Akşam dükkânı kapatırken bir türküye takıldım. Bisiklet sürerken dilimdeydi. Asansörde dilimdeydi. Terden sırılsıklam eve girdiğimde ve sonrasında duşta hep dilimdeydi. Nihayet üstümü giyerken dilimdeydi de işte şimdi salata yaparken unuttuğumu fark ettim. Yahu ben az önce ne mırıldanıyordum? Allah Allah uçup gitti aklımdan. Marul doğrarken, salatalığı ince ince kıyarken, domatesi ufak parçalara ayırırken düşünüyorum. Yok, arkadaş sır oldu uçtu aklımdan, ağzımdan ve dilimden. Sizin de başınıza gelir mi böyle bir şey. Hayatta bir sürü eksiğim vardı da bir de bu mu eklendi? Kardeşim neydi o türkü ya? Çıldıracağım. Bak takıntı yaptım. Yok, arkadaş uçtu gitti aklımdan.
Şimdi salata masamda. Erdal Erzincan’ın sesi duyuldu, telefonumdan internete bağladığım bilgisayarımın hoparlöründen. Paylaşayım sizinle “Dünyada tükenmez murat var imiş, var imiş, var imiş / Ne alanı gördüm ne murat gördüm /Ne alanı gördüm ne murat gördüm sevdiğim / Meşakkatin adın murat koymuşlar, koymuşlar, koymuşlar / Dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm sevdiğim” Bu Aşık Veysel’den alınan bir Şarkışla türküsünün ikinci kıtasında Ahmet Aslan’ın sesi geliyor: “Ölüm var dünyada yok imiş murat, gel buraya sevdiğim / Günbegün artıyor türlü meşakkat, sevdiğim / Kalmamış dünyada ehli-i kanaat / İnsanlar içinde çok fesat gördüm sevdiğim”. Aşık Veysel’e ait olan türküyü, Erdal Erzincan, Ahmet Aslan ve Kemal Dinç bir araya gelmiş ve çalıp söylemişler. İyi ki bir araya gelmişler. Bu güzel türküyü dinlerken tabii ki aklımdan hepten çıkmış oluyor diğer türkü. Hani dükkândan eve gelene kadar dilimden düşmeyen. Yahu az önce dinlediğim de güzeldi. Hatırlasam ne değişecek? Hiç. O zaman niye inat ediyorum ki hatırlamak için. Bilmiyorum. Güzel şeylerin hükmü uzun sürmediğindendir her hal.
Daha önce birlikte seyahat ettiğim bir arkadaşımla da oldu. Adana havaalanındayız. Hani o kolay seyahat edebildiğimiz günlerden bir gün. Bir türkü var dilimizde. Mırıldanıp sohbet ediyor, havadan sudan konuşuyoruz ve uçağın kalkış zamanını bekliyoruz. Uçakta da sohbet sürüyor, yıllardır tanıştığımız halde ilk kez birlikte yolculuk yaptığımız arkadaşımla, daldan dala sohbet ederken, türküyü unutmuş olduğumuzu fark ediyoruz. Ya sahi neydi o türkünün adı? Yok, ikimiz de hatırlamıyoruz. İstanbul havaalanına varıyoruz yok. Ben ona soruyorum o bana. Yok. Kesinkes hatırlamıyoruz. Uçaktan indiğimizde, hatırlamıyoruz. Sonraki iki gün, her gittiğimiz yerde, her ortamda, durup durup birbirimize o türküyü soruyoruz. Sahi neydi o türkü? O seyahati hatırlamadığımız o türkü ile anıyoruz bugün. Yok, biliyorum artık güzel şeylerin hükmü uzun sürmüyordu kesin.
Az önce dinlediğim türküyü bir daha dinliyorum. Ne güzel yapmışlar. Ne iyi ki bir araya gelmişler. Gönül telimizi titretiyorlar. Bir başka türküde Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu, Mikail Aslan ve yine Kemal Dinç var. Albümün adı “Dört nefes, toprak” ve türkü “Elgajiye” bu da ne güzel olmuş 2019 da yapılmış bu albümde.
Bu iki türküde de yer alan, çalıp söyleyen ustaların hepsi birbirinden değerli ve önemli. Ancak hiçbirinin sesi, diğerinin sesinin önüne geçmiyor. Kimse rol çalmıyor diğerlerinin sesinden.
Bu Arada “Elgajiye”de bir yakarış var. Hissediyorum. Kemal Dinç giriyor türkünün ilk dizesiyle. Erkan Oğur, İsmail Hakkı ve Mikail Aslan birlikte devam ediyorlar. Benim de içimde bir yerler sızlıyor işte orada. Geçmeyecek bir sızıya dönüyor. Hissediyorum. Olduğum yerde mıhlanmış gibi duruyorum bir süre. Kendime geldiğimde Türkçe sözleri aklıma geliyor. İnternetten bakmıştım bir ara, “Elgazi, Elgazi / Ah Elgazi / Kız anan zalimdir senin / Babandan ise razıyım ben / Oy benim derdim….” Türkünün bir yerinde İsmail abi dile gelip, bir Ruhi Su türküsü patlatıyor. Akşam bitmiyor “Kul Halil’im der ki nekas görmesin / İyiler gidip de kemler kalmasın / Herkes bildiğinden de geri durmasın / Allah sana da malum olsun halımiz / halımız heyyy” . Off be. Yapılır mı şimdi bu.
Saat geç oldu. Salata da bitti. Yatmalı artık. Ha bu arada sahi, neydi o unuttuğum türkü?
İsmail KUN
Son Yorumlar