Evrim Sürecinin İpleri Allah’ın Elinde Olabilir Mi? Liseli Gençlerle Bir Sohbet

I.

Evrim-yaratılış tartışmalarına mütevazı bir katkı olmayı amaçlayan bu deneme en başta hayatın anlamını sorgulayan liseli gençlerle bir sohbettir. Bu yazıda bir liseli gencin anlayamayacağı hiçbir teknik terim kullanılmamıştır. Fakat sanıyorum bu tartışmada konum alan pek çok bilim adamı, filozof ve ilahiyatçıya da söyleyebileceği birkaç cümlesi vardır. Zihinsel yeteneklerimi yarıya indiren bir iğnenin etkisinde yazıldığı için, bu makalenin sahip olabileceği kuru dili ve büyük kusurları okuyucunun affetmesini rica ediyorum.

II.

Son yirmi beş yıldır dünya ölçekli büyük bir kırılma yaşıyoruz. Ve ulus devletten küresel topluma geçiyoruz. Bu kırılmanın etkisini en yoğun olarak yaşayan insanlar siz gençlersiniz. Biz büyüklerin bütün müfredatı ve kültürü ulus devlet çağına ve sanayi kapitalizmi koşullarına göre şekillenmişti. Size gençler ise en başta elinizin altındaki akıllı telefonlar aracılığıyla çocuk yaştan itibaren küresel ölçekli üretilen bilgiye erişim olanağına sahipsiniz. Biz büyüklerin ancak otuz beş-kırk yaşlarında ulaşabileceği kafa karıştırıcı bilgilere siz gençler daha on-on beş yaşlarında erişebiliyorsunuz. Ve eğer dindar bir aileden gelmiş bireylerseniz bizim geçmiş bir çağa göre şekillendirmiş olduğumuz dini bilgi birikimi siz gençlere hitap etmiyor. Biz büyükler siz gençlerin hızına yetişemiyoruz.

III.

Siz gençlerin hayatın anlamı ve insanın dünyadaki yeri hususunda karşı karşıya olduğunuz en büyük sorgulama alanlarından biri evrim-yaratılış tartışması. Bu tartışma medyada bilimsel hakperestlik ile dini yobazlık arasında bir tartışma olarak tezahür ediyor. Ama aslında sorun çok daha derinde. Dini dünya görüşünde evreni ve içindekileri Allah yaratmıştı. Allah canlılar alemini bir krallık şeklinde var etmiş ve insanı kendi sıfatlarıyla donatmıştı. İnsan evrende Allah’ın gözbebeğiydi ve onu sonsuz bir yaşam bekliyordu. Eğer ahlaklı davranırsa cennete, yanlış davranırsa cehenneme gidecekti. Yani dini dünya görüşüne göre evren ve insan kutsaldı.

Evrim bilimi ise bu dünya görüşünü darmadağın etti. Evrim kuramına göre insan evrenin kenarında kıyısında bir yerde tesadüfen ortaya çıkmış; açlık, kıtlık, çatışma ve ölüp yok olmaya mahkum sefil bir yaratıktı. Hayatın ve evrenin bundan öte bir değeri yoktu.

Evrim kuramını kanıtlayan sayısız delil olmasına rağmen dindar insanların evrim kuramına bu kadar hararetle karşı çıkmasının arkasında yatan esas sebep, bu bilimsel kuramın insana hakaret ettiğine duyulan inançtı. Fakat evrim kuramını destekleyen o kadar çok kanıt vardı ki, yaratılış kuramını savunan insanlar her tartışmada evrimcilere karşı mevzi kaybettiler. Ve bu tartışma bugünün küresel din dışı eğilimimizi hayli besledi.

IV.

Aslında evrim-yaratılış tartışmasının Hıristiyan Kilisesi dünyasıyla sınırlı bir tartışma olarak kalması gerekiyordu. Bunun sebebi de şu: Hıristiyan kilisesi kutsal kitabı olan Tevrat’ı düz anlamıyla okur. Ve Tevrat’a göre evren yedi günde yaratılmıştır. Evren yedi bin yıllık bir ömre sahiptir. Ve insan, dünyad,a Tanrı tarafından, sihirbazın şapkadan tavşan çıkarması gibi bir anda yaratılmıştır. Bu yüzden evrim kuramı doğruysa bu gerçek Kilise Hıristiyanlığı için bir felakettir. Oysa Robert Winston’un Tanrı’nın Öyküsü adlı kitabında aktardığı üzere Yahudiler Tevrat’ı sembolik bir kitap olarak okurlarmış. Yani Yahudilere göre, Tevrat’taki yaratılış hikayesi düz anlamıyla ele alınmamalı, bu hikayenin hangi evrensel hakikatlerin sembolü olduğunun anlaşılması gerekliymiş. Bu yüzden, diyor Winston, Yahudiler evrim kuramıyla herhangi ciddi bir sorun yaşamadılar.

İslam’ın bilim ürettiği klasik çağlarında da Müslüman bilim adamları bir yandan Kuran’daki Adem kıssasına inanırlarmış bir yandan da insanın evrim yoluyla hayvandan geldiğine… Bu iki inanç birbiriyle çelişmezmiş. Çünkü klasik çağımızdaki Müslüman bilim adamları Kuran’daki Adem kıssasını insanın hakikatine dair sembolik bir hikaye olarak ele alırlarmış.

Fakat ne yazık ki Hıristiyan kilisesinde meydana çıkan bu kavga sanki tüm dinleri ilgilendiriyormuş gibi evrensel bir din-bilim çatışmasına döndü. Bu ülkemizde de böyle oldu. Dindar entelektüeller evrime savaş açmayı görev bildiler.

V.

En son söylemem gereken şeyi baştan söylemek istiyorum. Evrime inanın. Yani insanın maymun benzeri yaratıklardan, onların da daha basit canlılardan türediğine… Doğa bize evrim hususunda sayısız kanıt sunuyor. Sadece iki kanıtı dile getirmek istiyorum: (1) insan genleriyle şempanze genlerinin yüzde doksan beşi birbirinin aynıdır. Yani muhtemelen şempanzelerle aynı soydan geliyoruz. (2) İnsan embriyosu ana rahminde geliştiğinde önce balık embriyosuna, sonra sürüngen embriyosuna, sonra maymun embriyosuna benzer ve en sonunda insana benzer bir şekil alır. Bu da işaret eder ki insan önce balıktan, sonra sürüngenden, sonra da maymun benzeri yaratıklardan evrimleşti.

Fakat evrime inanmakla beraber muhakkak evrimi yöneten gücün Allah olduğuna da inanın. Daha sonra detaylandıracağım üzere her biri birer şaheser olan tüm bu canlıları İlahi bir Sanatkar’dan başkası –evrim süreçleri yoluyla da olsa- yaratmış olamaz.

Benim buradaki tutumum ABD’deki ılımlı dindarların görüşüdür. ABD halkı çok dindardır. Kimi fanatik derecesinde… ABD halkının yüzde kırkı evrim kuramını kökten reddeder. Ve Tevrat’taki Adem kıssasını harfiyen kabul eder. ABD halkının yüzde onu ise Tanrı’yı tümden reddeder. Ve evrim kuramına inanır. ABD halkının yaklaşık yarısı ise evreni Allah’ın yarattığına inanır, elbette ki evrim süreçlerini işleterek… Sanıyorum bu tartışmada tutulacak en makul yol budur.

Yazının devamında neden bu inanca sahip olduğumu ve neden bu inancın bu tartışmada tutulacak en makul yol olduğunu açıklayacağım.

Makalenin devamı için linki tıklayınız: EVRİM VE ALLAH 

Esat ARSLAN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir