Urmiye Gölü’nün kuruması sadece bir devletin değil, dünyanın problemidir.
Batılılar, küçük yeşil bir dal kırıldığında, küçük bir göl ya da çay kuruduğunda bunu büyük bir çevre felaketi addetmekte olup ekopolitik sorunlara çok çok duyarlılık göstermektedirler. Diğer yandan etrafındaki yüzlerce yerleşmiş sâkine faydası olan, sualtı ve suüstü kaynakları, suyu, havası ile çevreleyip yaşatan ve dünyanın ikinci tuz gölü olan Urmiye Gölü havzası ise yakın bir gelecekte haritalardan silinebilecek büyük bir ekolojik felaketi ile karşı karşıyadır.
Göldeki su seviyesinin azalması ve tuz oranının artması yosun ve bakterilerin tepkisi sonucunda gölün yüzeyi kırmızı renge dönüşmüştür. NASA’nın da tespit ettiği ve bildirdiği bu olay, Urmiye Gölü’nün ikinci Aral Gölü [1] olabileceği konusunda kaygıları artırmaktadır.
Birçok kuş türüne de ev sahipliği yapan Urmiye Gölü’nde bu gün çok sayıda kuş cesedi görmek mümkün. ABD’li film oyuncusu ve yapımcısı Leonardo di Kaprio (d. 1974), Mayıs 2016 ayında instagram hesabından yaptığı yazılı ve görsel paylaşımda “Yakın Doğu’nun en büyük tuz gölü kuruyor, yirmi yıl önce içinde mevcut olan suyun şu an % 5’i kalmıştır.” demek suretiyle Urmiye gölünün kuruma tehlikesi konusunda farkındalık oluşturmaya çalışmıştır.
1975 yılında Millî Park ilan edilen Urmiye Gölü Batı Asya’nın, Hazar gölünden sonraki en büyük gölüdür. Göldeki adalarda yüzlerce memeli sürüngen, kuş ve balık türü yaşamaktadır. Urmiye Gölü, UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı) tarafından “Dünyanın Barajı” olarak adlandırılmıştır.
Urmiye Gölü, Azerbaycan ve Türkiye’nin yakın bölgesinde yer almaktadır. Göle bağlı 102 ada mevcut olup bu adalar UNESCO’nun koruması altında olduğu gibi gölün en büyük adasında Cengiz Han’ın torunu Hülâgu Han’ın mezarı bulunsa da mevcut koruma önlemleri bu havzadaki artan doğal felakete engel olamamaktadır.
Güney Azerbaycanlı aktivistler Urmiye Gölü’nün kuru(tul)masında İran yönetiminin art niyetlerine dair pek örnekler vermektedir. Bu örneklerden biri de Urmiye Gölü havzasındaki çaylar üzerinde hesaplama yapılmadan yapılan bentlerdir. Civarda kazılan derin su kuyuları da göle akan yeraltı su kaynaklarını engellemektedir.
Bölgenin Türk kimliği için önemli bir sembol…
Kadim Manna Krallığının [2] başkenti olan, Zerdüşt’e, [3] doğuda müzik ve edebiyata ilişkin kıymetli ilmî eserlerin yazarı Safiyüddin Urmevinî, [4] Safevîlerin [5] sarayında yaşayan satirik [6] ruhlu su anlatılarının yazarlarından Terzi Afşarî, Mehmet Emin Resulzâde’nin (1884-1955) İran’da esasını koyduğu demokratik fikirlerin devamcısı Heyder Emioğlu Afşarî, efsanevî opera sanatçısı Fatma Hanım Muhtarovanî daha nicelerini yetiştiren kadim Urmiye şehrinin aynası ve ayrılmaz parçası Urmiye Gölü bugün tehlikededir. Adını İran’daki Türk ahalisinin yaşadığı köhne yaşayış mıntıkası olan Urmiye’den alan bu bölge Türk kimliği için önemli bir semboldür.
Urmiye Gölü’nün göz göre göre kuruması ve bunun önleminin alınmaması problemi, Türk (Azerbaycan) dili ve kimlik meselesinden sonra Güney Azerbaycanlıların en çok itiraz ettiği mesele olarak görülür. Bu durum artık edebiyatta da gündemden düşmeyen konulardan biri hâline gelmiştir.
Edebiyyatta Urmiye gölü ağısı…
Tanınmış Güney Azerbaycanlı şair İsmail Ülker yıllar önce 500 sayfa hacminde “Urmiye Gölü”ne hasrolunmuş şiir antolojisi hazırlamıştı. Kitapta, geçen yüzyılda Urmiye gölünü anlatan söz ustaları Tağı Rıfat, Muhammed Biriya, Muhammed Hüseyin Şehriyar’dan (1907-1988) tutmuş, çağdaş şiirin önde gelen şairlerinden Hadi Karaçay, İsmail Ülker, Rukiyye Kebirî, Kiyan Hiyav, Nigar Hiyavî gibi şairlerin şiirleri yayımlanmıştır. Önceki neslin eserlerinde bu gölün büyüleyici güzellikleri övülmüş, sonraki neslin eserlerinde de gölün manzarası daha farklılaşmış bir şekilde dertli ve acılı ağıtlarla anlatılır olmuştur.
Tebriz’de 1940’lı yıllarda “Şairler Meclisi”nin kurucularından ve son temsilcilerinden biri olan büyük şair ve yazıcı Haçım Tarlan ömrünün 1990 yılında hayata veda ederken de yaşadığı ülkede Urmiye gölünün kurutulmasından rahatsızdı. Şairin son şiirlilerinden biri de şu şekildeydi:
Gurbet elde garipsedim, vatanımı verin bana
Derelerim köz bağlıyor, selimi verin bana.
Aktarırım hazin hazin yitirdiğim gölün izin
Dünyada her ne varsa sizin olsun, gölümü verin bana.
Maalesef Urmiye Gölü artık Aral gölünün adeta acı sonuna yaşamaktadır. Güney Azerbaycanlı Şair Ülker Uckar’ın sessiz feryadı da buna işaret eder:
Senin iki yudumluk kumral gözüne
nece inanım?
O büyüklükte
mavilikte
Urmiye gölü serap imiş
elimi attığımda tuz geldi!
Dalabileceğime inanmıyorum,
Atlayabileceğime inanmıyorum,
boğuluyorum inanmıyorum.
Güney Azerbaycan’da millî kimlik ve insan hakları savunucusu, “Uyanış” edebiyatının başında gelen İsmal Cemilî, Urmiye Gölü’ne bakarak yürek ağrısı ile şunları yazmaktadır:
Tatsız kalan tuzlu gelin,
Duru mavi gözlü gelin,
Urmiye’nin beyaz giysili kızı
Göz-göz olan can yarası
Ak kanadı kırılan melek,
Yaprak-yaprak solan çiçek
Bulutları sürgün olan
Öz obası üzgün olan
Gür çayları azdırılan
Kara bahtı yazdırılan
Irmakları tustak olan
Dalgaları tuzlanmış olan
…
Kuduz yabancılar kılığında,
Tilkilerin pususunda
Beyaz libası biçilmede,
Son bardağı içilmede
Ah…
Ah…
Mavi göz Urmiye gelini
Üzme yurdundan elini
Urmiye gölüne karşı ekolojik terör
Urmiye gölü Türk dünyasının kızıl körpüsü olan Güney Azerbaycan’ın göbeğinde yer almaktadır. Tabii bitki örtüsü, çöllerde yüz binlerce hektar tarla ve üzüm bağları ile bir çok canlıya ev sahibliği yapan Urmiye gölü mahvolmaya davam etmektedir.
Urmiye gölüne karşı ekolojik terörr sadece gölün flora [7] ve faunasına [8] karşı yapılmayıp, aynı zamanda da milyonlarca insanın sağlığına ve hayatına olumsuz etki etmekte, yaşadıkları yeri terk etmelerine sebep olmaktadır. Urmiye Gölü Güney Azerbaycan Türkleri için manevî bir anlam ifade ettiğinden dolayı devamlı olarak gölün kurutulmasına karşı itiraz seslerini yükseltmektedirler.
Etrafında yaşayan Türklerin, özellikle de ziraatçilik sahasında önemli gelir kaynağı olan Urmiye Gölü su rezervlerinin kendisinin kurumasına sebebiyet verecek istikametlere yöneltilmesi, insanların yanılmaları sonucunda göldeki su seviyesinin günden güne ciddi şekilde azalması ile üzleşir. Maalesef, tarım üretimi azalan bölge halkı gündelik yaşamda, geçim sorunu ile yüz yüzedir.
Binlerce yıldır Türklerin meskeni olan Urmiye Gölü bölgesi hâlihazırda işsizliğin artması sebebiyle göç veren bir bölgedir. Yerli sakinlere karşı uygulanan bu siyaset sadece bölge halkı için değil, bunun da ötesinde geniş kapsamlı bir ekoloji felakete sebep olabilir. Göl suyunun ekolojik su seviyesinden aşağı düşmesi ilk aşamada canlıların kaybına sebep olur, Ancak su itkisi sonucunda ortaya çıkan tuz yatakları büyük ölçüde tuz fırtınaları yaratır. Son zamanlarda bu fırtınalarda artış gözlenmekte olup bu artışın hastalıkları artıracağı da pek tabiidir.
Urmiye Gölü’ne yürekten ve kardeş kanı ile bağlıyız. Bu duyarlılığımız yıllardır devam etmekte olup günden güne artan bu felakete de son vermek gerekir. 1972 yılından beri sessizce sürdürülen bu siyasete son verilmesini istiyoruz. Ancak bu da yeterli değil elbet. Urmiye yok oluyor, ekolojik hazine ve dünyanın ikinci en büyük tuz gölü yok oluyor.
Bu dünya için felakettir ve insan katliamıdır…
Bazıları göldeki suyun zedelenmesini iklim şartları ile ilişkilendirmektedir. Ancak yapılan araştırmalarda gölde artan bir şekilde devam eden ekolojik felakete gölün iklim şartlarının % 20, insan şartlarının ise % 8 etki ettiği tespit edilmiştir. Diğer bakımdan iklim şartlarının bölgesel değil, daha geniş etkisi olmaktadır. Gölün bulunduğu havzada yer alan Van gölü (Türkiye) aynı şartlara sahip olsa da su seviyesinde Urmiye Gölü gibi ciddî bir azalma olmamıştır. Yağışların miktarının arttığı dönemlerde bile Urmiye Gölü’nün su seviyesi azaldığına göre gölün su seviyesinin azalmasını iklimle ilişkilendirmek pek de tutarlı bir açıklama olmaz.
Gölün kuruması sadece bir devletin değil, dünyanın problemidir..
Urmiye bir şehirdir, etrafı gülzâr, [9]
Gül bağları var ki, gezenler azar,
Zerdüştün güneşi orda az kızar.
Çok zaman Mayıstan seçilmez yazı;
Hoştur o torpağın her sözü, sazı.
Bu mısraları büyük mütefekkir Hüseyin Cavid (1882-1941) yüz yıl önce büyüleyici Urmiye gölünün sahilinde yerleşen Urmiye şehrindeyken yazmıştı. O gül bağlar, yerini şimdi çöle bıraktı. Göldeki su seviyesinin düşmesi ve tuz miktarının artması sonucunda yosun ve bakterilerin bu duruma tepkisi neticesinde gölün yüzeyi kırmızı renge dönüşmüştür. Urmiye Gölü’nün şah damarları patlamış, güzelliği ile herkesi hayran bırakan eden göl kana boyanmış olup can çekişmektedir.
Güney Azerbaycanlı millî ve sivil aktivist Mahsa Mehdili sohbetlerinden birinde şöyle demektedir; “Urmiye gölü kurumuyor, kurutuluyor. Bu ise siyasî bir meseledir. Bu siyas sorun, İran’ın, Güney Azerbaycan torpaklarını çölleştirme sahralaşdırma planının bir parçasıdır. Elbette, bunu derken, haklı gerekçelerim var.”
Urmiye gölünde kuruma işaretleri 2000’li yıllarda gözlenmeye başlanmıştır. Gölü besleyen çayların üstünde onlarca hidroelektrik enerji santrali (baraj) yapılması, gölün ortasındaki birçok adanın patlatılarak bu su havzasının doldurulması bu süreçte önemli role sahiptir. Tabi ki yaşananlarla ilgili olarak zamanında uyarı yapılmış olmasına rağmen nehrin ortasına bir köprü yapılmış ve bunun için o çizginin geçtiği kısımlarda gölün dibi doldurulmuştur.
Uzmanların açıklamalarına dayanarak denilebilir ki, Urmiye gölüne karşı yapılan bu kasıtlı işler, İran yönetimi tarafından hayata geçirilmektedir
2010 yılından beri bölgede yaşayan insanların çoğunun itirazlarına, hatta küresel ekoloji kurumlarının uyarılarına bakmayarak, İran yönetimi gölü kurutmakta ısrarlıdır. Urmiye gölünün kurtarılması için demokratik tepkilerde bulunan yüzlerce Güney Azerbaycanlı gözaltına alınmış ve hapsedilmiş; bir o kadarı da işten atılıp takip ve baskılara mâruz kalmıştır. Bu baskı hâlâ da devam edebilir.
Urmiye Gölü’nün kuruması yüzbinlerce ton ağırlığında “tuz bombası”nı Azerbaycan’ın tam ortasına atmak demektir. Gölün etrafı ve yakınlarındaki yüzlerce yerleşim merkezi kuraklık tehlikesi ile karşı karşıyadır Yüzbinlerce hektar bağ ve tarla kurumaktadır. İşsizlik ve ekonomik problemlerin girdabında çırpınan Güney Azerbaycan’da bir de ekin yerleri mahvedilmektedir. İran yönetimi ya yalan vaatlerde bulunmakta ya da bu havzaya ilişkin politikalarına itiraz edenleri hapse atmaktadır. Oysa İran yönetimi Fars bölgelerine yüzlerce kilometre uzaktan su hatları çekilmekte, milyarlarca dolar harcayıp Tahran’ın ortasında sunî göller yapmaktadır. Urmiye Gölü’nü ise kurutuyorlar. Bu gölün kuruması ise Güney Azerbaycan’da kuraklığa, işsizliğe, açlığa sebep olacak ve insanların buradan kütlevî şekilde göç etmesine yol açacaktır.
2000 yılından bu yana Urmiye Gölü’ne dökülen çaylar üzerinde yetmişten fazla baraj yapılmıştır. Urmiye Gölü’nü besleyecek sular bu barajlarda toplandığından bu sular göle ulaşamamakta, bu da gölün kurumasına sebep olmaktadır. Urmiye Gölü son yirmi yılda ekolojik teröre maruz kalarak kurutulmaktadır. Resmî bilgilere göre, gölün etrafında kırktan fazla yerleşim merkezi boşaltılmış olup bunların da çoğu da Güney Azerbaycan Türklerinin yaşadığı kentlerdir. Buradan şöyle bir çıkarım yapılabilir: Urmiye Gölü, İran yönetimi tarafından maksatlı olarak kurutulmakta olup hedeflenen de o havzada yaşayan Türklerin oradan göçmesidir.
Gölün kurutulması, bölgede yaşayan Türklere karşı etnik ve ekolojik bir savaştır…
Bu proje; insanlığa darbe, bu havzada yaşayan Türklere karşı da millî, etnik ve ekolojik bir savaştır. Aynı zamanda Türklerin kendi bölgelerinden Fars bölgelerine göçüp asimilasyona uğraması işine hizmet etmektedir.
Bölgede yaşanacak herhangi bir tuz fırtınası sonucunda sadece Urmiye Gölü yaşam alanlarında değil, Türkiye ve Azerbaycan da dâhil olmak üzere birçok komşu ülkenin ziraat, hayvancılık faaliyeti ile insan sağlığına büyük olumsuz etki göstereceği pek tabiidir. Komşu ülkeler, özellikle Azerbaycan ve Türkiye bu sorunun çözümüne katkı sağladıkları takdirde Urmiye Gölü havzasındaki bu ekolojik terörün sona ermesi mümkündür.
Belirli teşkilatların organları, çevre gönüllüleri ve aktivistleri ve öğrenciler bölgedeki ekolojik terörün son bulması için birçok kez demokratik eylem yapmış olsalar da güvenlik kuvvetleri tarafından bu eylemcilere zor ve şiddet uygulanmıştır. Bu sorun karşısında özellikle uluslararası teşkilatların suskunluğu ise oldukça şaşrtıcıdır. Ermenistan’ın Azerbaycan arazilerinde yaptığı göz yuman nice uluslararası teşkilat burada da çifte standart sergilemektedir.
İran yönetimi, Güney Azerbaycan’la olan ilişkilerde ayrımcılık yapmaktadır. İnsanlık için tehlike olan bu problem hakkında pek çok belge imzalansa da, kararlar sadece kağıt üzerinde kalmaktadır. BM Teşkilatı bu konuda belli bir gayret gösterse de, İran yönetimi yetkilileri, BM uzmanlılarının, gölün olduğu araziye girmesine izin vermemektedir. İran yönetimi tarafından farklı farklı şekillerdeki uygulamalarla kurutulmakta olan Urmiye Gölü’nün bugün desteğe ihtiyacı var!
Prof.Dr. Pervane Memmedli
Azerbaycan Millî İlimler Akademisi, Nizamî Gencevî Ens., G. Azerbaycan Edebiyatı Bölümü baş araştırmacı türkolog.
Not: Azerbaycan Türkçesi ile yazılmış olan orijinal makale, www.dibace.net yazarlarından (Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi) Dr. İrfan Paksoy tarafından Türkiye Türkçesine çevrilmiş ve düzenlenmiştir.
Sonnotlar
[1] Aral Gölü, Kazakistan – Karakalpakistan sınırları içinde olan göldür. 1960’lı yıllara dek 68.000 km² yüz ölçümüyle Asya’nın ikinci, dünyanın dördüncü büyük gölüydü. 1960’lardan itibaren gölü besleyen ve göldeki suların başırı sulama amaçlı olarak havzadaki ülkeler tarafından kullanımı nedeniyle eski yüzölçümünün %90’ını kaybetmiştir.
[2] Manna Krallığı: Hurri bağlantılı olduğu düşünülen kadim bir devlettir. Güney Azerbaycan topraklarında kurulmuştur. M.Ö. 10. ve 7. yüzyıl arasında günümüz İran coğrafyasında varlığını sürdürmüştür.
[3] Zerdüşt: Zerdüştlük olarak bilinen dinin kurucusu olarak kabul edilen Urmiye’de doğmuş bir peygamberdir.
[4] Safiyüddin Urmevinî (1216-1294): Ortadoğu halklarının müziğinin teorik ve pratik gelişimi tarihinde önemli bir yere sahip olan, dünyaca ünlü Azerbaycanlı bilim adamı, teorisyen ve müzikolog.
[5] Safevî İmparatorluğu, Safevîler veya Safevî Devleti 1501-1736 yılları arasında varlığını sürdürmüş bir Türk devletidir. Safevî Devleti’nin kurucusu Azerbaycan Türkü (Şah) I. İsmaıl Hatai’dir. Şah İsmail’in destekçilerinden oluşan Kızılbaş ordusunun çekirdeğini Türk boyları oluşturmaktaydı.
[6] Satirik: Edebiyatta bir şiir türü olup insanların, olayların ya da durumların iğneleyici bir dille eleştirilmesini konu edinir
[7] Flora: Bitki yaşamına ilişkin doğal çevre.
[8] Fauna: Hayvan yaşamına ilişkin doğal çevre.
[9]. Gülzâr: Gül bahçesi.
Son Yorumlar