Küresel Çağ, Ütopyamız, İsrail ve Ümmet

Sebilürreşad Dergisi
1-2 Kasım
Modern İslam Düşüncesi Sempozyumu
Konuşma Taslak Metni

I.

Ben Mevdudi, Seyyid Kutup ve Ali Şeriati geleneğini sürdüren bir İslam devrimcisiyim. ABD’nin soğuk savaş sonrasında İslam’a karşı bir fikir savaşı açması, İslamcıların sonraki yanlışları ve soğuk savaşa göre formüle edilmiş devrimci İslamcılığın küresel çağa göre yeniden kuramlaştırılmaması sonucu biz devrimci İslamcılar kelaynak kuşu gibi kaldık. Fakat ben insanlık ve ümmet olarak geleceğimizin ya İslam ya da barbarlık ve helak olacağına inanıyorum.

Önümüzdeki tek doğru seçenek İslam demek herkesin namaz kılıp oruç tuttuğu bir toplum yaratmak demek değil. İslam’ın belli evrensel değerleri vardır: gelir adaleti, uluslararası kardeşlik gibi. Kuran bu evrensel değerleri hayata geçirmiş topluma İslam toplumu der. Diyeceğim odur ki İslam’ın evrensel değerlerini hayata geçirmediğimiz takdirde sonumuz çok acı bir yıkılış olacaktır.

II.

Ben hemen dünyanın durumuna geçeyim. Küreselleşme süreçleri oturduğundan ve bilişim teknolojileri hayatımıza hükmetmeye başladığından beridir küresel bir toplum olduk. Artık ulus ölçekli ya da medeniyet ölçekli kurtuluş projelerinin başarılı olma şansı yok. Sorunlar küresel ve bu sorunlara küresel yanıtlar bulmak ve küresel dayanışma ağları yaratmak zorundayız.

Bazı sosyologlarımız bu çağa ‘küresel modernite çağı’ adını vermek istiyor. Fakat bir çağın modern olabilmesi için o çağdaki insanların “çabalarsak gelecek daha güzel olacak” diyebilmesi gerekir. Oysa şu anda insanların kahir ekseriyeti “ne yaparsak yapalım gelecek daha kötü olacak” diyor. Yani çağımızı ‘küresel karanlık çağ’ olarak adlandırmamız gerekiyor.

III.

Nedir bu çağın sorunları ve İslam’ın bu çağa yanıtları? Bir kısmını sayayım:

  • Küresel jeopolitik savaş
  • fakir ülkelerin ve fakir sınıfların borç köleliğine mahkum olduğu küresel ekonomik kriz
  • medeniyetler arası çatışma iklimi
  • önü alınamayan göçlerin şiddetlendirdiği etnik kökenler arası düşmanlıklar
  • küresel çevre krizi…

Eğer kalıcı bir önlem alınmazsa önümüzdeki otuz yılda bu trendler güçlenerek devam edecek. Ve bizi helakin eşiğine getirecek. Fakat küresel güçlerin stratejilerine bakıldığında bu sorunlara önlem alınmasındansa bu sorunların büyümesi istikametinde siyaset takip edildiği görülüyor.

Peki nedir İslam’ın ve Kuran’ın bu sorunlara yanıtları? Bir bir sayayım:

  • küresel ölçekli gelir adaleti
  • uluslararası kardeşlik
  • dinler ve medeniyetler arası barış
  • dış politikada gücün ve çıkarın değil adalet ve barış ilkelerinin egemen olması
  • doğanın dengelerini bozmayan bir üretim ve doğal ihtiyaçların ötesine geçmeyen kanaatkar bir tüketim. Yani sürdürülebilir kalkınma.

Kuran’da bir ayet vardır: “o kafirleri helaki gördüklerinde ‘keşke Müslüman olsaydık’ derler”… Eğer insanlık önümüzdeki otuz yılda İslam’ın bu ilkelerini harekete geçirmezse yok oluşun eşiğine gelecek ve “keşke Müslüman olsaydık” diyecek.

IV.

İslam’ın bu ilkelerinin hayata geçebilmesi için küresel bir dayanışma ağı yaratılması ve küresel güç odaklarına karşı bir mücadele sürdürülmesi gerekiyor.

Şu anda yeryüzünde yönetilen insanların büyük güç odaklarına karşı durumu Kuran’da betimlendiği üzere Firavun rejimi altında inleyen Mısır halkının durumu gibidir. Kasas Suresi şöyle der: “Firavun azmıştı. Ve halkını birbiriyle çatışan gruplara bölüyor, kimini eziyor ve iktidarına direnenleri öldürüp ona teslim olanların haya, iffet ve onur duygularını tarümar ediyordu. Biz ise yeryüzüne ezilen halkların yeryüzünün varisi olmasını istiyorduk”…

Bu ayette Firavun yerine en başta ABD İmparatorluğu olmak üzere büyük güç odaklarını ve Firavun’un halkı yerine bugünün dünyasında ezilen tüm halkları koyarsak ayet birden bire güncel bir hal alır.

Amerikan İmparatorluğunun yeryüzü ölçekli zulümlerine dair çok şey söylenebilir. Ben sadece bir işaret bırakmak istiyorum. Bırakın yeryüzünün diğer uluslarını Amerikan İmparatorluğu kendi yurttaşlarını bile ağır bir borç köleliğine mahkum edip öyle kontrol altında tutuyor.

Ve Kuran’ın bize öğrettiği gibi Firavunlarla mücadele ederken derdimiz onları yok etmek değil, onları ıslah etmeye çalışmaktan ibarettir.

Fakat çağımızın Firavunlarına karşı mücadele vermek, onları ıslah etmeye çalışmak ve yeryüzünü helakten korumak için İslam ümmetinin farklı medeniyetlerden insanlarla dayanışma ağları geliştirebilmesi gerekiyor. Ne yazık ki geleneksel İslam Müslüman olmayanları cehennemlik kafir olarak gördüğü için İslam ümmeti bu dayanışmayı yaratmaya kadir değil.

Benim bu hususta İslam ümmetine söylemek istediğim husus şudur: çağımız peygamberane mesajın ayan beyan sunulmadığı bir fetret çağıdır. Ve fetret çağında insanlar doğru dine inanıp inanmamalarına göre değil, hakperest ve erdemli olup olmadıklarına göre yargılanırlar Allah katında. Bu bakışta biz Müslümanların Doğulu ya da Batılı fetret çağındaki hakperest ve erdemli insanlarla dostluk ve siyasi yoldaşlık kurmamızın önünde bir engel yoktur.

Eğer biz Müslümanlar bugünün Batı medeniyeti mensuplarına şu sözleri söyleseydik Batılı insanın yüzde sekseninin bizimle içten bir dostluk kuracağını görebilecektik: “biz sadece İslam ülkelerini sömüren emperyalizme, İslam medeniyetini hor ve hakir gören oryantalizme ve medeniyetimize pompalanan sınırsız hedonizme karşıyız. Yoksa Rönesans’tan bugüne gelen Batı medeniyetinin hikmet birikimini seviyoruz ve medeniyetimize taşımak istiyoruz.”

Zaten Batı’yı bir medeniyet haline getiren düşüncelere; yani Rönesans, Reform, Bilim Devrimi, Aydınlanma, Romantizm, demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa gibi düşüncelerin samimi bir Allah inancı adına üretildiği görülecektir. Ve bu düşünceleri üreten kahramanlara; yani Erasmus, Luther, Descartes, Newton, Voltaire, Rousseau, Smith, Kant, Herder, Wollstonecraft, vs gibi düşünürlere bakıldığında bu insanların Allah’a ve ahirete sımsıkı inandıkları ve düşüncelerini yeryüzünü imar yani salih amel adına inşa ettikleri görülecektir. Kuran da böylesi insanlara cenneti vaat eder.

Hardt ve Negri İmparatorluk adlı kitap serilerinde çağdaş bilişim teknolojilerinin her medeniyetten insanın birbiriyle dayanışmasını mümkün kılan yeni bir insan tipi yarattığını söyler ve bu yeni insan grubuna kesret/çokluk adını verirler. Kesret yani çokluk küresel egemenlerin fesadına karşı 2000’lerin başında ve 2008 krizlerinden sonra sokağa inmiş ve yeryüzünü sarsmıştı. Şu anda yeryüzü fesat halindeyken kesret yer altına çekildi. Fakat insanlık olarak önümüzdeki tehlikeler kesreti yeniden sokağa dökecek gibi duruyor. Biz Müslümanlar da küresel egemenlerin fesadına karşı koyan kesretteki yerimizi almak zorundayız yeryüzü bir cennete dönüşecekse…

Makalenin devamını okumak için linki tıklayın:KÜRESEL ÇAĞ, ÜTOPYAMIZ, İSRAİL

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *