Türk toplumunda genel olarak gündelik siyasi tartışmalar partilerin halka hizmet potansiyeli, reel politik kimlikleri/gerçeklikleri, referansları üzerinden değil partizanlık, travmatik hamaset duyguları, fanatizm etkenleri üzerinden yapılmaktadır. Bu kısırdöngü, kör dövüşü sözde siyasi münazaralar zaman, enerji kaybı olduğu gibi kimseye zerre kadar yararı olmayan, egoları şişiren, dolu gibi görünen içi boş konuşmalardır. Tabi topluma sirayet eden, objektif kriterlerden uzak siyasi yorumların, hastalıklı algıların faturasını daha çok farkında olmadan pasif/edilgen zihinler sahibi yeni nesiller ödemektedir. Bilimsel gerçekler, demokrasi, özgürlük, evrensel insan hakları bile herkesin kendi dünya algısına göre tanımlanmaktadır. İdeolojik, dinsel vs. kutuplaşmalar derin düzeyde travmatik biçimde insanların kaybolan anlam arayışından, sorgulayıcı zihinlerini kaybetmelerinden kaynaklıdır. Kişinin ideolojisinde, inancında samimiyet, tutarlılık ölçütü o kişinin medeniyet, insanlık algısındaki seviyesiyle ilgilidir. Her şeyin politize olduğu toplumlarda adaletten ve ahlaktan bahsetmek saflıktır. Ve siyaset ancak hakkaniyet ekseninde olursa toplumsal kutuplaşma azalır. Siyaset stratejik, menfi düşünmeden temellendiği kadar vicdandan ve ahlaktan da beslenmedikçe zulüm aracı olmaktan öteye gidemez.
Bu ilkel parçalanmış zihin ürünü yapının uzantısı kutuplaşmalar içinde entelektüel seviye çabaları yarınlar adına umut olacaktır. Entelektüel olmak, sosyal statü, akademik kariyere bağımlı yapı değildir. Belli bir akımın esnek olmayan aksiyon insanı yapılarından da uzak sürekli gelişim içinde olan, farklı düşünceleri tutarlı, objektif algılama, yorumlama yeteneğine sahip, yaşadığı çağın şartlarının, bilgisinin farkında olan, sosyal sorumluluk şuurunu yakalamış insani yapılardır. Sosyal sorumluluk ve merhamet hayata geniş daireden bakan insanların vasfıdır, bunun yanında eyleme geçmeyen merhamet algısı, sosyal sorumluluk dolaylı da olsa acı çekenlerin acı çekmesine rıza göstermek anlamı taşır. Nitekim vasıflar davranışlarla gerçek karşılığını bulur. Entelektüel süreç kendini gerçekleştirme sürecinin doğal etkilerindendir. Entelektüel yapı var olan tüm toplumsal, dışsal koşullanmaları bilgisel, vicdani süreçten geçirip evrenle bir olma algısının neticesidir aynı zamanda.
Türkiye’de dindar veya Atatürkçü olmak medeni ve kişilikli olmaktan daha önemli hale gelmiştir. Medeniyet vicdan ve akılla büyür, önyargı ve kutuplaşmayla çürür. Toplumun ahlaki, insani değerleri yozlaştıktan sonra kabul gören en iyi sistemin, inancın anlamı da azalır. Herkesin herkese düşman olduğu, herkesin herkesi ‘’öteki’ olarak gördüğü toplumda uzlaşmanın, hoşgörünün olmadığı değerleri çocuklarımıza nasıl sağlayacağız? Yozlaşan toplumda artık kişiler insani, ahlaki gelişimlerini arttırmak yerine kendisi gibi düşünmeyenleri ehlileştirme, ıslah etme, kendisi yapma derdinde olur. İşin garip tarafıysa zıt tarafta olanlar ötekinin gerçekleri göremeyecek kadar zeka sorunlu olduğunu dahi iddia eder hale gelmeleridir. Ve yükselen egolar şahısların akli, ilmi yetersizliklerini görmeye engel olmakta. Entelektüel kesim ise zıt taraflarca gereksiz kitle olarak algılanırlar. Bu maskeli baloda her kesimin aydını, düşünürü sadece kendi dünya görüşünü okur yazar, çünkü öteki düşünce egolar tarafından çoktan çürütülmüştür.
Demokrasi algısı toplumsal katmanları bütüncül anlayışa yöneltmeli, farklı fikirleri rasyonel, fayda verici süzgeçlerden geçirerek anlamalı, algılamalı. Demokratik algıda kişiye, belli ideolojik, dinsel vs, hayat tarzları temellendirilerek, bunların ekseninde mutlak çerçeve çizip dayatmalar olması topluma travmalar yaşatır. Zaman değişir, teknoloji gelişir, toplumların ihtiyaçları değişir hayat dinamiktir bu süreçte fikirler gelişir, mutlu toplum adına üst düzey atılımlar olur, farklı olumlu düşünceler ortaya çıkar. Bir şeylerin değişmemesi, diretilmesi yenilikçi, yaratıcı fikirlerin önüne set çeker. Paronaya olmuşçasına, zamanla duygusal boyutta tüm benliğimizi adadığımız, kendimizce savunduğumuz tezlerimiz başkalarına baskıya dönüşür zamanla. Var olan sağlıksız toplum düzeni aslında sorunlu algılardan kaynaklıdır. Mutlak herkes iyiyi, güzeli, doğruyu arzular, bunun sağlanması o toplumdaki fertlerin zihinsel, duygusal, düşünsel yönden dengeli, esnek yapıda olmasına bağlıdır. Farklı düşünce, tez, ideoloji vs. başka insanlar için sıkıntı vermemeli. Asıl sıkıntı farklılıklara rağmen ortak insani değerlerde bulaşmayı sağlayacak erdeme, bilgeliğe sahip olamamaktır. Travmatik toplumlarda insanlar çözüme değil sorunlara odaklanır, kutuplaşır, var olan yüksek ego -ki içsel zafiyetlerin ürünüdür- farklı yaklaşımlara tahammülsüzlük yaratır. Demokrasi, özgürlük, kalkınma ancak bireylerin ön yargılardan, tabulardan, farklı manipülatif etkilerden kurtulup kendi aklıyla akıl yürütmesine, şahsa, normlara endeksli değil, çok yönlü öğrenmeye, vicdani sorumluluklarını unutmadan düşünmeye, sorgulamaya bağlıdır. Sistem ne olursa olsun, ne kadar iyi olursa olsun, asıl olan sistemin içindekilerin kendi içlerinde, birbiriyle olan her türlü ilişkilerinde ne kadar sağlıklı, huzurlu olduğudur. Nitekim sloganlarla, tek yanlı yaşam tarzlarını başkalarını küçük görerek dayatarak, şahıs veya farklı değerler üzerinden insanlara tahakküm ederek ancak sorunlu toplum oluşur.
Ne kadar zengin bir coğrafyada yaşarsanız yaşayın toplumun zihniyeti, ilimi, bilimsel seviyesi düşükse o toplumun zenginliklerini üzerinde yaşayanlar değil başka milletler tüketir. Birileri ülkeyi sürekli kontrol etmek yetiştirdikleri kuklalar aracılıyla etkinleştirip istediklerini yapıyorlar. Zaten kitap okuma oranının çok az olduğu ülkemizde kitlelerin ayrışması, kutuplaşması bilinçli siyasi tercih yapmaması kaçınılmazdır. Emperyal güçler kontrolü elde tutmak için, görünüşte faklı dünya görüşlerini savunuyor olsa da yaptıkları icraat bakımdan aynı işlevi gören siyasileri, iktidarları etkinleştirmek istiyor. Bunu sağlamak için medyayı, basını, yazarları, sanatçıları resmen satın alıyorlar ve kendi çıkarları için kullanıyorlar. Kuklacı için kuklanın dini, ideolojisi, dünya görüşü önemli değil yeter ki kuklacı amcanın dediklerini yapsın. Ha bu arada hep aynı görüşten parti iktidar olmasın ki millet durumu çakmasın. Batıda toplum mühendisliği durumu çok etkin çalışır. Onlar bizi yemek için koalisyon kurarlar hem de farklı devletler işbirliği yaparak. Onlar bizi yemek için uğraşırken bizlerde birbirimizi yeriz ülkede. Sen sağcı, o solcu, şu fundemantalist, şu sosyalist, şu yobaz, şu batılı, şu Laz, şu Kürt vs. ayrımlarla emperyal güçlerin ekmeğine yağ süreriz. Umarım son siyasi gelişmeler, ülke için daha da iyi yarınlar getirir.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin çıkış yapıp modernleşmesi kendi içinden kaynaklı bir değişim dönüşüm olmasının yanı sıra, küresel dengelerin değişimine bağlı gelişen politikaların iyi izlenip ona uygun pozisyon alınmasıyla mümkün. Bu açıdan kendi içinde sorunlar yaşayan ülkemiz (tıpkı diğer Arap, Orta Doğu ülkeleri gibi) özlediği refaha ulaşmak istiyorsa başını sağına soluna değil en yukardan olayları geniş görecek şuura varmalı, paradigmaya sahip olmalıdır. İçsel olarak kutuplaşmalar, suçlu aramalar, diğerini ajanlıkla, vatana ihanetle suçlamalar vatanı ileri götürmüyor. Bu ancak sorun odaklı kafaların sözde iyi niyet adına yaptığı monologlardan ibaret ve ancak kendi sorumluluğunu yapmamak için başkasını suçlama taktiğidir.
Halil KIRIK
Son Yorumlar