Çevre sağlığı teknisyenliği yaptığım dönemlerde işyeri denetimi yaparken değişik insan davranışlarını gözlemleme imkânım oldu. Denetime gittiğinizde gayet kibar davranırsınız. Nezaket cümleleri kullanırsınız. Büyük bir çoğunluk sizdeki nezaketi bir otorite zaafı olarak algılar. Sizden bir zarar gelmeyeceğini düşünür bu nedenle bir dahaki sefer denetime geldiğinizde tabiri caizse sizi sallamaz, müşterileriyle ilgilenir. Nazik davranışınız anında kötüye kullanılır.
Emekli Hâkim arkadaşım, İbrahim Çalışgan nezaketinin nasıl kötüye kullanıldığı anlatmıştı. “15 yıl önce Çorum’da “Çorum kültürünü yaşatma “adlı bir derneğe gitmiştim. “Gurbette yaşamak zor, insan memleketini, kültürünü özlüyor, ne güzel işler yapıyorsunuz” deyip derneğe bağışta bulunmak istedim. 600 lira vermeme rağmen bağış makbuzuna dernek sekreterinin 500 TL yazdığını birkaç gün sonra fark ettim. Dernek başkanına gittim, mesleğimi söyleyerek kendimi tanıttım ve olayı anlattım. Bana başkan “sizi saf gurbetçi sanmış demek ki “diyerek gülümsedi.”
Bir zamanlar, bir yörede kendi halinde yaşayan, sakin, efendi, sevilen ve sayılan biri varmış. Ancak bunun bir garip huyu varmış ki, ona kimse akıl erdiremezmiş. Yılda bir gün damın kenarına gelir, oradan aşağı doğru, açıktan teşaşür edermiş. Bir gün buna: “Sen sakin, efendi, sevilen bir adamsın, niye böyle davranıyorsun?” demişler. Adam, ‘bu çok gerekli’ der gibi cevap vermiş: “Sessiz olmam, efendi olmam sevilmem insanlığımın gereğidir. Ancak bu halk, çamur bir tarafımın da olduğunu görmelidir. Yoksa adamdan saymazlar” demiş.
Trafik kurallarına uyulmayan bir ortamda trafik kurallarına uyan insanlar ezilir. Nezaketin bir insanlık değeri olarak benimsenmediği bilakis, toplumda öfkeli, şiddet gösteren, kaba kimselerin daha karlı çıktığı, onlara daha dikkatli davranıldığı yerde nazik olmak oldukça zordur. Bir var. “Göller bölgesinde ada olmak affedilmez günahtır” Sürekli seni aşındırırlar.
Peki insanlar neden nezakete dikkat etmezler. Burada iç ahlak ve dış ahlak kavramının önemi büyüktür. Dış ahlak dediğimiz şey dış etkilere dayalı, zarar ve çıkar duygusuna göre insanın saygılı, nazik, uslu görünmesidir. İç ahlak ise kişinin dış etkiyle değil kendi aklıyla, vicdanıyla doğru ve dürüst davranmasıdır. Bizim toplumda genellikle iç ahlak değil dış ahlak geçerlidir. Bu nedenle kişi zarar görmeyeceğini veya çıkar elde edeceğini anladığı zaman her türlü ahlaksızlığı yapabiliyor. Örneğin güvene dayalı bir iş gördünüz. Sözleşme yapmadınız. İç ahlak olmayınca hemen sizin o iyi niyetinizi ve güveninizi kötüye kullanıp sizi mağdur edebilirler, canınızı sıkabilirler.
Kötü sözle, şiddetle eğitilmiş bir toplumda nezaket dili pek işlemez. Aday memur eğitimlerinde gözlemlediğim, diyelim ki biri ders dışı bir şeyle ilgileniyor. Nezaket cümleleriyle uyarırsınız, etkisini göremezsiniz. Ne zaman onur kırıcı bir söz söylersiniz ya da zarar vereceğinizi hissettirirsiniz o zaman kendine çekidüzen verir. Bu kişilerin ailede ancak kötü sözle şiddetle yani kişinin kendi aklıyla, sağduyusuyla değil dışardan bir sopayla eğitildiğini anlarsınız. Nezaketiniz havada kalır ve kötüye kullanılır.
Nezaketsiz davranış insan ilişkilerini bilmemekten kaynaklanabilir. Elbistan’da “Dağ adamı, dağ adamı hasta eder sağ adamı” diye bir deyim kullanılır. Kırsal kesimde insan doğa ilişkisi çok öne çıkarken, şehir hayatında insan-insan ilişkisi daha çok önem kazanır. Medeni davranış dediğimizde insan ilişkilerinin yoğun olduğu ve incelik kazandığı şehir hayatının bir özelliği kastedilir.
Empati duygusundan yoksun olanlar nezakete dikkat etmedikleri gibi nezaketi kötüye kullanırlar. Bu kişiler nazik davranışı kavrayamazlar, ilişkilerde ısrarla kendi bencil kararlarının egemen olmasını isterler. Rahmetli babam, nezaketini kötüye kullanmalarına izin vermeyeceksin anlamında, “Nazik olacaksın ama kemiğini kemirttirmeyeceksin” derdi.
Yine bu bağlamda adalet duygusundan yoksun olanlar, nazik hareket etmedikleri gibi nazik davranışları da rahatlıkla kötüye kullanırlar.
Bir Temel Fıkrası var.
Temel ailenin en büyük çocuğu, üç de kardeşi var Temelin babası vefat ediyor. Miras olarak bir köşesinde de ev bulunan bir tarla kalıyor. Mirası paylaşacaklar. Tarlayı dört eşit parçaya ayırıyorlar. Kura çekelim kime nere çıkarsa onun olsun diyorlar. Kura çekiliyor. Temel, üstünde ev bulunan bölüm kendine çıkmadığı için hemen itiraz ediyor. “Kuralar doğru yazılmadı, düzgün çekilmedi, yeniden kura çekelim” diyor. Yeniden çekiliyor yine ev olan bölüm çıkmayınca tekrar itiraz ediyor. “Bu kura da geçersiz kurada sıraya uyulmadı, düzensiz oldu. vs.” “Üçüncü kez çekelim” diyor. Küçük kardeş soruyor. “Bu kurayı daha ne kadar çekeceğiz”. Temel cevap veriyor. “Üstünde ev olan bölüm bana çıkıncaya kadar.”
Bir söz vardır. “Komşunu sev ama bahçe duvarını yıkma” Bu sözden mülhem olarak konuyu şöyle bağlayalım. “Nazik ol ama nezaketinin kötüye kullanılmasına izin verme”
Durdu GÜNEŞ

Son Yorumlar