Doğa-tanrıcı inançların etkin olduğu Antik çağ Anadolu’sunun en önemli tapımlarından biri de Artemis kültüydü. Ay ile özdeşleştirilen tanrıça Artemis, kırların, vahşi hayvanların, su kaynaklarının ve doğanın koruyucusu olduğuna inanılıyordu.
Efes başta olmak üzere bir çok Anadolu kentinde Artemis tapınakları bulunuyordu. Bu tapınaklardan biri de Pamfilya’nın başkenti Perge’deydi. Kentin tanrıçası olan Perge Artemisi’nin hem bölgedeki diğer kentlerde hem de Mısır’a kadar uzanan bir etki alanı olduğu belirtilir.
Bugün bu tapınağın yeri ve kalıntıları henüz bulunamamış olsa da tanrıça Artemis’in ruhu hala Perge’nin her köşesinde kendini göstermeyi sürdürüyor. Baharla birlikte canlanan doğa, özellikle Akdeniz’in korunan alanlarında daha belirgin biçimde anlatıyor varlığını.
İnsan baskısından olabildiğince uzak kalan taşlık, kalkerli ve harabelerle birbirine karışan zeminde doğal olarak yetişen kimi çok yıllık kimi de mevsimlik olarak yetişen bitkiler Perge’nin biyolojik geçmişinin izlerini taşıyor.
Hemen anıtsal kapının girişinden itibaren yerlere dökülen çakılların ya da kireç taşı hamam duvarlarının arasından fışkıran boncuk mavisi havacıva çiçekleri, bir zamanlar ortasındaki kanaldan suların aktığı ana caddenin zeminini dolduran papatyalar ve sağda solda tek tük kalmış yaban armutlarının çiçekleri ziyaretçilere baharın coşkusunu anlatıyor.
Antik çağda Aksu nehrinin de adını aldığı nehir tanrısı Kestros’un heykelinin süslediği anıtsal çeşmenin doğusunda kendilerine ait bir cumhuriyet kuran yabani soğanlar ise görkemli geçmişin kalıntıları ve yeniden yükseltilen sütunların arasında adeta bir çiçek ordusu gibi boy gösteriyorlar. Literatürde ‘Allium neapolitanum’ olarak bilinen bitkiye halk arasında kokusundan dolayı ‘osurukotu’, ‘sığır körmeni’ ya da ‘yabani sarımsak’ adını vermiş. Gösterişli beyaz çiçekleri ve canlılıklarıyla Perge’nin baş tanrıçası Artemis’in sırlarını anlatıyorlar sanki.
Antik kenti şenlendiren bir başka soğanlı bitki ise Çiriş (Asphodelus albus) otları. Çok yıllık bir bitki olan ve Çirişağusu olarak da anılan bu türün çiçekleri de oldukça gösterişli. Sütunlu caddenin kuzeyinden itibaren kentin eski yerleşiminin bulunduğu tepeye doğru tüm araziyi işgal etmişler neredeyse.
Çirişlerin elinizden tutup size götürdüğü tepeye doğru henüz çiçeklenmemiş hayıtlar, sütleğenler, zeminde kızıl güller gibi patlayan anemonlar ve eski harabeleri çok seven üzerlik otları da eşlik ediyor bu yolculuğa. Yol boyunca yamaçlara doğru araziyi tutan sazlıklar, tepenin ötelerinde tek tük tespih çalıları, daha ileride dağınık maki çalıları… Bir kaç pirnal, patlangıç çalısı ve çitlembikler…
Bir de tek tük ılgınlar, bir zamanlar bu bölgeden bir nehir geçtiğini ve burada bir de liman olduğunu anlatıyor sanki… Kuzeyde, en geride ise tüm heybetiyle bir zamanlar Anadolu’nun en görkemli kentlerini koynunda besleyen Kestros Vadisi’ni selamlayıp duran tepesi karlı Bozburun Dağı…
Perge’nin insan baskısından uzak ve tanrıça Artemis’in koruyuculuğundaki güvenli coğrafyasında gönüllerince sevişen iki kara kaplumbağası, milyonlarca yıllık bir ibadeti yerine getiriyorlar…
Binlerce yıldır Anadolu’nun öyküsüne tanıklık eden, nice öykünün de kahramanı olan Perge’nin ana tanrıçasının ruhu, ruhların bunca örselendiği zamanlara inat bize coğrafyayı anımsatmayı sürdürüyor…
Bir zamanlar tanrıların nehirlere, tanrıçaların kırlara ve yaban hayatına adını verdiği Anadolu topraklarının hafızasına kulak verin; çünkü anlatılan sizin öykünüzdür…
Yusuf YAVUZ
Son Yorumlar