İslam’da, dolayısıyla Arapça kültürde fark ve teferruk iki ayrı durumu belirtir. Varlığın, varların, varlıkların birbirinden farklılığı, zatiyyet taşıması, onların hak olduğunu, hakikatten-yaratıcısından iz taşıdığını gösterir. Aynı varlıkların bu farklara odaklanıp farklardaki ortaklığı keşfedememesi ise teferruk-ayrımcılık’a girer.
“Bu kadar insan yalnızsa neden bu kadar insan yalnız!” repliğini hatırlayalım. Filmde bunu sorgulayan kişinin bahsettiği çelişik görünen bir durum. Eğer bu kadar insan yalnız ise, hepsi de yalnızlıkta ortak ve bu ortaklıkta bir araya gelmesi lazım. Farklılık için de aynı durum, çelişki geçerli. Herkes farklıysa, farklılıkta birleşiyoruz.
İnsanların birbirinden ayrı olması onların birbirinden ayrıcalıklı olduğu anlamına gelmez. Farklılık doğanın üreme ve üretme sürecinin sebebi ve sonucu. Üremek isteyen her canlı bölünür ya da birleşir. Hiçbir varlık bütünlüğünü bozmadan neslini devam ettiremez. Toplumun iki ucu olan erkek ve kadının ayrı tabiatları ile bunların değerlenmesi farklı durumlardır. Örneğin normal insandan daha az gelişmişler için kullanılan cüce kavramı toplumda bir eksiklik ifadesi iken jokeylikte bu tercih sebebidir. Binici ne kadar hafifse at o kadar az yüke maruz kalacak ve daha hızlı koşacaktır.
Çirkin ördek yavrusu masalı tam da burayı anlatır toplumlara. Ayrı olmak ile ayrıcalıklı olmak birbirinin zorunluluğu değildir. Toplum kendinden hangi noktada ayrışanlara değer vereceğini bir algoritma ile belirler. Bu algoritma değişir, dönüşür. Tarihin bir döneminde güçlü, kuvvetli kadınlar evlilik tercihi iken bugün sıfır bedenlilere tapınılıyor. Yine önceden yiğit, yapılı erkekler makbul, zayıf ve tüysüzler neredeyse şehrin dışına atılmak isteniyorken, bugün vücut yapısından çok akıl yetkinliği ön planda. Dün “Bu nasıl erkek kadın gibi!” denenler bugün “Of! Ne yakışıklı”.
Değer ve fiyat ayrımı burada da ortaya çıkıyor. Bir insanın toplumdaki değeri esasen onun toplum piyasasındaki fiyatıdır. Kendi farkındalığına erişmiş her insan değerlidir. Toplumun ona yüksek fiyat biçmemesi toplumla alakalı bir sıkıntıdır.
İnsanın gelişim dönemlerini ayırma yetisi üzerinden tasnif bir rastlantı değil. Kitle, bilincin önünü kapatmak için canhıraş uğraşsa da hakikat bir şekilde kendini gösteriyor. Temyiz, buluğ, ihtiyar kavramlarının kökeninde ayırma yetisi yatar. Temyiz çağı iyiyi kötüden ayırabilme çağıdır. Buluğ, aklın iyi kötüye erebilme, bu erginliğe irade koyabilme sınırıdır. İhtiyar, seçimlerinin farkında olan bin düşünüp bir söyleyen, eyleyen kişidir.
Ayırma yetisi yetkinleştikten sonra, sonucu kutsamak ayrımcılığa dönüşür. Beyaz siyahtan, ateş topraktan farklıdır da, ne yapalım. Beyaz siyahtan, ateş topraktan üstün olmak zorunda değil ki, mesele bunu fark etmek. Farkındalık süreç olarak bir ayrıcalık fakat sonuçları kutsandığında felaket. Ayrıcalık üretmek için ayrımlamak hakikatin üstünü örtmektir. Küfür budur.
Ahmet BAYRAKTAR
Son Yorumlar