Adapazarı’nın Fesleğen Kokulu Zamanları…

Bodrum katı üzerine tek kat ya da iki katlı bahçeli evlerin  olduğu zamanlardı yaşadığımız.

Her evin girişinde mutlaka fesleğenler olurdu ya merdiven başında ya balkonda ya da  bahçede… okşayıp koklamadan geçilmezdi. Saklanan  aslanağzı, kına çiçekleri tohumları her sene, özenle zamanı gelince ekilirdi. Rengarenk bahçeler yaz günleri gülümserdi, reçellik güller mis gibi kokardı, mor sarmaşıklar dolanırdı tahta perdelere, duvarlara şımarık şımarık.

Ulu ıhlamur ağaçları, saklambaç oynarken gövdesine ellerimizi dayayıp sayıları saydığımız, gölgesinde dinlediğimiz, kokusuyla sokağı boydan boya kaplayan yeşil kahramanlardı.

Çocukların sokaklarda oynamaya kanamadığı ancak akşam ezanı ile çil yavrusu gibi dağılıp evlere girildiği zamanlardı.

Utanmak bilen çocuklardık, öğretmenimizi görünce daha uzaktan hazırola geçerdik.

Mahallemize sokağımıza birisi taşınsa, kiracı evsahibi denmez, ayırt edilmez, eşyalarını taşırken yardımcı olunurdu.

Yeni gelenler yerleşirken, komşular her biri birşeyler pişirir siz yapamazsınız işiniz var şimdi, kolay gelsin denir kibarca yapılanlar ikram edilirdi.

Kışlık odun kömür yazdan alınırdı. Kime gelse sokağın çocukları toplanır, yakacaklar neşeyle yerine taşınırdı. Taşıma bitince sahibi herkese harçlık verirdi. Yaz günü ya, sokaktan geçecek hasır şapkalı arabalı dondurmacı beklenir, bütün çocuklar sevinçle sıraya girer alırdık külah külah.

Sokağın içinde herkes kardeşti, abiler ablalar küçüklerden sorumluydu. Yoldan her geçen kimse  bilinirdi. Yazılı olmayan kurallar vardı, herkes bilirdi. Öyle herkes zırt pırt sokaktan geçemezdi. Sokaklarımızın bir edebi, ağırlığı vardı.

Gerekirse sokağın delikanlıları, niye bu kadar sık geçiyorsun diye hesaba çekerdi. Eğer anlattığı makulse izin verilir yoksa anlayacağı dilden konuşulurdu. Mesela sokağın genç kızına gönül vermişse niyeti  ciddiyse  ona izin verilirdi. Sokağın sivil bekçileriydiler.

Gece olduğunda perdeler sıkı sıkıya mutlaka çekilirdi. Sabah olunca perdesini açmayan, bahçesini süpürmeyen olursa  merak edilir endişe edilirdi. Ölümler de doğumlar da düğünler de herkesi ilgilendirirdi.

Yeni evlenen gelinler konu komşuyla tanışsın diye gelin gezdirmesi yapılırdı. Bebekler kırk uçurmasına çıkarılır yumurtalar toplanırdı. Bir kimlikti  aynı mahalleden,  aynı sokaktan olmak üzüntüde  sevinçde ortak yaşanan, paylaşılan.

Henüz motorlu araçlar yaygınlaşmamıştı,  sokaklarda paytonları çeken atların ritimli  ayak sesleri duyulurdu.

Biz Adapazarlılar fayton yerine payton derdik.

O atlar ekmek kapısıydı çok iyi bakardı sahipleri,  evlatları gibiydi.

Bir yere giderken paytonlar kullanılır özelikle sünnet düğünleri payton konvoyları ile olurdu.

Ne güzel komşuluklar yaşanırdı hiç ayrışmadan. Birleşmiş Milletler gibiydik. Evlerde farklı diller konuşulsa  da  herkes Türkçe’nin kelimelerine sığınırdı aynı vatanımız Türkiye gibi.

Saygıyla sevgiyle merhametle birbirini kucaklayan komşulardık Laz, Abaza, Çerkez, Manav, Dadaş, Boşnak, Arnavut, Gürcü, Tatar, Kürt vb. biz birdik.

 

Gönül KESKİN

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir