Eğitimde Gerçek Öğrenme Neden Kayboldu? | Durdu Güneş’ten Dikkat Çeken Gözlemler

Mesleğim hukukçuluk ama memuriyetimin son demleri aday memurlara hukuk dersleri vermekle geçiyor. Hukukçuluktan ziyade eğitimci yönümüz ağırlık kazandı.

Her gün eğitim merkezine giderken aktarmalı bir servisle gidiyorum. Aktarma dan önce Bakanlığın garaj amirliğinde yarım saate yakın beklerim. Garaj amirliğinde görevli Osman bey her seferinde beni yeni görüyor ve karşılıyormuş gibi hürmet eder. Çayımı söyler. Servislerle ilgili her türlü sorunu çözme telaşının içinde benimle sohbet etmek ister. Öğrenmeyi sever, meraklıdır, ister ki zaman biraz uzasın ve daha fazla şeyler öğrensin. Zamanım müsait olduğunda mutlaka çayımı tazelettirir. Ben de onunla sohbet etmekten zevk duyarım. Osman bey ilkokul mezunudur. Hayatı şoförlükle geçmiştir. Osman bey edeplidir, saygılıdır, öğrenmeyi sever, iletişime açıktır, söz kesmez, dinlemeyi sever, usulünce soru sormayı bilir. Ben “hep böyle öğrenciler olsa da bildiklerimi hep öğretsem” diye içimden geçiririm.

Sonra eğitim merkezine geçerim. Aday memurlarımız hep üniversite mezunlarından oluşuyor. Osman beyin özelliklerini yeni nesilde göremiyorum. İşte bazı tespitlerim:

1- Kişisel gelişimle ilgili olarak “Bu dersin sınavı yok. Anlatacaklarım hayata dairdir.”  dediğimde derse ilgisizlik artıyor. Çünkü hep sınav merkezli öğrenmeye alışmış kişiler, sınavsızlığı “öğrenmesem de olur, bundan bir zarar görmem” anlayışıyla hareket etmeye başlıyor. Sınav merkezli öğrenim ise aslında gerçek bir öğrenme değildir. Bernard Shaw, “Sınav faydasızdır; kapasiteyi değil, bilgiyi ölçtüğünden” diyerek bir gerçeğin altını çiziyor. Hafızaya sınav kayıtlı girmiş bilgiler sınav geçtikten sonra hemen unutuveriliyor. Çünkü kısa süreli belleğe alınan bilgiler  amaç gerçekleştikten sonra buharlaşıyor.

2- Sadece ders kitabı ve test kitabıyla yetişmiş kişiler; zekaya yönelik, muhakemeye yönelik, hayal gücüne yönelik konuları algılayamıyorlar. Ancak hafızaya yönelik ansiklopedik klişe bilgileri algılıyorlar. Anlattığınız konuyu bu klişelerle algıladıkları için ilgili olmayan bir kategoriye yerleştiriyorlar.  Sürekli söylediklerimi açıklamak zorunda kalıyorum. Sürekli dipnotlu, şerhli bir konuyu anlatmak hep yorucu oluyor. Kişiler ancak belli bir zemin bilgisine sahip olmalı ki, onun üzerine yeni şeyler inşa edebilesin.

3- Öğrenmeyi bir aşk haline getirmemişler. Ders almayı bir zorunluluk ve yasak savma olarak algılıyorlar. Bu nedenle anlatılanlarla ilgili  “neden” niçin” gibi felsefi sorularla karşılaşmıyorum. B. Disraeli “Cehalet asla soru sormamaktır.” der. Ansiklopedik sorular sorduklarında “google’den bakabilirsin” diyorum. Ve bir soru sorduğumda hemen cep telefonuna sarılıp “google”den bulmaya çalışıyorlar. Oysa benim sorduğum soruların hazır cevabı yok. Zekalarını kullanıp düşünce üreterek cevap bulmaları gerekiyor. İnternet kişileri hazır cevaba alıştırmış ve her sorunun “google” da bir cevabı var sanısıyla, artık akıl, zeka, muhakeme, hayal gücü gibi yetenekler kullanılmıyor. Albert Einstein “Resmi eğitimde öğrenme merakının sürmesi bir mucizedir!” diye boşuna söylememiş demek ki.

4- Ölçme ve değerlendirmede test tekniğinin kullanılması kişilerdeki kurgu yeteneğini öldürüyor. Düzgün bir cümle ile bir tanım yapamıyorlar. Sanki bir rüyadan uyanmışta bölük pörçük hatırlıyormuş gibi anlatıyorlar. Çünkü test usulü değerlendirme bir şeyi tam öğrendiğinizi ortaya koymaz. İç güdüsel hafızanız güçlü ise hatırlama suretiyle ve ancak görmenize bağlı olarak doğruyu bulursunuz. Bu durum o konuyu bildiğinizi göstermez. Çünkü aynı soruda kavramı verip bunun tanımı yapınız deseniz o tanımı yapamıyorlar.

5- Kendilerini geliştirmeleri için “kitap okuyun” tavsiyesine, “kitaplar pahalı” ve “zamanımız yok” şeklinde karşılık veriyorlar. Ancak bakıyorum ellerinde son model pahalı akıllı telefonlar var ve her fırsatta cep telefonuna bakıyorlar. Artık öyle hal almış ki ortalama her 8-11 dakika içinde cep telefonuna bakma bağımlılığı görüyorum. Kitap okuma yerine hiç bir zeka ve yetenek gerektirmeyen sosyal medyada  fotoğraf paylaşma, gereksiz sohbetler vs. gibi meşguliyet daha fazla hayatlarında yer alıyor. Şems-i Tebrizi, “Okumayan için hiçbir kitap yazılmamış, Dinlenmeyen için hiçbir söz söylenmemiştir.” diyerek  okumanın ve dinlemenin önemine dikkat çeker. Okumuyorsanız kitap yoktur, dinlemiyorsanız söz yoktur hayatınızda.

6- Öğrenciler okuldan bir diploma alınca artık her şeyi bildiklerini ve  öğrenmenin bittiğini  sanıyorlar. Böyle düşünen nesle üzülüyorum. Psikoloji de erken kifayet duygusu deniyor buna.  Yani “ben artık oldum” diye düşünüyorlar. Yeni bir şey öğrenmeye ihtiyaç duymuyorlar. Oysa David Schawarts‘in dediği gibi, “Bildiğini zannetmek öğrenmenin en büyük düşmanıdır.” Ve Hanry Ford’un dediği gibi “İnsan, öğrenmeyi bıraktığı gün yaşlanır.”

7- Anlatılan şeyleri sadece papağan gibi hafızaya almak olarak algılıyorlar. Davranışa dönüştüremiyorlar. Sürekli saygıyı, nezaketi, doğru davranışı vurgulamama rağmen bir çoğu kahvede oturur gibi oturuyor. Oturma adabını bilmiyor. Ders bitince hocadan önce kapıya koşuyor. Ders başladıktan sonra sınıfa giriyor. İzin almadan söze giriyor. Hani patavatsızlık diyeceğim, bağlamsız sorular soruyor. Oysa öğrendiğimiz doğru şeyler bizi iyi insan yapmıyorsa bu eğitimin ne anlamı var? Pilotinos der ki; “Eğer bilgimiz davranışımıza yön vermiyorsa bizim için ölüdür.”

Bu tespitlerim elbette genel tespitlerdir. Bunun yanında ders anlatırken, yeni şey öğrendiğinde gözlerinin içi gülen, dersi dikkatle dinleyen, saygılı davranan, aralarda gelip memnuniyetini bildiren, benden kitap tavsiyesi isteyen, mail adresime “Senden çok şey öğrendik, Allah razı olsun”  diyenler de var. Ama bunların sayısı çok az.  Ben eğer  “Bir öğrencinin bile hayatında pozitif bir değişiklik yaptıysam dersler maksadına ulaşmıştır” diye düşünüyorum. Kendimi deniz yıldızı hikayesindeki kıyıya vurmuş deniz yıldızlarını denize atan adam olarak düşünüyorum. Benim elimden sadece bu gelir.

Her şeye rağmen umudumu yitirmeden anlatmaya devam ediyorum. Yakınmalarım sadece ilgililerin dikkatini çekebilmek,  bu ülkede kaliteli bir eğitimle daha iyi insanların, daha üretken insanların yetişmesine  vesile olmak içindir.

Durdu GÜNEŞ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir