Haydi İyi Olalım

Şu fencilerin işine bayılıyorum. Somut, dokunulabilir, görülebilir, hepsinden önemlisi tanımlanabilir konularla uğraşıyorlar. Doktora gidersin, şikâyetini söylersin, gerekirse bir iki tahlil yapar, sana sonucu söyler; gripsin, zatürresin, böbrek hastasısın vs. Kimyacı alır bir maddeyi, mikroskop altında inceler, bu altındır, bu bakırdır, bu gümüştür, der. Mühendislikler de öyle. Hepsi için  tanımlar, hepsinin tanımları vardır ve bunlar kişiye göre değişmez. Amelî zorlukları daha fazla olabilir, tanım, tanı ve yöntemlerde ufak tefek değişiklikler/fireler de olabilir ama dünyanın her yerinde, hepsi için geçerli bir “yasa” vardır. Deneme, doğrulama/yanlışlama, sonuç…

Sosyal bilimciler için durum tamamen farklıdır. Birinin ak dediğine bir diğeri pekâlâ kara diyebilir. Dolayısıyla sosyal meseleler; din, hukuk, sanat, edebiyat, siyaset, kısmen ekonomi vs. bitmez tükenmez tartışmaların kaynağıdır. Düşününüz ki yüzyıllardır edebiyatın, özele indirgersek, şiirin ne olduğu tartışılmaktadır. Aynı durum sanat için de geçerlidir. Birinin baş tacı ettiği bir esere, bir başkası pekâlâ tükürebilir. Bu ülkenin yıllarca laikliği, sekülerliği, çağdaşlığı, ilericiliği, gericiliği hararetli bir şekilde tartıştığına hepimiz şahidiz. Dini konular mı? Kaç asırdır tartışılıyor? Bitti mi? Tabii ki hayır. Tartışılması ne ise de, farklı bakış ve yorumlar ciddi ayrılık, çatışma ve düşmanlıklara neden olmuyor mu?

Günlük hayatta konuşmalarımızda, yazılarımızda hep “iyi” olmaktan söz ederiz. Ancak iyinin herkesçe kabul edilen net bir tanımı olmadığı için, başta kendimiz olmak üzere gerçekten iyi olup olmadığımızdan emin olamayız. Kavramı tanımlamaya çalışırken kullanacağımız her sözcük ya da kavramın ayrıca tanımlanmaya ihtiyacı olduğunu görürüz. Diyelim ki iyiyi, basitçe “Ahlâkça değerli olandır” diye tanımladık.  Bu işimizi kolaylaştırmaktan çok zora sokar. Dönüp bu kez de “ahlâk” nedir diye bir tanım yapmak zorundayız. Ahlakı “Belli insan topluluklarınca benimsenmiş, bireylerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen davranış kurallarının toplamı” olarak düşünelim. Bu da sorumuza cevap vermek yerine, sadece mevcut olanları çoğaltıyor çünkü bu kez de bireyi, topluluğu, kuralları açıklamamız gerekir. Burada ahlak, moral ya da etnik karşılığı mıdır yoksa “Dini emir ve yasaklar bütünü” olarak mı anlaşılmalıdır?

Bu konuda TDK bize yardımcı olabilir mi?  Hiç sanmam ama yine de buraya alalım “İyi olma durumu, yardım, lütuf, kerem, ihsan, inayet, esenlik, yarar,  nimet”. Sizce bu tanım bizi tatmin ediyor mu? Bence tam aksine işi iyice içinden çıkılmaz hale getiriyor.

Kavrama kabaca dini ve seküler olarak bakılabilir. Her ikisinde de herkesi memnun edecek bir tanım çıkar mı? Seküler ya da felsefi tanımlara çekincesiz eleştiriler yöneltebilir, kısmen ya da tamamen kabul veya reddedebiliriz. Özde benzerlikler taşımakla birlikte, birinin diğerini olumsuzladığı bu yaklaşımlar bize yol gösterebilir, içimizi rahatlatır mı? Bu konuda da emin olmamız çok zor.

Felsefeciler/düşünürler görüş beyan ederken doğal olarak çağlarının ve içinde yaşadıkları toplumun koşullarını göz önünde bulundurmuşlardır. Dolayısıyla değişmeleri ve ihtiyacımıza cevap vermiyor olmaları yadırganmamalıdır. Örneğin  Farabi’ye göre “ İnsanın arzuladığı her yetkinliğin ve amacın, iyi olduğu için arzulanır. Kesinlikle her iyi tercih edilir. Herkes kendisinin kesin olarak mutluluk olduğunu düşündüğü şeyin, en çok tercih edilen, en üstün ve en yetkin iyi olduğuna inandığını belirtiyor”.   İbn-i Sina‘ya  göre “İyi, varlığın olgunluğun, kötü, kemalin yokluğudur. Kötülük vacib’ül vücuttan uzaklaştıkça artar. En yoğun halini maddi âlemde gösterir”. Leibniz’e göre “Tanrı mükemmel ve iyi olandır. Tanrı varlığı yaratmıştır. Dolayısıyla varlıklar da iyidir. Tanrı varlıkları yaratırken tüm hesapları yapmış, kötülüğe de izin vermiştir”. Hegel’e göre “Kötü, iyi olmayan ve kendi başına varlığını devam ettiren bir şey olarak görülürse, o zaman aralarındaki karşıtlığın tanınması gerekir”. Kierkegard’a göre “Ahlaksal/iyi olan evrenseldir ve evrensel olarak herkes için geçerlidir “

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Göze çarpan ortak nokta “faydalı olan, iyidir”. Ancak bunların hiç biri bize iyinin tam bir tanımını vermemektedir. Çünkü bu kez “faydalı olanın ne olduğu” sorusuna cevap aramamız gerekir.

Bunu uzatacak ne var, İslam “iyinin ne olduğunu tanımlamıştır” diyebilirsiniz ancak pratikte bunu yansımaları, sanıldığından çok farklıdır. Dayanılan kaynakların yorumlanmasında ortaya çıkan farklılıklar, aynı tanımı savunanlar arasında cinayetler, kitlesel ölümlere varan çatışmalara neden olmaktadır. Üstelik burada taraflar cahil de değil. Çoğunlukla  “kötünün zıddı” olarak tanımlanmaya çalışılmıştır. Ne yazık ki, bu kez de “kötülüğün” ne olduğu tanımlanmaya muhtaç. Aklımızla iyi ve kötünün ne olduğunu tespit edebilir miyiz? Belki ama önce aklı tanımlamamız gerekir.

Sonuç olarak haydi iyi olalım demek kolay ama iyinin ne olduğu ve nasıl iyi olacağımız konusunda kafamız pek de net değil. Biz yine de iyi olmaya çalışalım.

 Hasan BOYNUKARA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir