Muhafazakârlık

Doğu toplumlarının en temel karakteri muhafazakârlık. Bilgelik ve kadim hikmet kültürü de bunu biraz zorluyor. Bununla beraber devrimci yapılı dini hareketlerin merkezi de doğu. Eşya zıddını doğuruyor diye yorumlanabilir belki bu. Arapça h-f-z kökünden muhafazanın çatı yapısı dile aktarılmaya çalışılsa korunuşma gibi bir anlam doğardı. Sen onu koruyorsun o da seni koruyor gibi. Düşünüldüğünde doğrudur. Batı ya da doğuda muhafazakâr (conservatives), sistemi koruyarak kendini koruyan kişi ve onun dayandığı ideolojinin ismidir.

Batı, kendi toplumunu dinden kopardığı için onun ideolojileri doğuda mezhep ve tarikat ile kendini gösterir. Türkiye üzerinden konuşacak olursak Alevi oylarının blok olarak CHP, arkadan vuruk tamponu düşük sol’a gitmesi mucize değil, eşyanın tabi seyridir. Ehl-i sünnet diye kendini tanımlayan grubun da ayrıca bir ideolojisi (Türkçülük vb.) yoksa muhafazakâr demokrat diye kendini tanımlayan Ak Parti’ye gitmesi de doğaldır. Bu denklem aksini olumlayacak bir sosyal felaket ya da değişim olmadan da bozulmayacaktır.

Sorum şu. Muhafazakârlık neyi muhafaza eder, edebilir, Mİ? Var olanı olduğu haliyle korumak mümkün müdür? Hukuk evreninde konuşursak evet. Kadim, kıdemi üzere terk olunur kaidesince aksine delil olmadığı müddetçe her şey olduğu halini korur. Bunun manası, “delilini getirmediğin müddetçe mülkiyetin değiştiğini onaylamam”. Dünya, hakikat, toplum öyle mi ama, hayır. Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Değişim, değişmez yasadır. Bu yasayı hiçe sayan ideolojiler, mezhepler, oluşumlar muhafazakârlığı istikamet bellediklerinde değişimin yükü altında ezilir ve yok olurlar. İçten çürüme başlar ve koca ağaç devrilir. Bütün muhafazakârlıklar çürümenin baş sebebidir.

Dünyanın olduğu hal üzere kaldığını düşünün. Rüzgar yok, yağmur yok, hareket yok. Hayat biter. Hayatın devam etmesi için değişim gerek şart. İstikamet ancak değişimin parametreleri anlaşılıp yönetilebilirse mümkün. Toplumlar, topraklar gibi yaşar. Ürün verdikten sonra verimliliğini kaybeder. Neden Kanuni ile çöküşe girdi Osmanlı? Değişimi ıskaladı, iktidarı önceledi, oldum dedi, ne oluyor, ne olacak demedi. Eleştirebilecek zekaları öteledi, koruyucu bağlılığı eleştirici zekaya tercih etti. Liyakatten önce sadakat dedi. Yıkıldı. Mesele köke bağlanmaksa Osmanlı’nın eline su dökemeyiz. Demek ki köke bağlılık ufka odaklanınca anlamlı, değerli ancak.

Ufuktan gözlerini ayırıp ayaklarım sağlam mı diye kontrol edip duran bir varlık bir müddet sonra ayakta duramaz. İdeolojilerin dini evrendeki yansımaları olan mezhepler için de durum farklı değil. Bugün kendini muhafazakarlığa odaklamış ana bulvar denen ehl-i sünnet bu toplumu çürütüyor. Müntesipleri, kanaat önderi diye piyasaya pompalanan kifayetsiz muhterisleri inanç kılıcıyla insan doğruyor. Sapıkları tespit ve teşhis merkezi genel müdürü hepsi. Düşüneni, itiraz edeni linç edin. Allah-peygamber-imam-evliya literatürü satanlara bakalım. Ürettikleri hiçbir şey yok, üretenlere düşünenlere düşmanlar ve bu bağnazlık dinden nefret ettiriyor ama bu umurlarında değil. Onlara kalırsa her şeyin suçlusu zamane gençliğinin değişim inadı. Hakikati bulup kendi yollarına gelseler sorunlar çözülecek.

Türkiye’de yüzde iki olan ateist nüfus yüzde dört’e çıktı. Bir milyon ateist var şu anda en az yani. Sebebi kendini dinin kalesi zanneden güruh. Düşünmeyi reddeden, (bana) iman et kurtul diyen saadet zincirleri. Toplumun ahlakını muhafaza etmek isteyen iyi niyetli dostların keşfetmesi gereken şey şu. Canlılık korunmadığı müddetçe hiçbir şey korunamaz. Ahlak, ancak özgürlük ortamında büyür, gelişir. Toplumun kanaat dikte ettiği ülkeler büyük münafıklarıyla ünlüdür. Özgür toplumlarda çorbaya nane kıvamında aşırılık örnekleri bulunur fakat kendini özgür hisseden kitle ideal olanı, fıtratı, normali görür, seçer ve kurumsallaştırır. İsyan ruhunun yaşatılması olumlu muhafazakarlığı diri tutar. Aksi durumda isyancılar kahramanlaşır.

Ahmet BAYRAKTAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir