyanlık, İsa’nın çarmıha gerdirilerek onun teolojik estetiği olarak tezahür ederken salt Yahudi kimliğine atıf ise “emlakçı-tefeci” bir emperyal tutumun tezahürü olarak ortaya çıkmaktadır.

“Kural tanımayan bağlılığın” altında Yahudi kimliğinin tarihsel olarak ısmarlama bir kimlik oluşundan kaynaklanır. Pers-Roma çekişmelerinden sonra daha da belirginleşen bu kimlik, coğrafyanın tüm hurafelerini “Tevrat” adı altında teo-politik bir inşaya tabi tutmuştur. Musa’nın on emrinin ahlaki çerçevesini aşmak ama aynı zamanda Musa üzerinden Filistin/Kenan coğrafyasında meşruiyet ve hak talep etmek için Musa’yı da referans almak gibi kuduz ve kurnaz bir kolonizasyon süreci sonucunda oluşan Yahudi kimliği, kelimenin tarihsel/nesnel anlamıyla asla doğal bir ontolojiye dayanmaz. Tarih ve felsefe/düşünce kaynaklarını az buçuk deştiğinizde bunu görmek işten bile değildir. Burada sadece birkaç kaynağa atıf yapmakla yetinelim: Karl Marx/Yahudi Sorunu, Gilad Atzmon/Göçebe Kimlik, Israel Shahak/Yahudi Tarihi, Mahmut Nânâ/Yahudi Tarihi, İsrail’de Yahudi Fundamentalizmi/Israel Shahak-Norton Mezvınsky, Yahudi Halkı Nasıl İcat Edildi?/ Şlomo Sand, Yahudi Tarihi/Mıchael Brenner 

Tarihi verileri bu kaynaklardan takip etmeye başladığınız andan itibaren bu kimliğin özellikle Asur-Babil-Pers-Roma çekişmelerinde icat edilen kolonizatör bir kimlik ve deyim yerindeyse süper güçlerin icat ettikleri Truva Atı oldukları net bir şekilde görülmektedir. Dolayısıyla Yahudilik otokton bir halk olmaktan ziyade ısmarlama kolonizatör bir çete işlevi gören, “emlakçılık” ve “”tefecilik”e dayalı ısmarlama/toplama bir kimlik olarak tezahür etmektedir. Bu kolonizatör çete kimliği, efendilerine hizmet ettiği oranda kabul görmüş, verilen görevleri bi-hakkın yerine getiremediklerinde de efendileri tarafından sürgün ve soykırıma tabi tutulmuştur. Bu kolonizatör çete öyle bir sapkınlıkla maluldür ki “O, Cuma günü etnik temizlik yaparak, bütün Filistin ulusunu katledebilir ve ardından da cumartesi akşamı, Tel Aviv’de ‘Barış! Hemen şimdi!” gösterisine katılabilir (Atzmon, Göçebe Kimlik, s.60).” Dolayısıyla bu kimlik, bir türlü kendisi olmayı başaramaz, başarması da mümkün değildir. Çünkü “icada” dayalı ısmarlama bir ontolojiye ve propagandaya dayalı hurafeci-etnik üstünlükçü bir teo-mitoloji üzerinden hareket ederek, sahici olmayan varlığını Filistin halkının veya bir başka halkın yokluğu üzerine kurgulamaktadır. Bu kurgu, ağır düzeyde travmatik olan Tevrat’a dayanır. Bu travmatik teoloji, Yahudi bireyi öyle bir kapana sıkıştırmaktadır ki “hınç-öfke-kin” onun ahlaki olması gereken insani yönünü darmadağın etmektedir. Bu yönüyle bir “Haskalah Yahudisi, evdeyken Tanrı’sını aldatmakta, sokaktayken de Goy’u kandırmaktadır (Atzmon, Göçebe Kimlik, s.73).” Tevrat’ın bu kadar yoğun bir hurafe-masal-efsane-mitolojik ögeler barındırmasının temel sebebi, icat edilen bu kimliğe metafizik/mitolojik/teolojik bir meşruiyet kazandırma gayretidir. Çünkü doğal olmayan bu yapay kimlik, ontolojik bir statü kazanması için ona bir giz perdesi gerekir. Onun tüm gizi de Tevrat’ın travmatik karakterinde yatar. Yahudi din adamları, apokaliptik edebiyat yazarları bu görevi başarıyla yerine getirmiştir. Öyle bir giz perdesi dikmişlerdir ki bu perde Yahudi’yi dahi Yahudi olmaktan çıkaran (Ki buradaki Yahudi, Musa’nın On Emri’ne bağlı Yahudilerdir.) bir perdedir. Bu Yahudi’nin “Tanrı’sını aldatması, Goy’u kandırması; hem etnik temizlik yapıp hem de barış istemesi”nin artık Tevrat’la da bir alakası yoktur. Tevrat dahi Tevrat üstü bir Tevrat’tır. Yahudi’nin kendisi Tevrat’tır. Giz üstüne giz olan bu teo-politik karakterde Yahudi’yi “insan” olarak tanımanın/bilmenin/kabul etmenin imkân alanları yok olmuştur. Artık Tevrat’ın travmatik gizi ve bunun bir sonucu olan kolonizatör/emlakçı-tefeci-bezirgân Yahudi’nin kendisi bir gizdir. Dünyanın dört bir yanına örümcek ağı örmelerinin temeli de burada yatmaktadır. Bundan böyle “Yahudi’nin gizi onun dininde değil, dininin gizi gerçek Yahudi’dedir.” Tüm kolonizatör/emlakçı-tefeci-bezirgân “Yahudi’nin dünyasal temeli nedir?” “Pratik gereksinim, özel çıkar.” “Nedir Yahudi’nin bu dünyalık dini? Bezirgânlık. Bu dünyalık parası? Para.” (Marx/Yahudi Sorunu).

Yahudi ideolojisi, dünyaya ve insanlığa taammüden cinayet işleyen bir ideoloji olarak artık küresel ölçekte insanlığın bağrına saplanan bir hançerdir. Bu hançeri belinde taşıyanlar dünyanın her yerinde vardır. ABD başkanını J. Biden’dan tutun, Hollanda Başbakanı Geert Wilders… Ve Hindu faşistlere kadar… Milyonlarca Tanrı’sı olan Hindu faşizminin Tanrılarını tek bir Tanrı’da toplayan Yahudi faşizmi ile Hindu faşizminin aynı kavşakta buluşması da bir tesadüf değildir. Sadece şu kadarını aktarmakla yetinelim: “Meşhur Siyonist lider Theodor Herzl hatıralarında şöyle deniliyor: “Bombay’dan Hawkin Zaduc’a Hint prensi Ağa Han’ın siyonist olduğunu ve konuyla ilgili olarak Sultan’la görüşmeye hazır bulunduğunu bildirdi.” Bu bilginin doğru olduğu kesin. Herzl bu kaydı 29/4/1898 tarihinde yani Basel’deki siyonist kongresinden birkaç ay önce düşmüş. Bu kayıt, geleneksel Yahudi Yüksek Kurulu ile hatmi fırkalar arasındaki ilişkilerin tıpkı geçmişte olduğu gibi hiç kesilmediğini göstermektedir. Burada sözü edilen Hawkin, Bombay şehrinde yaşayan siyonist bir Yahudidir ve Paris’teki büyük haham Zaduc’a, Herzl’in Siyonist olduğunu söylediği Ağa Han’ın Filistin’de Yahudi davası lehine tavır sergilemesi için Osmanlı Sultanı’yla Yahudiler arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu bildirmektedir. Ağa Han, İsmaillilerin en büyük liderinin resmi lakabıdır. Bu bilgi ile masonluk, siyonizm ve İsmailliye arasında sağlam bir ilişki olduğu ortaya çıkmaktadır. Mahmut Nânâ/Yahudi Tarihi, s. 572”  İsmaili liderler olan “Ağa Hanlar”ın XIX ve XX.  yüzyıl boyunca neden daima İngilizlerle işbirliği yapıp emperyalistlerle iş tuttuklarını da ayrı bir mevzubahis olarak buraya not düşelim.

Hindu faşist/kastçı teolojisinin sayısız Tanrı’larla dolu oluşu, üstünlükçü bir kibrin dışavurumu olarak kendini var ederken,  Yahudi’nin tek başarısı ise bu tanrıları teke indirgeyerek daha da radikal bir faşizme kaymış olmasıdır.  Bu bağlamda tarihi kaynaklara göz atıldığında Yahudiliğin icadında iki merkezin rolü vardır: Pers-Hindu coğrafyasının ağır Batınîliği ile Pagan Roma’nın çarmıhçı ideolojisi. Bu bağlamda Tevrat’ın yazımı MÖ. 5 veya 4. yüzyılda başlar. MÖ. 1. Yüzyılda II. Musa olarak kabul edilen Ezra ile zirveye çıkar. Bu yazım sürecinde Filistin/Kenan coğrafyasının otokton bir halkı (!) olmayan “Yahudiler” Pers ve Romayla yaptıkları  ittifaklar sonucunda “Arz-ı Mev’ud”u mitolojik bir teoloji ile Tevrat’a yazarak bu beldedeki hak iddialarını meşrulaştırmanın stratejisini ortaya koymuşlardır. En basitinden bu yazım sürecinde “Bütün bu bölümlere bakılırsa, Kitabı Mukaddes’in ilk beş bölümü­nü yazanın asla Musa olmadığı, Musa’dan yüzlerce yıl sonra gelen bir yazar olduğu gün gibi ortadadır (Baruch Spinoza, Tractatus Theologico-Politicus). Tüm tarihsel veriler karşılaştırıldığında bir koloni yığını olan ve kolonizatör çete görevi gören Yahudilik, Yahve’yi yurtlanma uğruna Emlakçı bir Tanrı’ya, Tevrat’ı da bu Emlakçı Tanrı’nın Tapu sicil kaydına çeviren bir ideolojidir. Bu teo-etnik üstünlükçü ideoloji için hiçbir insani/ahlaki çerçeve geçerli değildir. Ağır düzeyde insani/ahlaki olanı Yahudi lehine dışlanması, Yahudi’nin tüm insanlık tarafından dışlanmasını üretmiştir. Yine bu bağlam içinde insanlığın Yahudilikten özgürleşmesi ancak onun koloni/kolonizatör bir kavrayış biçimi olduğunu öğrenmesinden geçecektir.

Açıklama: Musa’nın on emrine bağlı olan Yahudiler ve masumlar burada yazmış olduğum makalelerin dışındadır. Bu makaleler boyunca kullanılan Yahudilik kavramı tarihsel açıdan kolonizatör, modern dünyada ise Siyonizm olarak tezahür eden Yahudi kavrayışını/kimliğini kapsar.

Gürgün KARAMAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir