Bisiklet Günlükleri-I: Altından Geçme Ya Da Kemer Altı

Bisiklet günlüklerinde bugün sizi, şehrimizin muhtemelen en orta yerinde bulunan, çocukluğumuzda “altından geçme” diye bildiğimiz, aslı Roma Hamamı olan bölgesine götüreceğim. Sabahın ilk saatlerinde oraya vardığımda yeni doğmaya karar vermiş güneşin ilk ışıklarını düşürdüğü yerlere bakarken üç-beş genç arkadaşı fark ettim. Kendi aralarında gülüşüp duruyorlardı. Ben “günaydın” deyip, “sabah sabah bu enerjiyi kendilerinde nasıl buluyorlar?” Diye hayretle aklımdan geçirirken, aralarındaki gülüşme sırasında bir cümle koptu geldi kulağıma, “Olum güya Tarsuslu olacağız” beni göstererek, “adam nerden gelmiş fotoğraf çekiyor, biz ise böyle bir yerde çene çalıyoruz” duyduğumu belli etmeden hafif bir tebessümle fotoğraf çekmeye devam ettim. 

Oraya ilk “Altından Geçme” diyenler, o duvarların hani tabiri caizse “yıkıldı, yıkılacak” görüntüsüne istinaden, uyarı amacıyla mı öyle söylediler? Yani ikinci kelimenin sonunda ünlem var mıydı “Altından Geçme!” miydi doğru olan? Değilse yıllarca Adana ve Mersin’e her beş dakikada bir kalkan, koca koca otobüslerin altından geçtiği düşünülürse, o iki kelime öylesine mi dökülüyor insanların ağzından? Bilemiyorum. 

Çocukluğumuzda ve ilk gençlik yıllarında köylülerin ve çevre illerden gelenlerin alışveriş iştahlarını kabartan kentin gözbebeği çarşısını ve önemli esnaflarını barındıran alanın güney sınırında bulunan kalıntılar, Kaymakamlığın internet sitesinde şöyle anlatılmış: “Tarsus’un bir diğer önemli Roma dönemi yapısı da büyük bir hamama ait kalıntılardır. Donuktaş Tapınağı ile hemen hemen çağdaş olan bu yapı aynı teknikle inşa edilmiştir. Büyük bir kütleye sahip olması nedeniyle arka mahallelere ulaşımı kolaylaştırmak için açılan geçitleri halk bugün “Altından Geçme” ya da “Kemer Altı” olarak adlandırmaktadır. Çarşı merkezinde kaldığı için her devirde başka amaçlarla kullanılmıştır.”

Üç metre kalınlığında ve 9-10 metre yüksekliğindeki duvarlarıyla iki ana kütle halinde bulunan kalıntıların kesiştiği yerde üstü kapalı bir eyvan yer alıyor. Yine sitede yer aldığı gibi aktarmak isterim ki “Yapı, moloz taşlarla Opus Sementicum (Roma Betonu) tekniği ile yapılmıştır. Ayrıca, Tarsus Müze Müdürlüğü tarafından yapılan kazı çalışmaları eyvanda bir havuz, onun altında da ısıtma sistemi (Hypokaust) ortaya çıkarılmıştır.” 

Yukarıda sözünü ettiği çarşı ise günümüzde belediyenin “Siptilli” adını vererek yaptığı iyileştirme çabalarının ardından biraz toparlanmışsa da eski hareketli günlerini aratır bir halde ziyaretçilerini bekliyor. Laf oraya gelmişken “Siptilli”nin ne anlama geldiğini de merak ettim. İnternette yaptığım araştırmada, bölgemizin en eski gazetelerinden Yeni Adana Gazetesi’nde güzel bir yazı karşıma çıktı.  Nurettin Çelmeoğlu’na ait yazıda Adana’da bulunan eski Siptilli Çarşısı’na duyduğu özlemi anlatırken kelimeyi köken bağlamında araştırmış ve bulduğu “haftanın 7 günü açık, 7 günü işleyen Pazar” anlamını bulmuş. Yazıda çeşitli çıkarımlarına da yer veren Çelmeoğlu, kelimenin orijinal adının “Sebitli” olduğunu zaman içinde “Siptilli”ye dönüştüğünü ilave ediyor. 

50’li, 60’lı yıllarda alışverişin sepetlerle yapıldığını ve fileler icat edildiğinde ise sepetten vazgeçildiğine de yazısında yer veren Çelmeoğlu, yazıyı şimdilerde yazsa, poşetlerden de söz ederdi kuşkusuz. 

Pazar yerinden söz edince Cansever’in şu mısraı, sanırım yazının son cümlesine yakışır, “Ah güzel Ahmet Abim benim / Gördün mü bak / Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar / Ve dağılmış pazar yerlerine memleket / Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile / Gelse de / Öyle sürekli değil”

İsmail KUN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir