Azerbaycan aydınlarının ifadesiyle milletin “aksakalı ve bilim fedaisi” olan Prof. İmamverdi Ebilov, Azerbaycan edebiyatına iki önemli eser bırakmıştır. Bunlardan biri Etibar Ebilov öteki ise Azer Turan’dır. İkisi de halkına ölümüne vurgun ve kalemleri keskin olan bu iki kardeş, belki de babaları İmamverdi Ebilov’un da tesiriyle yazılarından gül kokusu gelen insanlardır. Sosyal medyadan tanıdığım ve kısa zamanda yazılarını okumadan geçmediğim Etibar Ebilov, her hatıra yazısında bizleri, bizim yaşayamadığımız Azerbaycan’ın geçmişine götürüyor. Bu kısa yazıda da büyük şairimiz Bahtiyar Vahapzade’nin Atatürk sevgisini anlatmaktadır.
Orhan ARAS
BİR ATATÜRK HATIRASI
Bahtiyar Vahapzade Hoca’nın evine gittiğimiz günü çok iyi hatırlıyorum: 17 Temmuz 1969.
Babam Bakü’ye gittiğinde bazen beni de yanına alırdı. Bu kez beni yanına alıp Bakü’ye götürdüğünde Bahtiyar Hoca’nın evine gittik. O günü tam olarak hatırlamamın nedeni yedinci sınıf edebiyat ders kitabımdaki kendi fotoğrafının sağ köşesine o günün tarihini atarak şöyle yazmıştı:
“Etibar, oğlum! Vatan ve millete devamlı bağlı ol, her zaman vatanı düşün! 17.07.1969, Bahtiyar.”
Bahtiyar Vahapzade’den aldığım ilk imzalı fotoğraftı bu ve ben bunu yıllardır saklarım. Büyük şairimiz 10 yaşını yeni doldurmuş bir çocuğa: “Her zaman vatana ve millete bağlı ol, hep vatanı düşün” nasihatinde bulunmuş işte…
Daha sonra ondan bir sürü imzalı fotoğraf aldım ama her defasında ithafında “vatan ve millet” sözleri eksik olmazdı. Onun hayatının gayesi ve bütün düşüncesi vatanıydı. Ancak vatanında nefes alabiliyordu. Azerbaycan‘la, Azerbaycan halkı ile ilgili her türlü tatsız olay onu eziyordu. Asi ruhlu Bahtiyar Hoca, Azerbaycan’ın her sorununda kendisini sorumlu görüyordu… Tüm bunların canlı tanığıyım…
Hani onun evine ilk gittiğim günü yazmıştım ya… O gün benimle babamı odasına davet etti. Babama, kitaplığın önünde duran askeri üniformalı, altın çerçeveli bir fotoğrafı gösterdi:
“Bu resmi buraya koymama nasıl bakıyorsun?”
O çerçevedeki fotoğraftaki kişiyi görür görmez tanımıştım. O fotoğraftaki insan Atatürk’tü. Kütüphanemizde, Sovyet devletinin Türkiye’deki ilk büyükelçisi olan Aralov’un yayınlanmış hatırat kitabında Atatürk’ün resmi vardı. Daha 6-7 yaşlarındayken babam bana o resmi göstermiş ve şöyle demişti:
“Bu resme iyi bak, ve bu resimdeki kişiyi asla unutma! Bu, büyük Atatürk’ün resmidir.”
Bu öğüdün anlamı şuydu: “Bu insanı hep sevecek ve sevgisini kalbinde saklayacaksın!”
Çocuk babanın sırrıdır derler. Babamın hal ve tavırlarından, neyin iyi, neyin kötü olduğunu, neyin söylenip, neyin söylenmeyeceğini sözsüz anlamıştım. Ve okula giderken farkında olmasam da, sınıf arkadaşlarım arasında Atatürk’ün resmini gören tek kişinin ben olduğumu değil, okuduğum o büyük uluslararası okulda Atatürk’ün adını duyan tek çocuğun ben olduğumu da biliyordum. O zamanlar tabii ki Sovyet devletinin ideolojisinden bir şey anlamazdım ama içinde yaşadığımız toplumda Atatürk’ün adının anılmasının ve Atatürk’ten söz edilmesinin hoş karşılanmadığını hissediyordum. Atatürk’ün kimliğini bile bilmiyordum. Ben sadece onun Türkiye’nin ilk cumhurbaşkanı olduğunu biliyordum…
Şimdiişte Bahtiyar Hoca’nın evinde Atatürk’ün resmiyle karşı karşıyaydık ve Bahtiyar Bey, resmin kitaplığın üzerine bu kadar açık bir şekilde yerleştirilmiş olmasına babamın tavrını öğrenmek istiyordu:
“Ne iyi böyle yapmışsın, Bahtiyar Bey,” dedi babam.
“Ama bazı arkadaşlarım bu fotoğrafı buradan kaldırmamı istiyor,” dedi Bahtiyar Hoca.
“Onlar da haklı. Sen Gülistan şiirini yazdıktan sonra zor günler yaşadın belki de bu nedenle tekrar gözetim altına alınmayasın diye söylüyorlar.”
“Haklısın! Birilerin beni gammazlayacağını düşünüyorlar. Başım belaya girmesin istiyorlar.”
Babam Bahtiyar Hoca’yı iyi tanırdı. Bahtiyar Hoca’nın bu tür konularda görüşünden vazgeçirmenin imkânsız olduğunu çok iyi biliyordu. Onu tanıyanlar bilir ki, Bahtiyar Bey bir şeye heyecanlanınca birdenbire soluğu kesilirdi ve titrerdi.
“Belki de beni gammazlarlar. Ama olmaz! Benkorkarak bu fotoğrafı buradan kaldırırsam Bahtiyar olamam ki! Onlara kalsa bütün evlerin duvarlarına Lenin’in resmi asılsın isterler.“
Sonra oturma odasına gittik, çay içerken ikisi sohbet ediyorlardı. Masanın üzerinde siyah mürekkeple yazılmış bir kağıt vardı (Bahtiyar Bey yazılarını genellikle siyah mürekkepli dolma kalemle yazardı):
Bahtiyar Bey yazılı kağıdı gösterdi:
“Bunu yeni yazdım. Bu gazel bana sanki rüyamda fısıldandı.”
Sonradan meşhur olacak ve hemen hemen bütün şarkıcıların ezberine kazınacak olan ünlü gazelin ilk dinleyicileri babamla bendik:
“Gel-gel” deyə hicrinde kaman tək meledim men
Bir ömrü senin eşgine qurban eledim men.
Asude tifildin, ne gemin vardı, ne derdin,
Derdimle senin gözlerini sürmeledim men.
Hissim sene “gel-gel” dedi, eglim dedi “get-get”
Bu kanlı döyüşden mene imdad diledim men.
Eşkim də gahınç oldu menim başıma her gün,
Bir eşkin ucundan ne geder tene yedim men.
Öz hissini dustag eleyen Behtiyar olmaz,
Öz eşkimə öz könlümü zindan eledim men.
Etibar EBİLOV
Son Yorumlar