Baharı Çağırırken…

Günaydın…

Gri, soğuk ve ağlayan bir sabaha uyandık İstanbul’da…

Hava, dün de soğuk ama güneşliydi. Zorunlu olarak dış dünyaya adım atınca, kısacık bir bahar teftişine de  çıktık Beykoz taraflarına.

En sevdiğim köşelerin başında gelen Anadolu fenerine uğramadan olmazdı.

10-12 minik keçi birbirine sokulmuş, ısınmaya çalışıyordu. Sürüden ayrı duran minicik, en sevimlileriydi. Dayanamayıp fotoğrafını çektim.

Ağaçlar hâlâ  çırpı modundaydı, erik ağaçları dışında…

Bir ağaç gördüm tahta bir evin bahçesinde. Hani, ara sıra Hindistan ya da Pakistan’daki yüzü ve bedeni kocaman yumrularla  kaplı insan fotoğrafları görürüz ya gazetelerde, bu ağacın gövdesi de öyleydi. Gövdeye yakından bakınca, insan yüzü gibi olduğu görülüyordu. Doğal haliydi bu, şaşırtıcıydı…

Ve sevdiğim tepeden, fenerin dibinden Karadeniz’e baktım… Güneş, isteksizce biraz gümüş ışık dökmüştü denize ve balıkların çamaşır günüydü yine, beyaz köpükler vardı kıyıda çünkü. Çılgındı rüzgar, elimdeki telefonu uçuracaktı neredeyse… Üşüdük…

Tenha sokaklarda yürüdük biraz… Erik ağaçlarından birini fotoğraflarken, konuşkan bir emekliye rastladık. 12 yıl olmuş oraya yerleşeli… “Fırtınaya dayanmaz bu çiçekler…” dedi… Üzülerek onayladık…

Renkli Bahçe de henüz yeşermemişti. Salıncağım, bir ağacın kalın dalına iliştirilmişti, içimden sallanmak gelmedi bu defa… Güneşli ve ılık bir günün özlemi olarak kalsın istedim.

Bir şarkı bırakıyorum dünden kalan fotoğraflardan başka, herkes kendi baharını gönlünce  düşlesin diye :

“Bahar çiçek çiçek gelince güzel… Hayat sevilince  sevince  güzel…” 

Öznur Eren KANARYA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir