İbn-i Haldun, her ne kadar bir tarih ve sosyoloji kitabı olarak çerçevelendirse de bir anlamda mufassal bir siyasetname olarak da değerlendirile bilinecek olan ünlü eseri Mukaddime’de çeşitli kaynakların Arapça yazılı ilk siyasetname örneği olarak gösterdikleri uzun bir mektuba yer verir. Bu mektup Tahir b. Hüseyin’in Cezire ve Şam bölgesi valiliğine atanan oğlu Abdullah’a yazdığı bir mektuptur. (*) Bazı kaynaklar Hz. Ali’nin Mısır valisi Mâlik el-Eşter en-Nehaî’ye gönderdiği rivayet edilen, görevi sırasında uyması gereken kuralları en ince ayrıntılarına kadar anlattığı hacimli mektubunu da İslâm tarihinde ilk siyasetname örneği olarak değerlendirirler. Gerek Hz. Ali’nin mektubu gerek Tahir b. Hüseyin’in mektubu ilk örnek olarak değerlendirilsin önemli olan içerikleri ve ortaya koydukları İslami yönetim ilke ve uygulamalarıdır. Kamu yönetimi mevzusunda engin bir birikimin ürünü olan bu mektuplar aynı zamanda Kur’an ve Sünnet’in şekillendirdiği derin bir ilim ve feraseti ve yönetim felsefesini de muhtevidirler.
Tahir b. Hüseyin, Abbasiler döneminde değişik bölgelerde valiliklerde bulunmuş ve farklı ordulara kumandanlık yapmış, Halife Me’mun’a yakın isimlerden biri. Saray içi çeşitli entrikalardan mütevellit Bağdat’tan epeyce uzağa Türkistan’a sürülmüş ve daha sonra burada kendi hanedanlığını ilan etmiştir. Tahir b. Hüseyin uzak iklimlere gönderildiği halde oğlu Abdullah, hilafet merkezine en yakın ve Abbasiler için en itibarlı ve en stratejik bölgeye vali olarak gönderilmekten imtina edilmemiştir. Ehliyet ve liyakate sadakat idarenin temel ölçüsüdür zira.
Mukaddime’de yer alan ve siyasetnameler bahsinde ismi sıkça geçen söz konusu mektupla Tahir b. Hüseyin, oğlunun şahsında genel anlamıyla yöneticilerin yönetim konusunda dikkat etmeleri gereken hususları sade, açık ve net bir lisanla kaleme alıp kalıcılaştırmış ve inanç eksenli yönetim anlayışının somut bir örneğini ortaya koymuştur. Mektup Halife Me’mun’a ulaştığında Halife: “Tahir b. Hüseyin, din, dünya, tedbir, görüş, siyaset, halkın ve devletin işlerinin yolunda gitmesi, hükümdarlığın korunması, halifelere itaat edilmesi ve hilafetin kuvvetlendirilmesi hususlarında söylenecek her şeyi en güzel şekilde söyleyip, en iyi tavsiyelerde bulunmuştur.” şeklinde değerlendirme yapmış ve yazının çoğaltılarak ülkenin her tarafındaki valilere gönderilmesini ve valilerin de bu yazıdaki tavsiyelere göre hareket etmelerini emretmiştir. ’
Siyasetnameler, devlet yönetimine dair eserlerin ortak adıdır. Aynı zamanda bir edebî türe de isim olmuştur bu kelime. Siyaset sözcüğü; insan topluluklarını yönetme, devlet işlerini yürütme sanatı, politika şeklinde anlam bulur lügatlerde. Siyasetnameler ise devlet adamlarına siyaset sanatı hakkında bilgi vermek, devlet yönetiminde dikkat edilmesi gereken hususlara dair tavsiyelerde bulunmak amacıyla yazılmış veya yazdırılmış eserlerin genel adıdır. Kısaca siyasetnameler birer nasihatname örneğidirler ki çoğu zaman bu şekilde de isimlendirilmişlerdir. Ayrıca tercüme kültürün beraberinde getirdiği çeviri ve telif pendnameleri de bu babda değerlendirmek mümkündür.
Pendnameler esasen Hint kültürü çıkışlı olup İslam coğrafyasında bilinen ilk örneği Kelile ve Dimne tercümesidir. Tercümelerden sonraki süreçlerde telif eserler de ortaya çıkmıştır. Türün en bilinen örneği Feriduddin Attar’a nispet edilen Pendname isimli eserdir. Ayrıca Nizamülmülk’ün meşhur Siyasetnamesi, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i, Sadî Şirazi’nin Bostan ve Gülistan isimli eserleri türün çokça bilinen örnek eserleri olarak anılmaktadırlar.
Pendname ve siyasetname örneklerinde çoğunlukla ayet ve hadislerden, atasözleri ve kibar-ı kelam örneklerinden yararlanılır ve çeşitli hikayeler anlatılarak kıssadan hisseler ortaya konulur. Kıssadan hissecilik geleneği İslam kültürünün ve genel anlamda da Doğu kültürünün karakteristik özelliklerindendir. Didaktik temelli kısa öykücülük pendnamelerde ve siyasetnamelerde önemli bir yer tutmaktadır. Mitoloji ve tarihin de bu mevzuda ayrıcalıklı bir yeri olmuştur her zaman. Özellikle Hint ve İran mitolojisinin, İskender vb. tarihî kişiliklerin ve Yunan kültüründen Eflatun ve Aristo gibi filozofların hatırı sayılır bir ağırlıkları olmuştur her zaman. (**)
‘Siyasetnamelerde devlet yönetiminin temel prensipleri, yöneticilerde bulunması gereken başlıca meziyetler, idarede dikkat edilmesi veya kaçınılması gereken hususlar, devlet görevlilerinin tayin ve denetimleri, beytülmal (kamu bütçesi) idaresi, devletler arası ilişkilerde uyulması gereken kurallar, yöneticilerin Allah’a ve halka karşı sorumlulukları, devletin ayakta kalmasının temel şartları’ gibi konular üzerinde durulur. Bu yönüyle didaktik metinlerdir siyasetnameler. Ve bu didaktik yön tamamıyla ayet ve hadislerden ve kendilerinden önceki Müslüman yöneticilerin uygulamalarından ilham alır. Zaten Asr-ı Saadet’te ve Hulefa-i Raşidin döneminde sınırları gün be gün genişleyen ve büyüyen İslam toplumu süreç içinde yönetim pratiğini Kur’an ve Sünnet çerçevesinde ve adalet ilkesi ekseninde gitgide tekamül ettirmiş ve insanlık tarihine aydınlık saçan örnek bir uygulama ve örnek bir süreç olmuştur ki bu sürece farklı bir isimlendirme yapıyor ve süreci bir ideal yönetim uygulaması olarak değerlendiriyor, tarihteki yerini altın harflerle belirginleştiriyoruz.
Hz. Peygamber döneminde İslam devletinin sınırları genişleyince Resulullah, İslam’ı yeni kabul eden kabilelere ve bölgelere ‘âmil’ olarak adlandırılan valiler ve emîrler görevlendirmiştir. Adına âmil denilen görevliler, eğitim, tebliğ, yargı gibi birçok vazifeyi bir arada yürütmüşler, ancak temel görevleri valilik veya vergi memurluğu olmuştur. Kaynaklarda Hz. Peygamber’in görevlendirdiği valilere verdiği bazı talimatlarla ilgili çeşitli nakiller mevcuttur. Bunların en bilineni Yemen’e vali olarak görevlendirilen Muaz b. Cebel ile Resulullah’ın mükâlemesidir. Hz. Peygamber, karşılaştığı fıkhî durumlarda neye göre hükmedeceğini sorunca Muâz, “Allah’ın kitabına göre” şeklinde bir yanıt vermiştir. Hz. Peygamber, aradığı hükmü Kur’ân-ı Kerîm’de bulamaması durumunda neye göre hükmedeceğini sorunca, Muaz, “Resulullah’ın sünnetine göre” demiştir. Hz. Peygamber bu defa sünnette de aradığı hükme dair bir ipucu bulmazsa nasıl bir yol izleyeceğini sormuş ve Muâz, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnetin ışığında içtihat ederek kararı hükme bağlayacağını beyan etmiştir. Hz. Peygamber “Resulullah’ın elçisine Resulullah’ı hoşnut edecek cevaplar verdiren Allah’a hamdolsun” buyurarak memnuniyetini dile getirmiştir.
Hz. Peygamber’in vali seçiminde etkili olan yegâne unsur liyakat, idarede aradığı ise adalettir. O, “atamalarını yaparken, vali gönderilecek bölgenin gereksinimlerini, coğrafi koşullarını göz önünde bulundurmuştur. Hz. Peygamber, âmil seçiminde istişare metodunu da kullanmıştır. Âmiller, muhakeme ve içtihat kabiliyetine sahip, bilgili, becerikli, liyakatli, dirayetli, anlayışlı, sempatik, güler yüzlü, hoşgörülü, iyi niyetli kimselerden seçilmiştir. Hz. Peygamber’in yaptığı atamaların sonuçları, onun vali seçimindeki muvaffakiyetine işaret etmektedir.” Yine Hz. Peygamberin görevlendirdiği amilleri zaman zaman geri çağırıp onlardan yapılan iş ve işleyişlerle ilgili malumat aldığı ve yer yer başka görevliler de yolladığına dair kayıtlar sağlıklı bir denetim mekanizmasının varlığını ortaya koymaktadır. Ve devlet idaresi noktasında çok önemli bir gösterge olarak “Hz. Peygamber, zekât tahsildarlarının ve tüm eyalet memurlarının görevleri devam ettiği sürece muhataplarından herhangi bir hediye almalarını tamamen yasaklamıştır.”(***)
Şüphesiz ki siyasetnameler tarihi ve içtimaî cihette çok önemli kaynaklardır. İslam eksenli yönetim pratiklerinin billurlaşmış eserleri olan siyasetnameler ideal devlet ve toplum modellerini ortaya koymaları bakımından bütün İslam coğrafyalarında tarihin bütün dönemlerinde güç ve erk sahiplerinin rağbet gösterdikleri eserler olmuşlardır. Siyasetnamelerin hedef kitlesi zaten güç sahipleri olup gücün tasarrufuna dair ilke ve kriterler getirilmesi ve gücün kullanımında Kur’an ve Asr-ı Saadet pratiğini esas alarak İslam ve insan eksenli bir yönetim anlayışını hayata geçirmek olmuştur. Bunun da özü; liyakat, istişare, adalet ve denetimdir.
Siyasetnameler bahsinde dikkatimizi çeken bir başka husus da Müslüman toplumlarda belli süreçlerde bu türe ilgi ve alakanın daha fazla olduğudur. Bu süreçler çoğunlukla ya inşa (büyüyüp gelişme, fetih süreçleri) ya da duraklama ve bozulma süreçleridir. Böylesi zamanlarda söz daha çok kıymete binmiş, nasihat ve öğütlere daha çok ihtiyaç hasıl olmuş, hak ve hakikatin sesi daha çok aranır olmuştur.
İslam’da yönetim, hizmet ve adalet eksenli bir mesuliyettir esasında. Tarihsel uygulamaların bu eksene uzak veya yakın oluşları farklı bir mevzu olup aslolan ideal bir yönetim felsefesinin ve erdemli toplum arayışlarının her zaman ve zeminde Müslüman alim ve idarecilerinin gündeminde olduğu gerçeğidir. Güç bir emanettir esasında ve devredip durur insanlar arasında. Ve her emanet bir mesuliyet yükler insana. Tahir b. Hüseyin söz konusu nasihatnamede söyle seslenir oğluna: “Bütün eksikliklerden uzak olan Allah sana ihsanda bulunmuş (seni insanların başına idareci yapmış) ve idaresini sana verdiği kullarına şefkatle davranmanı, adaletle hükmetmeni , canlarını, mallarını ve ırzlarını koruyup, onları rahata erdirmeyi sana bir sorumluluk olarak yüklemiştir. Allah, bu sorumlulukları hususunda seni hesaba çekecek, yaptıklarının veya yapmadıklarının karşılığını (mükafatını veya cezasını) sana verecektir.”
İslam eksenli yönetim felsefesinin temeli adalettir çünkü adalet mülkün temelidir. Bu hususta oğluna şöyle yazar Tahir b. Hüseyin: “Adaletle hükmeder ve iş görürsen, tebaanın durumu düzelir, yollar güvenilir hale gelir, mazlum adalet bulur, insanlar haklarını alır, yaşam güzelleşir ve bu da halkın itaat etmesini sağlar.” Çünkü yönetim parçaları birbirine sıkı sıkıya bağlı girift bir yapıdır. Bu karmaşık yapıyı bir arada tutan harç da adalettir ki adaletli bir yönetimi de liyakat sahibi idareciler ortaya koyabilir. Bu yüzden bir idarecinin en temel görevi adaletle hükmetmek, adil olmak ve eldeki bütün imkan ve enstrümanlarla adaleti sağlamaktır. Tahir b. Hüseyin daha sonra nasihatlerine şöyle devam eder. “Sevdiğin veya sevmediğin şeyler, ya da insanların sana yakın veya uzak oluşları, seni adaletsiz davranmaya sevk etmesin.”
İslami literatürde idare (yönetim) liyakat, adalet, istişare ve denetim olmak üzere dört temel esas üzerine mebnidir. Bu dört esas yönetim binasını ayakta tutan sütunlar gibidir. Bu sütunlardaki gevşeklik veya çürüme veya eksiklik binanın sağlamlığını ve mevcudiyetini tehlikeye düşüren hususlardandır. Tarihsel süreçte bu temel prensiplere uygun yönetim pratiklerinin başarıdan başarıya koşup devletlerini huzur ve refaha ulaştırdıkları, tebaalarını güven ve emniyet içerisinde, bolluk ve bereket ikliminde yaşattıkları dönemler az da olsa yaşanmıştır İslam coğrafyasında. Bu mevzuda en önemli gerçeklik şudur ki; Bu hakikat İslam toplumlarında asla bir ütopya olarak değerlendirilmemiştir. Söz konusu temel prensipler üzerine inşa edilmiş erdemli ülke ve beldeler inşa etmek –bu hedefe yaklaşıp yaklaşamamak ayrı bir mevzu olmakla birlikte- asla bir hayal olarak değerlendirilmemiştir. Bu gerçek Müslüman idareciler için bir ütopya değil , olması gereken bir hedef olmuştur her zaman.
Bahsi geçen siyasetnamede ve bütün siyasetname örneklerinde verilen nasihat ve önerileri iki başlıkta toplamak isabetli olacaktır. Bu başlıkların ilki mesuliyet, ikincisi ise meziyetler başlığıdır. Mesuliyetler zorunluluk olup yapılması veya yapılmaması emredilen şeylerdir. Meziyetler ise insan-ı kamil olma noktasında tercihe sunulan öneriler olarak yer bulur kendine. Tahir b. Hüseyin oğluna madde madde onlarca nasihati sıralamaktadır söz konusu mektubunda. İlgilisi mektubun tamamını Mukaddime’de okuyabilir ancak mesuliyetler babında sıraladığı nasihatlerden bazılarını şuraya alabiliriz. Bu maddelerin her biri Kur’an ayetlerinin ve Resulullah’ın Sünnet-i Seniyye’sinin izdüşümü gibidir. İşte birkaç örnek nasihat:
-Nefsin kötü arzularından ve zulümden sakın, düşünceni bunlardan uzak tut ve bunlardan uzak olduğunu da bir şekilde halkına göster. (Burada özellikle ‘halkına göster’ ikazı üzerinde durmak gerekir. İdarenin halkın göreceği, bileceği, rıza göstereceği ve ikna olacağı icraatlar bütünü olduğu gerçeği apaçık vurgulanmaktadır. Halk için halka rağmen bir şeyler yapılamayacağı hususu izahtan varestedir.)
-Vergi işine önem ver. /…/ Onu, insanlar arasında hak, adalet, eşitlik ölçülerine göre ve herkesi kapsayacak şekilde bölüştür. Asil birinin asaleti, zenginin zenginliği veya birinin senin katibin ya da yakın çevrenden olması onları korumana ve onlardan vergi almamana sebep olmasın. Yine kimseden kaldıracağından fazla vergi alma ve kimseye gücünün yetmeyeceği yük yükleme. Bütün insanlara hak ve adalet ölçülerine göre sorumluluk yükle.
-Onlara bilgili, tecrübeli, tedbirli, adil, siyaset sahibi (yöneticiliği bilen) ve dürüst kimseleri idareci tayin et.(Liyakate riayet hususu)
-Hazinen İslam ve Müslümanlar için harcanan mallar durumunda olsun.
-Ülkenin her bölgesinde , oradaki valilerin durumlarını ve çalışmalarını sana rapor edecek güvenilir kimseler görevlendir. Böylece bütün işleri sanki gözünle görüyormuş gibi kontrolün altında tutarsın. (Denetimin gereği)
-Memurlarının topladıkları malları ve o malların ne kadarını harcadıklarını bil. Malları haram yollarla toplamaktan ve boş yerlere harcayıp israf etmekten sakın.
Söz konusu mektuptan idarecilerde bulunması gereken meziyetler babında da birkaç madde alıntılayarak yazıyı sonlandıralım.
-Bütün işlerinde aşırılıktan uzak ve ölçülü ol.
-Dost ve yardımcıların hakkında hüsnü zanda bulunmak ve idaren altındakilere şefkatle yaklaşmak, seni, meseleleri araştırıp soruşturmaktan alıkoymasın.
-Bir söz verdiğinde onu tut, bir vaatte bulunduğunda onu yerine getir ve insanlara güzellikle muamele et. Halkın kusurlarına göz yum.
-Salih insanları ve doğru kimseleri sev, asil insanlara doğrulukta yardım edip güçlendir, zayıflara yardım et ve akrabaları ziyaret et.
-Öfke anında nefsine hakim ol, yumuşak ve vakar sahibi olmayı tercih et.
-“Ben güç ve kudret sahibiyim, dilediğimi yaparım” demekten kaçın.
-Cimrilikten sakın.
-Bütün işleri gününde yap ve bugünün işlerini yarına bırakma. Çünkü yarının da yapılacak işleri vardır ve onlar seni bir gün önceden bıraktığın işleri yapmaktan alıkoyar.
-İnsanların yanına girmesine ve seni görmesine izin ver, onlara şefkatle davran, güler yüz göster, yumuşak konuş ve cömertliğinle onlara iyilikte bulun.
-Dünyada yaşanan durumlardan, senden önce geçip gitmiş idarecilerden ve onların akıbetlerinden ibret al.
-Güzel ahlaktan ayrılma. En fazla beraber olduğun seçkin ve özel adamların öyle kişiler olsun ki, sende bir kusur ve eksiklik gördüklerinde, senin heybetin, bunu sana söylemelerine ve bunu senden gidermelerine engel olmasın. İşte bu kişiler sana doğruyu gösteren gerçek dostların ve yardımcılarındır.
-Tebaana veya başkalarına yapmış olduğun her hangi bir iyiliği onların başına kakma. Hiç kimseden vefa, doğruluk ve Müslümanlara faydalı olmaktan başka bir şey kabul etme. Ve yaptığın iyilikleri de bu esaslar üzere yap.
Fadıl KARLIDAĞ
Kaynaklar
* Mukaddime-İbn-i Haldun, C.1, shf-405-412, Yeni Şafak Yay. 2004 (Yazıda yer verilen bütün alıntılar ilgili sayfalardan yapılmıştır.)
**Klasik Dönem Osmanlı Siyasetname Geleneğine Genel Bir Bakış, Ahmet ALTAY, Turkish Studies – International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/3 Summer (pdf)
*** Hz. Peygamber Dönemimde Âmillik, Şehba YAZICI, İslam Tarihi Araştırmaları Dergisi Sayı: 3 Bahar – 2018 (pdf)
Son Yorumlar