Kıssa-Hikâye-Roman-Sinema

En eski yazılı metinler destanlar ve kutsal kitaplar. Kutsal kitapların önemli bir bölümü hikâyeler üzerine. Neden hikâye ve türevleri bizim hayatımızda bu kadar y/etkin.

Bir varmış bir yokmuş, ifadesi bunun en güzel özeti. Ömrü yüz seneye yaklaşmış insanlara sorsak ne yaşadın anlat hele bize diyecekleri ortalama budur. “Göz açıp kapayana kadar geçti yavrum ne deyim”.

Ben kimim, neredeyim, ne yapıyorum sorusu bilincin doğumuna işarettir. Bu soruların cevabı doğumu takiben iki üç senede verilir. Bebeğe dokunan anne “Sen varsın, benimlesin, güvendesin” der. Beyin o dokunuşları böyle yorumlar. “Bana dokunan biri varsa ben güvendeyim. Tamam o zaman sorun yok.” Görme ve işitme duyuları geliştikçe bu duyuların verileri de güven hesabına işlenir. Annem burada, yanımda görüyorum, duyuyorum sorun yok. 

Konuşma ve ifade becerisi gelişince denklem de giriftleşmeye başlar. Bu insanlar ne zaman ne diyor, ben ne zaman ne diyeceğim sorusunun cevabını taklit ederek bulur insan yavrusu. Bir ördek, kedi  için bu içgüdüseldir, geliştirilemez, doğduğunda ne ise odur ses bankası.

Hayvanlar verili bir dünya içinde gelişirken, insan bu dünyayı inşa eder. Bu inşadaki en önemli pay beyindedir. Sinir sistemi, duyumlar, duygular ve akıl beyin fonksiyonlarıdır.

Var olduğunu anlamak için duyulardan veri alıp yorumlayan beyin, bu varlığı değerlemek için de ortam analizi yapar. Bunun iki temel kriteri var. Dokunma ve sıcaklık. Anne rahminde bebek streç filme sarılmış gibi amniyon sıvısı ve kesesinin içinde paketlenmiş halde bekler. Hacmi büyür zamanı gelince o keseyi yırtar su boşalır ve doğar. Bu hayatın en büyük başlangıcı ve en büyük şokudur. Bu şokun giderilmesi için annenin bebeğe dokunması ve onu emzirmesi gerekir.

Bebeğin talebi alıştığı o kesedeki hayattır. Anne bebeğe sarıldığında o kesenin durumu taklit edilir. Annenin vücudunun sıcağı kalbinin sesi de o referans durumu hatırlatır ve bebeğin ilkel beyni kendini teskin eder. Beyin gelişip serpildikçe referans durumun taklit boyutları çoğalır. Bebeklikten çocukluğa ilerledikçe sıcaklık ve dokunma ihtiyaçları estetize edilir ve sosyal normların çerçevesine sokulur. Çocuk yalnız parmaklarıyla değil kelimeleri ve bakışlarıyla dokununca da varlık hissini alır. Daha doğrusu beynine “yerine koyma”yı öğretir. Bu ileride dili kullanırken “yorumlama, analiz” yeteneklerinin de temeli olacaktır.

Ergenlik ile soyut düşünmenin gelişmesi, dolaylı düşünme, soyutlayabilme becerilerinin ortaya çıkışı ile üçüncü seviye bir ilişki kurulmaya başlar. İçsel ilişkiler.

İçsel ilişkide dışarıdan herhangi bir veri, duyum almadan kişi zihinde oluşturduğu durumlarla kendini var eder. Kendi hakkında, hakikatine dair düşünmeye başlar. Çocukken kurulan hayaller bu sefer başarı için hedef ve strateji olarak kurulur. (Hayal kuran çocuk başarır).

Bebekken dokunuşla, çocukken kelimelerle sürdürülen varlık sinyalleri, yetişkinlikte içsel sinyallere dönüşür. İşte bu sinyalleri oluşturan sürdüren şey hikayelerdir.

Neden hikâye dinliyor, roman okuyor, sinema izliyoruz. Çünkü biz yaratılmış varlıklarız. Varlık bizim sonradan giydiğimiz bir giysi. Yok olacağımızı düşünüyoruz, ölüp gidenleri görüyoruz. Bu gidiş nereye, madem ölecektim niye yaşıyorum, madem yokluk var niye varım sorularının cevabını gerçeklikle netleştiremiyoruz, o yüzden hikâyelere, destanlara, kıssalara ihtiyacımız var. Onlar bizim emziğimiz, amniyon kesemiz.

O yüzden bir hikâye duyunca kendimizi hikayede hissediyoruz, sinemada duygusal bir sahne görünce bazılarımız ağlıyor. Çünkü kendimizi kendimizle bıraktığımızda tedirgin oluyoruz. Doğduğumuz andaki o duygu tedirginlik. Alıştığım şey elimden gitti şimdi bana ne olacak endişesi.

Hikâye anlatabilen, sinema çekebilen gelenekler, söylemler, ideolojiler insanları içine alır. Aklı ikna etmek insana aydınlanma hissi yaşatır fakat sistem, devlet, din kurmak için hikayenin sıcaklığına ihtiyaç duyar insan. Anlatabileceği bir şeyler gerek çünkü.

Anlam esastır. O yüzden hikâye anlatılır.

Ahmet BAYRAKTAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir