Eskilerde veba salgınları olurmuş, tifo, dizanteri, kızamık bilcümle hastalık geldi mi kara bulut gibi çöreklenirmiş kara kalabalıkların üzerine. Açlık gelirmiş bir fırtına gibi katıp önüne genç, ihtiyar, kız, kızan dinlemezmiş, feryat aman. Savaşlar olurmuş dört bir yanında yurdumun cepheler kan revan. Sonra gurbet gelmiş, katar katar hasret, sıra sıra ayrılık, dağ dağ özlem yayılırmış yollara, kasvet çökermiş bulvarlara. Aylar ayları yıllar yılları kovalar dururmuş el kapılarında. Babalar mektuplarda bir selam, çocuklar kasetlerde bir sesten ibaretmiş evlad u iyal bir hayalin ucunda gelecek güzel günler adına bir adanmışlıkmış yaşam.
Açlık geri geldi yeniden kara bir örtü gibi kapatıverdi sabahlarını, karartı verdi gündüzlerini filinta oğlanların, gelinlik kızların. Bir nane muhtaçlıktan değil gayrı, evler, arabalar, limitsiz kredi kartlarına sevdalandı kalabalıklar. İnsanca yaşamak, huzur, mutluluk çokça tüketmekle eş anlamlı kılındı. Tükettikçe insan olmaya çalıştık, tükettikçe daha çok tükendiğimizi unutarak. Tükettikçe birbirimizden uzaklaşarak. Tükettikçe paylaşmayı, bölüşmeyi unutarak.
Gurbet geri geldi yeniden. Bilmem hangi ülkesi Avrupa’nın yüz binlerce ayrılık, yüz binlerce hasret, yüz binlerce yitiklik bileti sunarken önümüze davul zurnamız eksik bayram ediyoruz. Ya dönülen ya dönülmeyen yollarda kaç yüz bin insanımızın, kaç yüz bin acılar, kaç yüz bin trajediler yaşayarak uzun ince bir çizgide ne sırat köprüleri geçtiklerini ne Yakup çileleri çektiklerini bir soruversek şu Anadolu bozkırlarına, bir dile gelse dağlar ovalar, bir dile gelse ana, bacı, gardaş yürekleri, helalinin, yavuklusunun, nişanlısının gizil dünyalarında bir taşıverse sözler kifayetsiz gelir kelimeler, anlamsız düşer hikayeler. Gurbete, ayrılığa ve acıya duçar olmuş bir milletin ‘kör olası hanede evlad u iyal var’ çaresizliği içindeki kıvranışı, ‘yine mi gurbetten kara haber var’ türküsü eşliğinde yayılır transit otobanlara, çok uluslu hava alanlarına.
Salgınlar geri geldi yeniden. Tifo, dizanteri, kızamık değil fitne fücur salgınıdır geri gelen. Ahlaksızlık ve amaçsızlık salgınıdır geri gelen. Bir habis ur gibi sirayet eden dört bir yana. Bir yitirilmişlik ve kaybediş salgınıdır ter u taze beyinlerimizi. Kendi özüne yabancılaşan, efsanenin mankurtu olmaya teşne yürekleriyle bunlar bizim çocuklarımız, bizim gençlerimiz, bizim toplumumuz mu hayret nidaları ile zihnimize paslı bir hançer gibi saplanan değerler yitimi salgınıdır geri gelen.
Eski hastalıklarımız nüksediyor yeniden. Yeni hastalıklar ekleyerek, heybesinde yalan dolan, kuşatıvermekte ufkumuzu modern zaman. Kul daralmadan Hızır yetişmezmiş. Daralmadan, bunalmadan Hızır gibi yetişen kahramanlarımızın fisebilillah gayretleriyle düze çıkacağımız, ele güne muhtaç olmadan kendi memleketimizde ‘olursa bir şikâyet ölümden olsun’ diyebileceğimiz günler umuduyla…..
Fadıl KARLIDAĞ



Son Yorumlar