Bazı yazar ve şairlerin oluşturduğu tipler vardır. Bunlar hayal edilen, olunması istenen ideal insan tipleridir. En meşhuru herkesin bildiği Mehmet Âkif’te görülür, Asım’ın Nesli der Âkif, Asım gibi köklerine bağlı, geleceğe ve bu güne söz söyleyen bir gençliktir hayali. Tevfik Fikret’in Haluk’u gibi… Türk edebiyatı ve düşünce tarihinde yer edinebilecek tiplerden biri de Sezai Karakoç’un Taha’sıdır. Taha bir peygamber değildir, içimizden biri, sen, o, biz. Bizim gibi zaman zaman hayal kırıklığı olan, zaman zaman ise kamil insan olma yoluna giren bir tiptir. Bu kişisel yorumum dışında, yazara esin kaynağı olduğunu düşündüğümüz tip, bir Kur’an-i oluştan doğmuştur. Kur’an-ı Kerim’de Taha Suresi vardır. Taha hurufu mukattadan bir harftir. Anlamı zahir değil, batındır. Bunu bazı müfessirler, ey insan, ey kişi şeklinde tercüme etmektedir. Taha Suresi, içerdiği mesaj itibariyle çok yönlüdür. Öncelikle Peygamber Efendimiz’i çıktığı yolda teselli ile başlar. Sonra Hz. Musa’nın Firavunla hikayesi, Hz. Âdem’in yaratılışı gibi konular yer alır. Böyle güçlü bir arka plandan yol alan Taha’nın bize söyleyecekleri vardır. Taha bir değişim yaşayarak başlar, yeni hayatına, bir kavis görmüştür. Bunu anlamaya çalışır. Sonra bu kavisten memnun olur, çünkü kendi oluşunun temelidir bu kavis. Kavis yolunda gitmeyen bir şeyler midir, yoksa ruhunun göklere açılmadan önceki sıkıntısı mıdır? Çünkü Taha belirli aralıklarla bu ruh dalgalanmasını yaşar. Her seferinde yeniden dirilmiş gibi yaşamaya devam eder. Taha’nın kavisi sorguladığı yerler şöyledir:
Kavis görmek Taha’nın gözünde gelenekselleşti mi
Bu içten mi gelmekte dıştan mı saldırıldı
Biçimlerde başlayan yeni bir değişim mi
Gün mü doğdu kendiliğinden ağaran tepeler mi
Ağaçlar mı çınlıyor yeni bir ağustos böceği mi
Bütün olup bitenler biz yaz düşü mü gerçek mi
Ruhunda bir sıkıntı duymayan kaç kişi vardı ki şu hayatta, Taha’da sanki ana rahminden doğuş gibi sıkıntılarından yeni hayata merhaba demektedir. Bu yeni hayatın içinde, muştular vardır, ideal vardır, kendi olarak kalmak vardır. Taha’nın içinden çıkıp dünyaya yürüyüşü vardır.
Burada Sezai Karakoç’un Diriliş fikrinden bahsetmekte fayda var. Karakoç, Diriliş derken, bunu dört aşamada sınıflandırır. Birinci aşama, bireyin Müslüman oluşudur, o öyle bir müslümandır ki; hayatı vahiyle boyanmıştır, eşyaya, insana, doğa, hayvana, tüm yaratılmışa karşı içinde merhamet ve iyilik barındırır. İbadetlerini tam yapar. İmanını ihsan boyutunda yaşar. Sözleri ve eylemleri bir bütünlük arz eder, ülküsü cennet olan bir bireydir o. Hayatı da Peygamber’in yolundan izler taşır. Her an kendini tamamlama gayretinde adanmış bir ruhtur. İkinci aşama, toplumun Müslüman oluşudur; toplum İslam’ın kendine hak yol için koyduğu kuralları asgari oranda sağlamalıdır. Bu adil bir sistem, herkesin esenlik bulduğu ortamdır. Bu esenlik ortamında bireye daha mutlu, daha yaşamı için gerekli ilkleri oluşturmuştur. Üçüncü aşama, devletin Müslüman olmasıdır; burada haram ve helal kuralları belirlenmiş, adaleti yönetim şekli olarak kabul etmiş, insanlığın ve İslam’ın şerefi için var olan bir devlet anlayışıdır. Merkezinde halkın mutluluğu, refahı vardır. Dördüncü aşama medeniyetin Müslüman oluşudur; burada görünür kılınan hayatı oluşturan unsurlar Müslüman bakış açısıyla oluşturulmuştur. Mimari, sanat, edebiyat, estetik, yaşam imkanları, bir topluluğu var kılan tüm unsurlar Müslüman bakış açısıyla oluşturulmuş, hayat bulmuştur.
Böyle bütünleyici bir bakış açısına sahip Diriliş fikrinin bireyi olan Taha’da elbette; birey, toplum, devlet ve medeniyet olarak Müslüman olmanın arayışları, bakış açıları mevcuttur.
Taha ‘sancılar’ içinde kendisine bir varoluş/benlik oluştururken arayışlardan geçer. Taha artık bir yola çıkmıştır ve bu arayış sayfalarca devam eder, yeni sorular ve sorunlar birbirini takip eder. Şiire, müziğe ve resme ve Peygamberlerin hikâyelerine sığınır Taha.
Taha’nın bu yolcuğunda şairin kendini ele veren dizeleri de vardır. Mesela bir dizesinde; ‘Parti ne partisi ben oyumu öldükten sonra kullanırım’ der. Bu dize hem bir cennet hayaline özlemi dillendirmekle birlikte dünyada eksik kalan şairin gerçeğinin yaşamıyla sınırlı kalmayacağına olan inancıdır. O adeta kökleri toprakta olan bir çınar, ülküsü, ideali, inancı ve dolaylı olarak Taha’sı şairin dünyadaki fiziksel varlığı sona erdikten sonrada yaşayacak miraslarıdır. Sezai Karakoç’un kendini İslami bir ideale adayan hayatını o ideal çerçevesinde; söz ve davranış olarak yaşadığını hepimizin şahit olduğu bir gerçek olarak kabul edersek; yadırganmayacak bir yorumda bulunduğumu düşünmekteyim.
Bütün bu eleğimsağmalardan geçen Taha artık ölür. Ardından ebedi hayatına dirilir. Ebedi hayatında korkularından, beklentilerinden arınmış, özlediği sona kavuşmuştur. Belki de bütün kavisler bir cennet için görülmüştür. Taha’nın son sözleri şunlardır:
Elini uzattı sofraya
Elini uzattı zeytine ve nara
Elini uzattı yeni aya
Hamd olsun dedi hamd olsun
Yeniden oldum hamd olsun
Bu yaz bu insan ham olsun
Bizi yaratana
Sonra öldürüp
Yeniden yaratana
Sonra tekrar öldürecek olana
Şu dünyanın çiftçisi yapana
Yeri göğü donatana
Cehenneme ve cennete
Belli bir işaret koyana
Hamd olsun

Sezai Karakoç
Zeynep KARACA
Son Yorumlar