Üsküdar’da Bir Güz Öğleni

Sırtımıza Eylül güneşini almış, Üsküdar Meydanı’nın kenarına iliştirilmiş eski ahşap taburelerde oturuyorduk Kadir Bal’la. Masamızda ince belli bardakta demli çaylar, dudaklarımızdaysa gündelik hayatın tortusu. Konu konuyu açıyor, memleketin halinden girip insanlığın yorgunluğuna varıyorduk. Kadir’in sesi her zamanki gibi sitemli, ama içinde hâlâ umut taşıyan bir tınıyla doluydu.

Yan masaya usulca bir kadın oturdu. Sessizdi, dikkat çekmeyen bir zarafeti vardı. Çantasından önce bir sigara paketi, ardından bir not defteri ve Steve Kother’in “Hatırla” kitabını çıkardı. Sayfaları gelişigüzel karıştırdı, sonra kapatıp garsona yöneldi. Göz ucuyla izledim onu. Bilmediği bir şey vardı; tüm günün yorgunluğunu bir çırpıda silivermişti bende, yalnızca varlığıyla.

Güneş gökyüzündeki yürüyüşünü yavaşlatmış, ışığını kadife bir örtü gibi seriyordu üzerimize. Kadir ayağa kalktı, “Ben kasaya uğrayıp geliyorum,” dedi. Başımı salladım. O an, yanımdaki boşluğu fırsat bilip hanımefendiye döndüm.

“Steve iyi bir yazar,” dedim, “bu kitabı da ayrıca güzel.”

Başını kaldırdı, göz göze geldik. Hafifçe tebessüm etti, sonra beklemediğim bir samimiyetle ayağa kalktı.

“Ben Burcu,” dedi, “lütfen buyurmaz mısınız? Size de bir çay söyledim.”

Bir an duraksadım. Yabancılığın eridiği, tanıdıklığın doğduğu o tuhaf anlardan biriydi. Elini uzattı, sıcacıktı. Oturdum. Sanki yeni bir sohbet değil, yarım kalmış bir konuşma kaldığı yerden sürüyordu.

Dedemi hatırladım o an. Hep şöyle derdi:

“İyi insanların kalbi birbirini çeker. Yeter ki yürü evladım, doğru yolunu bulur.”

Burcu’nun gözleri uzaklara bakarken bile söze hazırdı. Henüz bir kelime etmeden, o kısa suskunlukta bile anlaşılacak çok şey vardı. Şehir gürültüsünün kıyısında, birkaç bardak çayın gölgesinde, o tanıdık yabancılıkla gelen sıcaklık sardı etrafımızı.

Kadir döndüğünde hafifçe gülümsedi, göz kırptı bana.

“Anlaşıyorsunuz siz,” dedi.

Haklıydı.

O gün Üsküdar’da ne büyük cümleler kurduk, ne derin sorgulara daldık. Ama kalbin ritmini yakalayan bir şey vardı: samimiyet. Hayat bazen sadece bir tebessümle, bir kitap kapağıyla, bir çay ikramıyla bizi yeniden insana döndürebiliyor.

Ve belki de en çok hatırlanması gereken şey bu;

Birini tanımak için bazen tek gereken, bir çayın buğusudur.

Aysel ÖZDEMİR

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *