Azerbaycan’lı ünlü Türkolog Prof. Tofik Melikli, Sovyetler Birliği çökmeden kısa bir süre önce Yeseviliği araştırmak ve daha iyi tanıtmak için Sovyet Türkologlar Birliği nezdinde teşebbüste bulunarak Türkiye, Polonya, Fransa gibi ülkelerden davet ettiği ünlü bilim adamlarını Türkistan’da toplar ve Hace Ahmed Yesevi konferansı düzenler. Konferansta Hace Ahmed Yesevi’nin türbesinin harap halde oluşu bilim adamları tarafından üzüntüyle tespit edilir ve türbenin tamiri için girişimler başlar.
Bu güzel nostaljik yazıyı Dibace.net için Türkiye Türkçesinden aktardım.
Orhan Aras
Sovyetler’de İlk Ve Son Hace Ahmed Yesevi Konferansı
Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde en büyük dileklerimden biri de dinsel ve felsefi düşüncelerini basit bir dil ve hece şiir sistemi ile Türkistan’ın manevi gelişimini sağlayan Yeseviliğin kurucusu Ahmed Yesevi üzerine uluslararası bir konferansı düzenlemekti. Yesevi din anlayışı ve düşüncesi sadece Türkistan ve Orta Asya’da değil, İran, Azerbaycan ve Anadolu’da da yaygındı. Anadolu’da Bektaşilik, Babailik, Haydarilik Yesevilikin etkisi ile ortaya çıkmıştı.
Türk dünyasının manevi hayatını ciddi şekilde etkileyen ender dini şahsiyetlerden Hace Ahmed Yesevi (1093? -1166, Kazakistan) Batı Türkistan’daki Sayram’da doğdu. Babası Şeyh İbrahim vefat ettiğinde yedi yaşındaydı ve kız kardeşi ile yapayalnız kalmışlardı.
Türkistan’da tasavvufun temelini atanların en büyüklerinden biri olan Hace Ahmed Yesevi’ye halk büyük bir sempati duymuş, nefsine hâkim olmak, dünyevi servete önem vermemek, insanları eşit olarak görmek gibi düşüncelerle büyük halk kitlelerini kendisine çekmiştir. Ahmed Yesevi’nin “Divan-ı-Hikmet” adlı eseri günümüzde farklı ülkelerde yaşayan takipçilerinin başvuru kitabı olmaya devam etmektedir.
Onun düşünceleri kendisinden sonra da etkisini devam ettiriyordu. Onun ölümünden iki yüz yıl sonra Emir Timur onun türbesini onararak genişletti ve etrafına cami, kervansaray inşa ettirdi. Bu şaheser mimarinin üzerine de şu ayeti yazdırdı:
“Yok olanın anahtarı ondadır. Ondan başka onun yerini hiç kimse bilemez.”
Bütün bu yapılanlar elbette Hace Ahmed Yesevi’ye verilen önemin ve gösterilen saygının ifadesiydi.
Yesevilik düşüncesini aksettiren hikmetler, onun şiiri, sufizmin eski Türk inançlarından etkilenmesi, Şamanizmle bağlantıları, halkın Yesevilik inancının tesiriyle ortaya çıkan farklılıklar ve bütün bunların objektif bir şekilde incelenmesi Türkoloji sahasının da önemli bir araştırma konusuydu. Bunun için de çeşitli ülkelerde yaşayan uzmanları bir araya getirmek ve onlarla bu konuları konuşmak gerekiyordu.
Bakü ve Elazığ toplantılarından sonra üçüncü toplantı 1990 yılında Alma Ata’da gerçekleştiriliyordu. Konu da Eski Türk abidelerindeki yazıtlar, dil, edebiyat, kültür, tarih ve arkeoloji idi. O toplantıda Sovyet Türkologlar Komitesi adına ben, Kazakistan Bilimler Akademisi ve Bakanlar Kurulu’na Kazakistan’nın Türkistan şehrinde bir Yesevilik Konferansı yapılması teklifinde bulundum. Kazakistan yetkilileri benim bu teklifimi kabul ettiler. Erden Kayıbeyov‘un ve benim başkanlığım altında Sovyet Türkologlar Komitesi ve Kazakistan Bilimler Akademisi’nden seçilen üyelerle bir teşkilat komitesi oluşturuldu.
Bu konuda Azerbaycanlı bilim adamlarını da konferansa davet etmek istiyordum. Bakü’deyken bu isteği çok saygı duyduğum Edebiyat Enstitüsü Müdürü arkadaşım Yaşar Garayev‘e iletmiştim. Yaşar ile yapılan görüşmeden sonra Azerbaycan’da Yesevi konusunu çalışan bir araştırmacının olmadığını üzüntüyle öğrendim. Hatta görüştüğüm bazı bilim adamları onun ismini bile duymamışlardı. Edebi ve felsefi mirasımıza, kardeş Türk halkları ile paylaştığımız zengin kültürel değerlerimize olan ilgisizlik beni çok üzmüştü. Ben kesinlikle Azerbaycan’dan birinin bu konferansa katılmasını istiyordum. Bu nedenle konferansa davet edilenler listesine eski Türk runik anıtları araştırmacısı ve 3. toplantıya katılan Prof. Alisa Şükürlü‘nün ismini de yazdırdım.
21 Ekim 1990’da “Yesevi Dünyası” isimli uluslar arası konferansa katılan isimler şunlardı:
Prof. Kemal Eraslan, Prof. Zeynep Korkmaz, Prof. Osman Fikri Sertkaya, Prof. Ahmed Bican Ercilasun, Prof. Mustafa Tahralı, Doç. Halil Açıkgöz, Prof. İren Melikoff, Prof Tadeush Mayda, SSCB muhabiri Ethem Tanişev, Prof. Alexander Şerbak, Prof. Kenesbay Musayev, Porf. Tofig Melikli ve Kazakistan Bilimler Akademisi’nden yetkililer.
Bize eşlik eden yetkililerle Alma-Ata’dan Türkistan’a unutulmaz bir yolculuk yaptık. Unutulmaz diyorum, çünkü bu gezimizde Uygurların yaşadığı köyleri gezdik. Uygur kardeşlerimizle çay içtik, sohbet ettik. Yıkık antik Otrar şehrinin kale duvarlarını gördük, burada yaşayan ünlü Kazak Türkolog Kenesbay Musayev‘le görüştük ve onun çok yaşlı olmasına rağmen heyecanla at sürmesine şahit olduk.
Türkistan’a varır varmaz direkt Ahmed Yesevi türbesine gittik. Gördüğümüz sahneyi kelimelerle anlatmak mümkün değildir. Türbenin etrafı kamışlar ve yabani otlar ve çöplerle kaplıydı.
Zorlukla binanın kapısına geldik. Kapı kilitliydi. Bu sahneyi gören Kemal Eraslan gözyaşlarına hâkim olamadı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Endişeli yetkililer, nöbetçiyi bulmaya çalışıyorlardı. Bir saat sonra adamı buldular, kapıyı açtılar ve türbeye girdik. Yandaki caminin içinde duvarlar çatlamış, kapıların camları kırılmış, her şey tozla kaplıydı. Türbenin bu ihmal edilmiş hali herkesi üzdü. Ayrıca Türkistan’da personelin kalabileceği bir otel olmadığı ve konferansa katılanların nerede kalacağı sorunu ortaya çıktı. Ev sahipleri, Türkistan’a yakın bir kasaba olan Kentau’ya gitmemizi ve semineri orada düzenlememizi önerdiler. Durumu bildikleri için önceden hazırlanmışlardı ve biz de Kentau’ya gitmek üzere Türkistan’dan ayrıldık.
Otelde yerleştikten hemen sonra Türk heyeti başkanı Osman Sertkaya yanıma geldi ve hemen Ankara’yı aramak istediklerini söyledi. O zamanlar cep telefonu yoktu ve uluslararası bir telefon bağlantısı kurmak kolay değildi. Şehir yetkilileri Türkiye ile telefon görüşmesi için çaba gösterdiler. Osman Sertkaya, Zeynep Korkmaz ve Türk heyetinin diğer üyeleri, Türkistan’da gördüklerini kaygıyla o dönemin Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek‘e aktardılar.
Çok iyi tanıdığım, Türk dünyası kültür, tarih ve edebiyatına büyük ilgi duyan, Bahtiyar Vahabzade‘nin bir çok şiirini ezbere bilen Namık Kemal Zeybek’in bu konuyu ciddiye alacağından kimsenin şüphesi yoktu.
Altı günlük Türkistan ve Kentau’da kaldığımız süre boyunca yuvarlak masa toplantısı katılımcıları, Ahmed Yesevi’nin dini ve felsefi düşünceleri, şiirsel bilgeliği ve Sovyetler Birliği’ndeki Yeseviliğin özellikleri ile ilgili sorunlar üzerine ilginç konuşmalar yaptılar ve somut önerilerde bulundular. Seminerin son metninde, Sovyet Türkologlar Komitesi ve Kazakistan Bilimler Akademisi’ne bu toplantının formatını genişletmeleri ve iki yılda bir Türkistan’da bir Yesevi sempozyumu düzenlemeleri teklif edildi. Ancak 1991’de SSCB’nin çöküşünden sonra seminerler devam edemedi.
Ancak Yesevi ile ilgili bilimsel görüşmemiz bir çok açıdan verimli geçti. Daha Türkistan’dayken, Namık Kemal Zeybek, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel‘in heyetin önerisini kabul ettiğini ve yakında bir grup mimar ve inşaatçının türbeyi elden geçirmek üzere oraya gönderileceğini bildirdi.
Nitekim bir süre sonra Hace Ahmed Yesevi Türbesi’nin Türk devleti tarafından elden geçirildiğini ve ziyaretçilere yeniden açıldığını öğrendik. 1991 yılında Kazak hükümeti Türkistan Devlet Üniversitesi’ni kurmaya karar verdi ve 1992 yılında üniversiteyi Türkiye ve Kazakistan’da Hace Ahmed Yesevi’nin adını taşıyan Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesine dönüştürmek için bir anlaşma imzalandı ve 1993’te üniversite eğitime başladı. Geçtiğimiz 29 yılda Türkistan, ihmal edilmiş bir yerleşim yerinden güzel bir öğrenci şehrine dönüşerek hızla büyüdü.
Tofik MELİKLİ
Fotoğraf: Prof. Osman Sertkaya ile Prof. Tofik Melikli Yesi’de Yesevi Türbesi önünde.
Sevgili Orhan bəy, əllərinizə sağlık, çevri güzel olmuş. DİBACE.NET’e ayrıca teşekkür ederim. Var olun.