12 Eylül… Bundan Tam 41 Yıl Önce…

Saat 4.40. Bundan tam 41 yıl önce bugün. 17’li yaşlarım… Daha önce anlatmak gereği duymadığım ama şimdi  anlatsam iyi olur diye düşündüğüm şeyler aklımda. Bir şekilde ödeşme diyelim. Söylememe gerek yok yine havalar çok sıcaktı. Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz tek katlı harap evin önünde serili iki döşekte benden üç yaş büyük ağabeyim ile yatıyoruz. Bu arada babamın marangozhane olarak kullandığı bölümü, bir tarafı upuzun kargılık olan yola siper etmişiz (çünkü oranın karanlığı tedirgin edici). Sabaha karşı sert bir cismin dürtmesiyle uyandığımı  hatırlıyorum. Gözlerimi ova ova, çevreme bakıyorum. En az 10-15 kadar askerin etrafımızdaki her şeyi dağıttığını, bağıra çağıra bir şeyler aradığını görüyorum. Ellerinde tuttukları, az önce bizi de dürttükleri tüfeklerin sabahın ilk ışıklarıyla parlayan uçlarını çevrede gördükleri her nesneye doğrultup ittiriyorlar, her nesneyi ortaya yığıp onların bıraktığı boşluğu ve nesnelerin orasını burasını kurcalıyorlardı. Ne aradıklarını bilmiyorlar diyeceğim de yok öyle değildi.  Sanki çok iyi biliyorlar da bize söylemiyorlardı.

Bir kaç asker evin kapısında durmuş, tüfeklerini içeriye doğrultmuş ve ardına kadar açılmış kapının iki metre ötesinde bulunan, bir kaç basamaklı tahta merdivende inmeye çalışan engelli babama bağırıyor.

Şimdi babam, az önce evden fırlayan annemin yanında darmadağın bir biçimde ayakta durmaya çalışıyor.  Onu oraya savuran asker, merdivenin arkasında bulunan kitaplık olarak kullandığımız dolabı tekmeliyor, oraya buraya savrulan kitaplar arasında bir şeyler arıyor. Bir kaç asker ise merdivenden yukarıya çıkıyordu.

Az önce kitaplığı karıştıran asker, elinde tuttuğu kapağında kocaman bir yıldız olan, kırmızı  defteri suratıma tutuyor “bu ne?” diyordu. Defter okuldan arkadaşım Hayriye’nin bir gün önce bana vermiş olduğu ve içine kendisine hitaben güzel sözler yazmamı istediği defterdi. Hani bildiğiniz hatıra defteri işte.

Şimdi evin içinden sesler geliyor. Babamın kendi elleriyle yaptığı aynalı dolap ki evin en büyük ve en gösterişli nesnesi, büyük bir şangırtıyla devriliyor. İçindekiler sağa sola savruluyor. Bulunduğum yerden görebildiğim kadarıyla bir asker merdiven başında durmuş dolaptan savrulan eşyaları sağa sola dağıtıyor.

Böyle ne kadar geçti hatırlamıyorum.

Güçlü bir “TOPLANIN!” ünlemesiyle  bütün askerler toplanıyor. İkişerli sıra halinde sokağa doğru yürüyorlar. Arkalarından bakıyorum. Sokakta bu arabalardan (cemse) en az 10 tane görüyorum onlarca asker girip çıkıyor komşuların evlerine. 

Bugün 41 yıl önce bugün 12 Eylül 1980’de Ordu ülkenin yönetimine el koymuş.

İsmail KUN

1 Yorum

  1. Ramazan Özer Cevapla

    12 eylülden hemen sonra ABD’de “bizim çocuklar başardı” denildi. Ve sonra 650 bin vatandaşı göz altına aldılar, ordumuz bunların birçoğuna işkence etti. Refarandum yaptılar, hem anayasayı onaylattılar hem de darbeler kendilerince yaptıkları işi meşruiyet kazandırdıklar. Her şey millet içindi, netekim bir sağdan bir soldan astılar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir