1822 yılında Maryland’da doğan siyahî köle Harriet Tubman, 1849 senesinde kölelikten kaçarak Philadelphia’ya gider. Daha sonra Maryland’e tekrar dönerek ailesini de kölelikten kurtarır. Bu bireysel kurtuluştan sonra Yeraltı Demiryolu adını verdiği gizli yollar ve güvenli evler tesis ederek ve kölelik karşıtı bir ağ kurarak insanlarını kölelikten kurtarma eylemlerine devam eder. Siyahi esirleri kurtarmak için on bir yıla yakın bir süre boyunca toplamda oluşturduğu bu güvenli ve gizli güzergahtan on üç sefer yapar ve bu seferler neticesinde içinde kardeşleri Henry, Ben ve Robert’ın, eşlerinin ve çocuklarının da olduğu yetmiş köleyi özgürlüğüne kavuşturur. Kadın hakları konusunda da döneminde etkin faaliyetler içinde yer alan Harriet Tubman 1913’te öldükten sonra Amerikan toplumu için cesaret ve özgürlüğün sembol isimlerinden biri olur.
Maryland’e yaptığı bu özgürleştirme seferleri ve böylece aile üyelerini ve pek çok köleyi özgürlüğüne kavuşturması çabası Harriet Tubman’a Yahudiler’in Mısır’dan Musa(a.s.)’ın önderliğinde kurtuluşu ile özdeşleştirilerek “Musa” lakabı yakıştırılır. (1)
Harriet Tubman ile ilgili bu biyografik bilgileri onun şu sözünün ve tespitinin hatırına yazdım. Tubman’a bu süreçte karşılaştığı en büyük zorluğun ne olduğu sorulduğunda verdiği cevap şudur: “Bir köleyi köle olmadığına ikna etmek”. Bedeni köleliğin zincirlerinden daha ağır olan ruhta ve karakterdeki köleliktir. ‘Köle ruh’ veya ‘ruhun köleliği’ diye tesmiye edilebilecek bu halet-i ruhiyenin İsrailoğulları’nın karakterindeki yansımalarını Kur’an çarpıcı örneklerle ortaya koymaktadır.
Mûsa ile birlikte Mısır’dan çıkan ve kendilerine sonsuz nimetler bahşedilmiş olan İsrailoğulları bu psikolojiden ancak kırk yıl boyunca Tih Çölünde dolanarak kurtulabilmiştir. İbn-i Haldun bunu ‘bir kabilenin düşkünleşip zelilleşmesinin ve başkalarına boyun eğmesinin, onların devlet olmasının önündeki engellerden biri’ sayar ve İsrailoğulları’nın kölelikten kurtulduktan sonra kırk yıl çölde dolaşmalarının hikmetini şöyle izah eder. “Kuşaklar boyunca zillet içinde kalmış ve asabiyetleri yok olmuş neslin çölde kalınacak süre içinde ortadan kalkmaları ve orada köleliği ve zilleti tanımayan yeni bir neslin yetişmesi. Bu nesil sahip olacakları asabiyetleri sayesinde haklarını elde etmeye ve galip gelmeye güç yetirebilecektir. Kırk yıl bir kuşağın yok olup, yeni bir kuşağın yetişmesi için ihtiyaç duyulacak en az süredir.” Bu kırk yıllık süre içerisinde İsrailoğulları, Mısır ile Şam arasındaki Tih çölünde hiçbir toplumun arasına karışmadan başıboş dolaşmışlardır. Mısır’da Kıptî’ler, Şam’da Amâlikalar bulunduğu ve iddialarınca onlara karşı kendilerini savunmaktan da aciz oldukları için, ne Mısır’a ve ne de Şam’a girebilmişlerdir.” (2)
Kur’an, Mûsa (a.s)’ın gerek Firavun’a, gerek kendi kavmine karşı mücadelesini değişik sure ve ayetlerde tafsilatlı olarak bizlere aktarmaktadır. Mûsa (a.s)’ın zor ve uzun süreli mücadelesi özellikle Mısır’dan çıkış sonrası süreçte karşılaştığı ve amansız bir mücadele ile yıkmaya çalıştığı kavminin ruhunda yer etmiş olan ‘kölelik psikolojisinin’ ortadan kaldırılması çabasıdır. Bu psikoloji toplumsal bir yansımada varlık bulabildiği gibi bireysel karakterde de varlığını muhafaza edebilir. Toplumun bireylerden oluştuğu, bireysel karakter ve inanışların, korku ve hırs gerçeğinin bireyin ikircikli dünyasından dalga dalga yayılıp toplumsal bir kabule veya tavra dönüşebileceği izahtan vareste bir hakikattir.
İsrailoğulları’nın bu süre içinde somut birkaç olayda ortaya koydukları tavır ve davranış modeli sadece onlara hasredilebilecek veya onlarla sınırlandırılabilecek bir şey olmayıp genel anlamda ‘ruh köleliğinin’ değişik zaman ve zeminlerde su yüzüne çıkması mukadder karakteristik tezahürleridir bence. Korku, inancından kolayca vazgeçebilme, nankörlük ve sorumluluktan kaçma vb. biçimlerde somutlaşan bu ruh halini Kur’an ayetleri ışığında değerlendirdiğimizde bedensel özgürlük ile ruhsal özgürlük arasında kat edilmesi gereken zorlu bir sürecin ve uzun bir mesafenin olduğunu görürüz.
Bu sürecin zorluğu ve anlaşılabilirliği noktasında bu kıssadaki birkaç ayrıntı üzerinde durmak gerekir. Bu ayrıntılar aslında ruh köleliğinin değişmez karakter özellikleridir.
Mûsa kavmini Mısır’dan çıkarmış, Allah’ın inayetiyle önlerinde yepyeni bir sayfa açmıştır. Lakin bu sayfanın onların mücadelesi ve azmiyle şekil alması gerekmektedir. Ama onlar buna yanaşmıyor. Mücadeleden, savaştan kaçıyor, hazıra konmak istiyor. Kur’an şöyle resmeder onların o andaki tavırlarını “Dediler ki: “Ey Musa! O (dediğin) topraklarda gayet güçlü, zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça , biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, biz de gireriz.” (Maide-22)
Özgürlüğün bir bedel ve mücadele gerektirdiğinden bihaber bir kitle. Kişilik hayat denilen macerada tercihlerin olgunlaştırdığı bir dirençtir. Tercih yapma ve tercihlerinin neticelerine vakıf olabilme bir var olma iddiasıdır. O güne kadar böyle bir tercih yapmamış olan bir birey için bu tercih bir zorunluluk olarak kendini dayatınca varlığının derinliğinde kök salmış ‘köle ruh’ çok rahat bir şekilde ortaya çıkıyor ve asıl karakterini gün yüzüne çıkarıyor.
“Dediler ki: “Ey Musa! Onlar orada bulundukça, biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın. Biz burada oturacağız.” (Maide-25) Fedakârlık ve direnç gerektiren ilk sınavda pes etme, zorluktan kaçarak kolaya ve hiçliğe sığınma hali. Köle ruhun en çok tercih ettiği bir seçenektir hiçliğe kaçış. Var ile yok arası yaşama, kuytuya kaçma arzusu. Bu kimliksizlik hali yeri geldiğinde bedensel, yeri geldiğinde maddi varlıklarla sınanır ve her defasında kaybeder sınavı. Kur’an inananların şahsında bu hakikati ve inkar edilmez gerçeği şöyle somutlaştırır Bakara Suresi 155. Ayette: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla: mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”
Bedeli ödenmemiş özgürlük gibi bedeli ödenmemiş nimet de kadri bilinmeyen bir metaya dönüşür. Bu da beraberinde nankörlüğü getirir. Sahip olduklarının şükrünü ifa etmek yerine hak etmediğini talep noktasında bir azgınlığa duçar olur insanoğlu. Somut vakada İsrailoğullarından bahsedilmekle birlikte bu hal bir karakter özelliği olarak bütün azametiyle ortada durmaktadır. Düşünün uçsuz bucaksız çölün ortasında eski mekanlarından kaçmış yeni bir mekan kazanmaya korkan her şeyden izole göçebe bir topluluk sonsuz nimetlere kavuşuyor ve o şartlar altında kendi gerçekliklerinin farkına varmıyor ve hiçbir şey yapmadan çok şey istiyor. Kur’an şöyle anlatıyor hallerini: ”Ve sizi bulutlarla gölgeledik: size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik; “Verdiğimiz güzel nimetlerden yiyin” (dedik). Gerçekte onlar bize değil , kendilerine kötülük ediyorlardı.” (Bakara -57) ”Bu şartlarda onların istedikleri ne? “Hani siz “Ey Mûsa! Biz bir tek yiyecekle dayanamayacağız. Bizim için rabbine dua et de bize toprağın mahsullerinden: sebzelerinden, kabakgillerinden, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bitirsin” demiştiniz. Musa ise “İyiyi kötü ile değişmek mi istiyorsunuz? Şehre inin: istedikleriniz orada var” dedi.” (Bakara-61)
Ayette dikkatimizi çeken nokta talep edilenin “toprağın mahsulleri”, yerin bitirdikleri oluşudur. Bunlar yerleşik bir yaşamın ve tarım toplumunun belirgin vasıflarıdır. Tarım yerleşik kültürü gerektirir. Kalıcı olmayı, yapılaşmayı, yerleşik olmayı dayatır tarım. Musa ikiyüzlülüklerini yüzlerine çarpar. Bu saydıklarınızı mı arzuluyorsunuz, sahip olduğunuz zenginliğin farkında değilsiniz o halde “Şehre inin: istedikleriniz orada var.”
Musa ve İsrailoğulları’nın kıssasında bundan önceki ayetlerde bahsedilen vukuatları da ruh köleliğinin bir başka somut karakter özelliğidir. Bu inançta istikrarsızlığın, imanın kalbe yerleşememesinin bir yansımasıdır ve yaşamın bütününe sirayet etmeyen bir inancın yüzeysel ve şekilsel bir imanın ne kadar zayıf ve pamuk ipliğine bağlı olduğunun trajik bir dışavurumudur. “(Tur’a giden) Mûsa ayrıldıktan sonra kavmi, ziynet eşyalarından, böğürebilen bir buzağı heykelini (tanrı) edindiler. Görmediler mi ki o, onlarla ne konuşuyor ve ne de onlara yol gösteriyor! Onu(tanrı olarak) benimsediler ve zulümde karar kıldılar.” (A’raf-148) En ufak bir boşlukta eski alışkanlıklarına veya çevrede genel kabul görmüş olana meyletme huyu insan karakterinin zayıf noktalarından biridir. Sağlam bir temele dayanmayan bir inanç en ufak bir badirede sarsıntıya uğrar, kolay olana ve alışılagelene meyleder. Sınanmamış ve önüne maddi manevi tercih süreçleri çıkmamış birey ve topluluklar rahatlarının bozulmasına, alışkanlıklarının değişmesine her zaman için güçlü bir direnç gösterirler. Oysa eskiyi korumaya adanan çaba yeniyi benimsemeye gösterilebilse yani Musa (a.s.)’ın deyişiyle “iyi olan kötü olana tercih edilebilse” haklarında daha hayırlı olacaktır.
Yine Bakara Suresinde İsrailoğulları özelinde anlatılan bir karakter özelliği vardır ki bu da Kur’an’da bahsedilen “mallarından eksiltmeyle” belirginleşen ve insanların bu vakıa karşısındaki davranışları ile somutlaşan bir karakter özelliğidir. Bakara Suresinin 67 ile 71. Ayetleri arasında ayrıntılı bir şekilde bahsedilen bu kıssa insanoğlunun sorumluluk ve mesuliyetlerden kaçınma hususundaki amansız mücadelesini anlatır. “Bir zaman Mûsa kavmine ,”Allah size bir inek kesmenizi emrediyor” demiş; onlar da “Bizimle alay mı ediyorsun! ”demişlerdi Musa, ”cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım!” dedi (Bakara-67)
Burada maddi bir sınavla yüz yüzedir insanoğlu. Sahip olduklarını Allah yolunda harcama emri karşısında işi yokuşa sürme hususundaki maharet ve becerisi olağanüstü bir noktaya ulaşır. Emredileni yapmama noktasında inanılmaz gerekçeler üretir nefis insana. Eşyaya maddi varlığa bağlı bir ruh köleliğinin sorumluluktan kaçınma konusunda sergilediği kaypak tavır onu mesuliyetten kurtarmaz. Aksine gittikçe ağırlaştırır yükünü ve olay şöyle gelişir: “Bizim adımıza rabbine dua et de onun nasıl olduğunu bize açıklasın” dediler. Mûsa dedi ki: ”Allah şöyle buyuruyor: ‘O, yaşlı da değil düve de değil. İkisinin arası bir inek olacak.’ Haydi , size emredileni yapın.” Bizim için rabbine dua et de renginin nasıl olacağını bize açıklasın” dediler. Mûsa, “O buyuruyor ki: Rengi parlak sarı, bakanların içini açan bir inek olacak” dedi. Yine, “Bizim için rabbine dua et de onun nasıl bir şey olduğunu bize iyice açıklasın; çünkü bu sığır bize ayırt edilemez geldi; inşallah doğrusunu buluruz“ dediler. Mûsa, “Rabbim şöyle buyuruyor, dedi: O, henüz boyunduruk altına alınıp yer sürmemiş, ekin sulamamış, serbest dolaşan ve alacası bulunmayan bir inektir.” “İşte şimdi doğrusunu anlattın “dediler ve ineği (bulup) kestiler, ama az daha (bunu) yapmayacaklardı.” (Bakara-68-71)
Bir peygamberin önderliğinde kırk yıllık bir süreci kapsayan bu toplumsal değişim ve dönüşüm hikayesi elbette salt İsrailoğullarını alakadar eden bir yaşanmışlık değildir. Peygamber kıssalarındaki ilahi hakikat ve evrensel mesaj birey ve toplumlardaki sosyolojik ve psikolojik derinliği ortaya koyan somut vakıalar ve tecrübeler ekseninde bütün insanlığa teşmil edilebilecek yaşanmışlıklardır. Peygamber kıssalarından bu güne ve geleceğe aktarabileceğimiz hakikat bireysel ve toplumsal değişimlerin ilahi metodolojisi mesabesindedir. Mûsa ve İsrailoğulları kıssasındaki pedagojik süreç bireysel ve toplumsal benliği esir alan köle ruhtan zorlu bir arınma, kurtulma sürecidir.
Kırk yıllık bir süreç toplumu tamamen değiştirmiş ve yepyeni bir toplum gerçekliği ortaya çıkmıştır. Hak ve hakikatten uzak köle ruhun mümessilleri bir bir eksilmiş ve kalanların da artık herhangi bir güç ve erkleri ve karar alma kudretleri kalmamış ve özgür bireylerden müteşekkil yeni bir toplumsal hakikat ortaya çıkmıştır. Bu tarihsel gerçeklikten yola çıkarak varabileceğimiz nokta köle ruhta yer edinen karakter özelliklerinin her devir ve devranda ve her mekan ve coğrafyada benzer özellikler taşıdığı gerçeğidir.
Korkaktır köle ruh, tembeldir, kaypak ve dalaverecidir. Ve en kötüsü nankördür köle ruh. Yüce Yaradan’ın bahşettiği “eşref-i mahlukat” makamını az bir meta karşılığı satıp beden ve kol gücüyle birlikte beyin gücünü de ve vicdan ve idrakini de sahip ve üstün bildiklerine satmış ve ‘kötüyü iyi olana tercih’ etmiştir. Bu bağlamda Benjamin Franklin’e ait olduğu söylenen şu sözü de yazının sonuna bırakalım köle ruhun karanlık ve acınası iç dünyasına bir ayna olarak “Bir kölenin en büyük arzusu özgür olmak değil, kendine ait bir köleye sahip olmaktır.”
Fadıl KARLIDAĞ
1-Bilgiler Vikipedia’dan derlenmiştir.
2-Mukaddime –İbn Haldun , C-1 Shf:192-193 Yenişafak Kültür Yay.
Son Yorumlar