Ana kaynağını Davraz dağı ve Akdağ’dan alan Aksu ırmağı antik çağda Kestros olarak anılıyordu ve dar vadilerden, kanyonlardan geçerek Karacaören’den itibaren açıldığı ovaya da adını veriyordu. O dönemin inancında nehirler olağanüstü saygı görüyordu ve neredeyse her nehrin kendi adıyla anılan bir tanrısı vardı. Aksu nehrinin tanrısının adı Kestros’tu ve nehir tanrısının heykeli antik çağın en görkemli kentlerinden biri olan Perge’deki muhteşem anıtsal çeşmenin (nymphaeum) üzerinde adeta altından akan suları kutsuyordu. Çeşmenin tam ortasında uzanmış olarak betimlenen Tanrı Kestros’un heykelinin altından akan sular, Perge’nin caddelerinin ortasındaki kanaldan tüm kenti dolaşıyor ve suyun şiirsel ve iyileştirici gücünün yanı sıra yaz aylarında da serinlik sağlıyordu.
Suyun bir yaşam kaynağı olarak kutsanmasının yanında kültür ve inançlara kattığı derinlik ve süreklilik neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Bütün zamanlar boyunca coğrafyanın dilini en iyi anlayan ve adeta top yekün ‘doğa okuryazarı’ diyebileceğimiz en belirgin dönem eski çağdır denilse yeridir. Asya’da nehirler kirlenmesin diye ellerini bile nehre sokmayan Türkler, Akdeniz çanağında nehirlerin tanrıları olduğuna inanan Helenler, Anadolu’nun kalbinde suyu kirletenlere en ağır cezaları veren Hititler…
Yeryüzünde insan nüfusunun oldukça seyrek olduğu bir dönemde bile suyu kutsayan ve gücünü kavrayan bir anlayıştan, bugün 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunun her şeyi yıkıcı bir biçimde ve hızla tüketen, yok eden anlayışına bir günde gelinmedi elbete. Ancak aradan geçen zaman içinde tanrılarını yitiren Anadolu’nun nehirlerinin, beton tanrısına tapınan insanlar eliyle yönetilmeye başlanmasıyla bir zamanlar kutsal sayılan nehirlerin betondan birer kanal haline dönüşmesine çok hızlı alıştırıldık.
Nehirleri ‘bataklık’ olarak gören ve onları kendince ‘ıslah’ edip çevresine peyzaj bitkileri dikerek ‘çevrecilik’ yaptığını sanan ve bunu büyük bir aymazlıkla pazarlayan yöneticiler eliyle coğrafyanın yazılımı paramparça ediliyor. Tıpkı Antalya Boğaçay ya da Tokat Yeşilırmak örneğinde olduğu gibi.
Nehir yatakları suyun evidir ve bugün evinde oturmuyor olması onun evini terk ettiği anlamına gelmez. Bir gün, siz onun evini işgal ettiğiniz günlerden bir gün, evini ve sevdiğini özleyen su büyük bir coşkunlukla akar gelir ve yatağında ne varsa siler süpürür. Bu yüzden bu toprakların en büyük ustası sudur ve son sözü hep su söyler…
Yusuf YAVUZ

Son Yorumlar