Benimki Bir Aşk Hikâyesi

Köln Çikolata Müzesi‘nin ikinci katına çıktığınızda siyah beyaz bir tablo ile karşılaşırsınız. Muhtemelen 18. yüzyılda karakalem çizilmiş bu tabloda üç figür resmedilmiştir: Kakao içen bir Aztek, çay içen Çinli ve kahve içen bir Türk. 1683 II. Viyana  Kuşatmasından beri Avrupalı insanın kafasına yerleşmiş bir yargıdır bu ve hiç değişmez. Kahve ve Türk

İster Paris‘te, ister Viyana‘da ister Berlin‘de bir Cafe’ye oturun, konuşulmayan bir sır kendini hemen ifşa eder: Her Batılı kahve içme geleneğinin Türkler ile Avrupa’ya geldiğini bilir ama susar. Konuşmak istemez. Şartlar değişmiştir çünkü. Kahve artık Yemen’den değil, Brezilya‘dan gelir Almanlar için. Türü ve kavrulma şekli çok mühimdir kahvenin. Bizim için de öyle. Örneğin,      Viyanalılar Osmanlı usulüne en yakın kahveyi hazırlarlar. Kahve satın alırsak tercihimiz o yüzden ‘Wiener Melange’ olur. ‘Wiener Melange’ II. Viyana Kuşatmasından sonra Osmanlı’nın geride bıraktığı kahve çuvallarından üretilmiş bir kahve çeşidi.

Mehmet Âkif 1914 Kasım’ında Berlin’e İmparator II. Wilhelm’in davetlisi olarak geldiğinde en çok Almanların bira tüketmesine şaşırır. Hâlbuki Romalı filozof ve seyyah Tacitus 2000 yıl önce Cermen halkının bu tutkusunu yazmıştır. Modern ve sanayileşen Almanya‘da en çok tüketilen ‘içki’ artık kahve. Kişi başına 146 litre kahve düşüyor ki her Alman vatandaşının yılda en az 6,5 kg. kahve satın aldığını söylemek mümkün. Finlandiya‘da bu oran 13 kg. ile neredeyse iki katı. Türkiye‘de ise yalnızca yarım kilo… Rakamlar gösteriyor ki, günümüz Türkiye‘sinde en fazla içilen şey çay. Tarihin bir cilvesi olsa gerek, 1925 yılında ”Atma Hamidiye atma, şapka da giyeceğiz, vergi de vereceğiz” türküsü yakan Rize halkının tek geçim kaynağı çay ekimini dayatan da Kemalist rejim!

received_527733861041191

Dünya kahve tüketiminin yarısı Amerika, Almanya ve Japonya’da gerçekleşiyor ama kahve piyasasına bir İsviçre şirketi hâkim: Nestle. On yıl öncesine kadar dünya ekonomisinin yeni devi Çin‘de kahve bilinmezdi. Çin halkının yegâne içeceği yüzyıllar boyu yeşil çay olmuştu. Çin piyasasına milyar dolarlık yatırımla Nestle girdi yine. Bakalım yeşil çay bu rekabete ne kadar direnebilecek?

Mustafa Everdi, Çin gezi anılarında ‘yeşil çay’ içmenin bir seremonisi olduğunu anlatmıştı dün. Bilmem, hatırlayan çıkacak mı aranızdan. Her yıl 5 Aralık, UNESCO tarafından ‘Dünya Kültür Mirası’ arasına dâhil edilen Türk Kahvesi Günü’ olarak kutlanıyor. Her iki olay beni çocukluğuma götürdü. Rahmetli babaannem Gazi Paşa‘nın Afyonkarahisar seyahatlerinde misafir edildiği konakta büyümüş birisi. Dedem de Said Nursi‘ye Afyonkarahisar zorunlu ikametinde evini tahsis eden Seyit Hoca‘nın oğlu. Eskiden iki ayrı insanı biraraya getiren, gerektiğinde bir yuva kurmaya teşvik eden bir örf vardı bu ülkede. Onları bir çatı altında buluşturan insanlıktı. Şimdi o da kalmadı! Elbirliği ile öğütüldü gelenekler teker teker. Kimi inkılap adına, kimi din adına…

received_565938300521916

Her yıl Aralık ayı girince bu duygulara kapılırım. Bir ay boyunca nostalji ile geleneklerini yaşayan ve yaşatan Alman komşularımı kıskanırım. Batı’da aile kavramı kalmadı diyen Türkiye‘li dostlarıma inat Alman ailelerin ilişkilerini nasıl tazelediklerini, hatta yılın en iyi ayı saydıkları Aralık boyunca aile içi kutlamalarını şaşkınlıkla izlerim. Bu ayın çocukların hafızasına okulda ya da sokakta nasıl kazındığını yaşamış ve görmüş bir babayım ayrıca… Bizim gibi gelenek diye diye geleneğin yok olmasına seyirci kalmıyorlar…

Rahmetli Muzaf(fere) ninem için de bir ritüel idi kahve içmek. Kış aylarında yanan kuzinenin fırınında önce çiğ taneleri kavurur, sonra özel kahve değirmeninde kendi elleriyle öğütürdü ninem. Kimselere ‘inam’ etmez, bizzat uğraşırdı bu işle. Alışık olduğu lezzeti veya kıvamı ancak o yakalardı çünkü. Pişirme, yani cezveyi ocağa sürme işi ekseriyetle halalarıma düşerdi. Kahve değirmeni gibi cezvenin de özel yeri vardı ‘tel dolapta’. Babaannemden başka kimse dokunamazdı onlara. Kahve hazırlanırken Babaannem başköşedeki yerine oturur, sabırsızlıkla kahve ikramını beklerdi…

İngiltere’deki çay saati geleneği gibi (beş çayı) Türk kahvesi ekseriyetle sabah ve öğlen vakti arasında içilirdi. Türkçe günün ilk öğünü anlamına gelen ‘kahvaltı’ kelimesinin ‘kahve’ ile ilintili olduğunu çok azımız bilir. Kahve altı… Kahve içmeye hazırlık…

received_969533339912796

Türk kahvesi içmek elbette onunla sınırlı değildir. Dost sohbetlerinde yorgunluk kahvesi, kız isteme meclislerinde söz kahvesi vazgeçilmezimizdir. Gelinimiz Alman olsa da mutlaka bir Türk kahvesi’ içilir. Sevdamızın kınası avucuna yakılır.  Ama sekiz yaşındaki bir çocuk için olağanüstü bir durum ortaya çıkardı cezve ocağa konulunca. “Kahveyi ancak büyükler içer” denirdi hep ona. Çocuk da merak ederdi tadını. Acı olduğu söylenirdi kendisine. Eğer Ali Dede evde bulunuyorsa, ‘adaşını’ yanına çağırır, bir yudum içmesine izin verirdi. Sünnet olmadan önce erkek, askere gitmeden adam olmasını o törenlerde* öğrendi o çocuk!

* Hafızamda kalan ritüellerden biri de Cumartesi akşamı mahalle fırınına götürülen, Pazar sabahları geniş aile ortamında yenilen keşkek. Onu da bir başka sefer anlatalım.

received_2358185054256180

 Alaattin DİKER

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir