Enfokrasi ve Demokrasi Krizi

Yarım yüzyıl önce, sosyal bilimler alanında yayınlanan “Kamusal Alanda Yapısal Dönüşüm” isimli kitap bir dönüm noktası oldu. Bu baş eserinde Jürgen Habermas, kitle iletişim araçlarının kamuoyu üzerindeki etkisini ayrıntılı biçimde anlatır. Ona göre; gazete ve televizyonlar vatandaşı yalnızlaştırarak gerekli sosyal alışverişi -büsbütün engellemese de- kısıtlamaktadır, çünkü insanların sosyal veya edebi cemiyetlerde birbirleriyle anlaşma devri kapanmıştır. Kitle iletişim araçlarının uzun süredir dijital medyayla rekabet halinde olduğu günümüzde, kamusal alanda yeni bir yapısal dönüşümün gerçekleştiğini bir kez daha vurgulamak gerekiyor. Sonuçlarını hep birlikte izliyor ve görüyoruz.

Algoritmalar ve Gizlilik Meselesi

Ancak Byung-Chul Han, yüz sayfadan oluşan kitabında günümüze dair son derece sıkıntılı başka bir resim çiziyor. Kitabına seçtiği “Enfokrasi” başlığı da buna işaret etmektedir: Artık dijital bilgi rejimi tarafından yönetilmekteyiz.

Bu, bilginin yapay zeka eliyle işlenmesinin sosyal süreçleri belirlediği ve özel alanımızın derinliklerine nüfuz ettiği anlamına gelmektedir. Fakat bu etkileşim o kadar yumuşak ve incelikle gerçekleşir ki, bu duruma katlanmak zorumuza gitmez. Byung-Chul Han’ın tespiti bu yönde:

“Akıllı telefon, bizi sürekli gözetlemeye tabi tutan başarılı bir muhbir olduğunu kanıtlıyor. Akıllı Ev, tüm daireyi her anımızı titizlikle kaydeden bir dijital hapishaneye dönüştürüyor. Bizi zahmetli temizlikten kurtaran akıllı elektrikli süpürge, tüm konutun haritasını çıkarıyor. İletişim ağına bağlı sensörlere sahip akıllı yatak, siz uyurken bile izlemeye devam eder. Gözetim, “kolaylık” biçiminde günlük yaşama sızmaktadır. Kendimizi rahat hissetme alanı olarak dijital hapishanede, egemen düzene karşı bir direniş görülmez. Beğeniler ise bir devrimi imkânsız kılmaktadır.”

Söylem Yerine Yapay Zeka

Dolayısıyla bilgi rejimine isyan etmek yerine, Byung-Chul Han’ın “totaliter özelliklere sahip dataizm” olarak tanımladığı yeni duruma teslim oluyoruz. Big Data tamamen sayılara dayanmaktadır. Bir bütün olarak toplum hakkında ideolojilere veya anlatılara yer bırakmaz.

Ve büyük veri ve yapay zeka sözde insanlardan daha akıllı olduğu için, artık kamusal söylemlere gerek yoktur. Politik eylem, hatta daha fazlası olan siyasi müzakere gereksiz hale gelir. Han, demokrasinin böylece enfokrasiye dönüşmekte olduğunu yazıyor. Ancak buna karşı koyacak çok az şeyimiz bulunuyor, zira sadece kendimizle meşgul olmaktayız:

“Toplumun hızla parçalanması ve bencilleşmesi, hepimizi ötekilerin sesine karşı sağırlaştırıyor. Aynı zamanda empati kaybına da yol açıyor. Günümüzde herkes Benlik kültüne tapınıyor. Herkes kendini biçimlendiriyor ve üretiyor. Demokrasi krizinden sorumlu olan ağın algoritmik olarak kişiselleştirilmesi değil, ötekinin ortadan kaybolması, sesinin işitilmemesidir.”

Dijitallik ve Gerçeklik Zıtlığı

Bunlar, Byung-Chul Han’ın ifade ettiği gerçekten distopik cümleler. Modern toplumlar ayrışmaya ve bölünmeye eğilimlidir. Enformasyonun; bilgi, deneyim ve anlayışın yerini almaktadır. Sürekli bilgilenme çılgınlığı bizi yeni bir toyluğun içine hapsedecektir.

Jürgen Habermas’ın bir zamanlar ayrıntılı olarak tasvir ettiği iletişimsel eylem bitmiştir. Çünkü bu eylem, dijital ortamlarda artık karşılaşmadığımız bir muadili öngörür. Byung-Chul Han ise, bu sürecin sonunda olgusal olanın zamanla erozyona uğrayacağını belirtir:

“Dijital düzen, üretilebilirliği toplayarak genellikle olgusalın dayanıklığını, hatta varlığın sürekliliğini ortadan kaldırır. Toplam üretilebilirlikte geri alınamayacak hiçbir şey yoktur. Dijitallaşmış, yani bilgisayarlaştırılmış dünya, dirençli ve dayanıklı olmaktan başka her şeydir. Aksine, istenildiğinde biçimlendirilebilir ve yönlendirilebilir. Dijitallik, olgusallık ile taban tabana zıttır. Dijitalleşme, gerçeklerin ve olguların farkındalığını, hatta gerçeklik bilincinin bizati kendisini zayıflatır.”

Ancak bu zayıflamış gerçeklik duygusu, komplo teorisyenlerine ve aşırı sağcı çevrelere kapı aralıyor. Bunlar, toplum için kimlik oluşturan bir anlatıyı kolaylıkla kendi anlatılarıyla değiştirebilirler. Bunu yaparken, bilgi seli karşısında tutunamayan sıradan insanların güvensizliğini zekice kullanabilirler.

Bilgi Kapitalizminin Abartılı Eleştirisi

Byung-Chul Han, kapitalizm eleştirisini daha önceki metinlerinde birkaç kez dile getirmişti. Ancak “Infokratie” kavramı tezlerini hem keskinleştiriyor hem de mevcut koşullara uyguluyor. Böylece yeni doğan çocuk bir isme kavuşmuş oluyor. Bununla birlikte, Byung Chull-Han bir çıkış yolu göster[e]mez. Sanırım, bunu işi olarak da görmez.  Onun yerine makalesinin ana konusuna, gerçeklik kavramına, geri döner. Ancak geriye pek bir şey kalmadığından şüphelenmektedir: “Gerçek, dijital rüzgar tarafından [dört bir yana] savrulan bilgi tozuna dönüşüyor. Kısa sürecek bir dönem olacak” diye tahminde bulunur.

Byung-Chul Han’ın “Infokratie” eseri aslında sosyal bir eleştiridir. Kitapçık olarak, sıradan insanların anlayabileceği bir şekilde yazılmış, dijital çağın keskin bir analizini yapıyor. Ve bize herhangi bir çözüm sunmasa bile, sadece kitabını okumak bile, kendimizi – yazarın internet kullanıcılarında teşhis ettiği – toyluktan kurtarmak için bir başlangıç ​​olabilir.

Alaattin DİKER

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *