Yılmaz: “Altı Üstü İstanbul Aslında Ekolojik Bir Roman”

Altı Üstü İstanbul alışılmış romanlara çok benzemiyor. Gerçekle masal, şiirle deneme birçok edebi tür bir arada… Zamanla zamansızlık iç içe. Coşkun bir anlatım söz konusu. Nasıl doğdu kitap? Hangi saikler size böyle bir kitap yazdırdı? Neler söylersiniz?

Suni ve atanmış rollerimizden sıyrıldığımızda doğanın çelimsiz bir üyesi olduğumuzun farkına varırız. Roman, bunun farkına varmış olan küçük bir topluluğun toprağına göz koyanların cüretiyle başlar. Bu cüreti her an her yerde görebiliriz. Bir parkta bir ağacın canına kastedilirken, ormanlar yakılırken, dereler kurutulurken, su kirletilirken bu cüreti görürüz.

Altı Üstü İstanbul’u yazmaya başladığımda Gezi Parkı Direnişi henüz birkaç aylıktı. İşlerim ve ailemden dolayı üç coğrafyada yaşayan biriydim. Bu üç ve birbirinden farklı coğrafya, doğa katliamı konusunda benzeşiyordu. Bir sorun irdelenecekse bu, mutlaka “doğa” tahribatı olmalı, diye düşündüm ki öyle başladım. Tabii ekoloji kitabın üç temelinden biri.

Altı Üstü İstanbul’a ekolojik bir metin diyorsunuz. Ekolojik metin derken ne kastediyorsunuz?

Merkezine doğayı ve doğa hassasiyeti aldığını…

Romanın ana karakterlerinden Dav iki zamanda yaşıyor. Annesinin, dostlarının içinde olduğu bir zaman. Bu zamanda olanları anlatırken Dav’ın gözleri açık. Bir de gözlerini kapayınca yaşadığı bir zaman var. Orası çok farklı. Kitap da üç farklı zamanda geçiyor. Zaman hakkında neler düşünüyorsunuz?

Muhtemelen zaman hakkında düşündüklerimi toparlamayı başaramam. Altı Üstü İstanbul ve önceki romanlarım çok anlatıcılı, çok zamanlı metinler. Dav, farklı zamanları göz marifetiyle yaşıyor.

Altında mı üstünde mi olduğunu bilmediğimiz ama varlığından şüphe duymadığımız İstanbul’un başka âlemlerini, kendi zamanının bin bin yıllar ötesini yaşıyor. Gözleri açık ya da kapalı; Dav, İstanbul ya da Dad Diyarı’nda hikâyesi değişerek yürüyor.

Romanda dikkatimizi çeken bir nokta da Aydos ormanlarında İnva (İnce Vadi) denilen yerde yaşayanların isimlerinin kısaltılmış hallerini kullanmaları: Dav, Tun, Sar, Pa, Kev… Yaşayanların isimlerinin kısaltılmış hali kullanılırken yalnız ölmüş karakterlerin isimleri tam olarak söyleniyor: Mid: Midhat, Fer: Ferzende… Neler söylersiniz?

İnva’yı kurarken buradaki topluluğun hamurunu kinizm felsefesiyle yoğurdum. Ortaya çıkan topluluk, kendisine yetenden fazlasına tamah etmeyenlerdi. Doğayla barışık olmanın tek formülü bu. Dolayısıyla İnvalılar, kendilerini tanımlamak için iki üç harfle yetiniyorken fazlasına almayacaklardı. Ta ki ölüm gelene kadar. Ölünce isimlerinin tamamını ererler. Tamamlanmış olurlar. Zaten ölünce insanın, kendisine yetenden fazlasını doğadan arzulayacağı bir durum da ortadan kalkmış olur.

“Görmek gözün işi değil, daha güzel pencereleri de var insanın.”, “semender mavi ve pullu, dört parmağının arası açık, dilinin altında alev saklıyor gibi; birazdan püskürecek gibi yalımlar bekliyorsun, yineliyor gözlerinin bilgisini, “Açma”, diyor, “açarsan dünyaya düşersin”. Gözle ilgili bu cümleler gibi daha birçok cümle var romanda. Göz, görmek, bakmak… Neler söylersiniz?

Romanı üç temelde tanımlarım. Birini ilk soruda söyledim. “Aslında ekolojik bir roman.” İkincisiyse Altı Üstü İstanbul’un aslında bir göz romanı olduğunu söylemek. Üçüncüsüyse bunun bir İstanbul romanı olduğudur.

Doğayı göz imgesi üzerinden anlatmak istedim. Çünkü, göz beyin öncesi aklın sığındığı mahaldir. Göz, beyinden yaklaşık beş milyon yıl öncesinde evrimleşiyor. Göz, beyni doğuruyor da diyebiliriz.

Son dönemlerde her yerde umarsızca, acımasızca bir doğa katliamı, yıkım, yağma var. Betona dönmüş şehirlerde nefes alınacak yer kalmadı. Bu yağmadan Aydos ormanlarındaki İnva da payını alıyor. Yıkımın sloganı daha iyi bir çevrede yaşamak, yeşile doymak… Nedir insanın bu yıkma hırsı?

Kendinden nefret olabilir.

İstanbul’u çokça anlatıyorsunuz romanda. Ercan y Yılmaz’ın İstanbul’undan bahseder misiniz?

Ben, İstanbul’a boyacı olarak geldim ilkin. İlhan Berk’in İstanbul şiirinde, “Boyacı birinci kat boyanın kuruduğunu artık ikinci katı sürebileceğini düşünüyor” dediği kişinin İstanbul’u gibi başlayıp şairin İstanbul’una evrildi.

Altı Üstü İstanbul masallara çok değer veren bir metin. “Her şeyimiz masallarda, özümüzü görebileceğimiz tek yer masallardır,” diyorsunuz. Gerçekten öyle mi?

Masallar toplumun kimliğidir. Öyle düşünüyorum. Masal okumayı, yazmayı çok severim. Anlatmayı beceremem ama.

Genelde evrendeki varlık hiyerarşisinde, bütünde en üstün varlığın insan olduğu, her şeyin insana hizmet için varedildiği gibi bir anlayış söz konusu. Ama doğayı tahrip eden, doğaya en çok zarar veren de insan. Spinoza’ya göre ise, insan, genel tablo içinde, doğanın bir parçası olarak yaşamaktadır ve hiçbir varlığın diğerinden üstünlüğü yoktur. Altı Üstü İstanbul romanını okuyunca Spinoza’ya daha yakın bir bakış açısı göze çarpıyor. Neler söylersiniz?

James Webb teleskobuyla çekilmiş fotoğraflarda Samanyolu bile gözükmüyorken insanın evrende üstün varlık olduğunu iddia etmek zırva olur.

Altı Üstü İstanbul’un önemli karakterlerinden Edip Ercan y Yılmaz’a çok benziyor. Yanılıyor muyum? Edip’ten bahseder misiniz?

Kahraman ve yazar birbirinden çok farklı olamıyor demek. Daha önce Edip’in bana benzediğini söyleyen olmadı.

Açıkçası ben de pek benzetmiyorum. Ama yanılıyor da olabilirim, nihayetinde benim kalemimden çıktı. Benden huy bulmuş olabilir. Edip tamamlanmak isteyen bir karaktere sahip. Dostlukla, işle, aşkla tamamlanmak istiyor. Arayışının ve çabasının nedenini bu sanırım.

Edip: “Eve döndüğümdeyse 3P ritüelimi, -Pavese, Pessoa, Proust’tan birkaç cümle okumak- hızlıca yerine getirip yatağa girdim” diyor. Siz kimleri okursunuz?

3p benim ritüelim. Buna Hulki Aktunç, İlhan Berk ve Turgut Uyar da eklenebilir.

Son olarak neler söylersiniz?

Teşekkür ediyorum.

Biz teşekkür ederiz.

Muaz ERGÜ

Ercan y YILMAZ
    • 1982 yılında Batman’da doğdu.
    • Kafkas Üniversitesi’nde Sınıf Öğretmenliği, Anadolu Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde okudu.
    • “Beyazı Kirli” öyküsüyle 2009 Gila Kohen Öykü Ödülü’nü aldı.
    • Bu öyküyü de içeren On Üç Sıfır Sıfır adlı kitabıyla 2015 Necati Cumalı Öykü Ödülü’ne değer görüldü.
    • 2010’da Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülleri’nde “Dikkate Değer” bulundu.
    • 2010 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü ve 2012 Arkadaş Z. Özger Şiir Özel Ödülü’nü aldı.
    • Şiirleri Yürüyen Siyah adıyla kitaplaştı.
    • Yazıp yönettiği “Vitrin” adlı filmiyle 2011 İstanbul Kısa Filmciler Derneği En İyi Film Ödülü’nü kazandı.
    • Uluslararası sergi ve seçkilerde görsel şiir çalışmaları yer aldı.
    • Öyküleri İtalyanca ve Fransızcaya çevrildi.
    • 2016’da Sahir,
    • 2017’de O Öyle Olmadı adlı romanları,
    • 2019’da Son Güzel Günlerimiz adlı öykü kitabı yayınlandı.
    • 2022’de Altı Üstü İstanbul romanı yayınlandı.
    • Askıda Öykü, Öykü Gazetesi gibi süreli yayınlar çıkardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir