“Senin Adın Dünya” Kitabı İzleğinde Harun Tutuş Şiiri

Şair Harun Tutuş‘un “Senin Adın Dünya” adlı şiir kitabı Mart 2023’te Tekin Yayınlarından çıktı. Kitap, kapak dizaynı olarak oldukça albenili görünüyor. Arka kapakta şair Şükrü Erbaş‘ın, kitap hakkında isabetli değerlendirmeler içeren etkili bir yazısı var.

Tutuş şiirlerinde genellikle “anne, kar, özgürlük, özlem, aşk, hayat, adalet arayışı…” gibi konuları işliyor.

Tutuş, genç yaşına rağmen dile hâkim. Bu yetkinlikte; yetiştiği çevre, dolaylı kültürlenme süreci, bilinçli okuma yoğunluğunun yanı sıra, aldığı edebiyat eğitiminin de önemli bir payı olduğunu düşünüyorum.

Anadili Kürtçe olan şair, her ne kadar şiirlerini Türkçe yazsa da doğup büyüdüğü coğrafyanın hafızasında bıraktığı yer yer dumanlı, yer yer pastel boyalı acılı izleri, pastada çilek tadında ara sıra Kürtçe sözcükler olarak şiirlerine serpiştiriyor.

Örnek: Dengbéj, havar… vs.

Şair bazen de bu göndermelerde sözcüklerle yetinmeyip Kürtçe tümceler kullanıyor: “ji te hezdikim evina min” (Seni seviyorum sevdalım.)

Onun şiirleri, ülke gerçeklerini dibine kadar anlatan bir şiirdir. Araştırdığım kadarıyla, şairin hem doğup büyüdüğü coğrafyada hem de kişisel tarihinde şiirini yoğurduğunu düşündüğüm derin acılar var. O, bu acıları dile getirirken suçlayıcı bir dil kullanmaktan ziyade, vicdanlara seslenen bir duyarlık yaratıyor. Onun şiir dünyasında oğlunu kaybeden bir annenin etnik kökeninin bir önemi yoktur. Onun için önemli olan -bu kıyımın sebebi ne olursa olsun- gencecik hayatların yok olup geride annelerin, eşlerin, kardeşlerin yüreğinde bıraktığı onulmaz, kaldırılmaz ağır enkazdır.

Örneğin O, “Penceresiz Perde” adlı şiirinde:

“kışlanınca zaman denen nehir
perdesini yalnızlığa çekerdi annem
ağır bir gölge gibi inerdi yüzüne hüzün
acıklı, titrek bir havar tutuştururdu dudaklarına
cızırtılı bir dengbéj örter gibi olurdu bunu
yine de mezarlıklar eserdi yarasına
penceresinin aralık yerinden…”

diyerek evladını kaybeden bir annenin yürek parçalayan hicranlı ağıtını okura iliklerine kadar hissettirir. Şair ayrıca, şiirin adı da olan “penceresiz perde” söz grubuyla yaptığı ters bağdaştırmayla hem özgün bir söyleyişe imza atıyor hem de evlatsız evlerin anlamsızlığına vurgu yapıyor. Bununla birlikte, “perdesiz pencere” gibi sıradan bir tamlamayı ters çevirerek (penceresiz perde) şiir diline dönüştürüyor.

Tutuş’un şiirleri yoğun bir hüzün taşıyor. Bize beyazı, masumiyeti hatırlatan kar; şaire hüznü, ölümü anımsatıyor. Filozofun dediği gibi, “Coğrafyanın kader olduğu savı” yine yürürlüğe giriyor ve insan hangi coğrafyanın içine doğuyorsa doğal olarak da o coğrafyanın duygusunu yaşıyor. Dolayısıyla Doğu insanı hüzünlü, yorgun ve çaresizdir onun şiirlerinde.

Mesela “Çivideki Hiçlik” adlı şiirinde,

“ay evveli aralıktı, mevsim sonbahar
bulutlar yükünü döküyordu dünyaya,
ağaçlara yağmur düşüyordu
evimize kar
dün vardı babam
o gün öldürdüler.”

diye devam eden dizeler, nasıl da yürek söken hüzünler kokuyor?

Ayrıca, bu dizelerde kullandığı senkronize eylemlerle (bulutlar yükünü DÖKÜYORDU / ağaçlara yağmur DÜŞÜYORDU / evimize kar…) en güzel örneklerini Tolstoy’da gördüğümüz hareketli betimlemelere başarılı göndermelerde bulunuyor şair.

Yine, “dün babam vardı / bugün yok…” dizelerindeki “var” sözcüğü de “varmak, ulaşmak ve bulunmak” anlamlarıyla tevriyeli (ikili anlam) düşünülmüş olabilir.

Tutuş, şiirlerinde ahengi sağlamak için söz sanatlarına sık sık başvuruyor: Dizelere serpiştirdiği “aliterasyon ve asonansların” yanı sıra, şiirde musiki dozunu yükseltecek “uzak uyaklar”da kullanıyor:

Ör, “…….. kar / …….bahar.”

Tutuş, şiirlerinde geleneksel sanatlarımızı kullanmaktan geri kalmaz. Aşağıdaki şiirde:

“yaşasın özgürlük
kalem ayakta, kağıt hazır kararmaya
yakındır sevdan yağacak kalemimden
öyle harf, öyle sağanak sağanak
şemsiye tutma yüreğime
bırak ıslansın tüm hasretiyle
o hasret ki eskitmişken ‘Ahmed’in prangası’nı
benimse yeniler yürek yangını
bırak sönsün hasretim…”

yazmakla ilgili olan, “kağıt, kalem, kararmak, harf…” sözcüklerini bir arada kullanarak tenasüp (ilgi sanatı) yapmıştır. Öte yandan, “kalem ayakta” sözüyle kişileştirme, “sevdan yağacak kalemimden” derken, “sevda”“yağmur”a benzeterek “benzetme” sanatından faydalanmıştır. Şair yine,  “metinler arasılık” yaparak Ahmed Arif’in, “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı (şiirine) kitabına göndermede bulunuyor.  Ayrıca, “benimse” sözcüğünü, hem “benim ise” hem de “benimse, kendine yakın hisset…” anlamında kullanarak güzel de bir “tevriye” (çift anlam) sanatı yapıyor.

Sözcüklerle oynamayı seviyor Harun Tutuş:

Aynı zamanda bir şiir adı da olan “Göktaşı” sözcüğüyle hem “gözyaşını” hem de “göktaşını” çağrıştırmak istiyor şair. Böylece özgün bir sözcük sapması yapıyor:

“Gökyaşı
ıslak bir pamuk yığını göğün yüzünde
bir bir düşüyor toprağa gökyaşı…”

Şair Tutuş, toplumcu- gerçekçi bir şair olmasına rağmen, şiirlerini ince bir duyarlılıkla duyguya da yaslıyor. O -en azından bu kitaptaki şiirlerinde- insani duyguları arabeske kaçmadan tüm yalınlığı ve gerçekliğiyle dile getiriyor. Salt bizim değil, tüm insanlığın da toplumsal bir gerçekliği olan “göç” olgusunu mecburi şartlardan dolayı yaşayan insanların zehir zıkkım hüznünü, yine hayatımızda en çok acı çeken “anne” öznesiyle özdeşleştiriyor şair “Kimliksiz Acı” adlı şiirinde:

“çocuktum ve zaman önceydi
kopardılar kendi toprağımdan
koydular şehir denen vazoya
beton sınırlara yaslanmıştı öykümüz
ne zaman şehir değiştirsem
içimdeki derin bir yaraya takılırdı gözlerim
ne zaman bir tek yel esse dağlarından
köyümün ceviz ağaçlarına benzerdi annem
yaprak döker gibi yaş dökerdi…”

Tutuş şiirlerinde buram buram anne-baba ve kardeş sevgisi, kayıplara duyulan hüzün var. Faili meçhul cinayete kurban giden baba, dağa kaçırılan kardeş ve tülbendinin bir köşesi hep ıslak olan anne var. Yoğun acılarla yoğrulmuş şair, bu coğrafya insanının yasadığı ortak acıları şiirlerine yansıtmayı görev bilmiş.. Onlara söz, onlara kalem ve dil olmuş. Onun için, şiir, yaşamımızda dile getiremediğimiz yarımlıkların, eksikliklerin dil marifetiyle tamamlanmasıdır, diyoruz. Nitekim şair de “Eksik ve Aksak” adlı şiirinde;

“beni yokluğunda vurdular bir sabah baba
bir ağıtın ellerinden tutup yaramın üzerine koydum
ansiklopedilerde bir hastalık ismi diye geçiyor Behçet
benimki kabuk tutmayan yaramın ismidir…”

Bu şiirde de şair “Behçet” sözcüğünü hem bir hastalık hem de muhtemelen trajik bir son yaşamış kişinin adı anlamında çift manaya gelebilecek şekilde kullanarak tevriye ( ikili anlam) sanatı yapmıştır.

Harun Tutuş şiiri genç bir şiirdir. O sadece güncel olanı şiirlerine tema olarak almakla kalmıyor; dilde de günceli önceliyor. Onun dilinde eski-anlamı bilinmeyen sözcüklere pek rastlanmaz. Şairin, şiirleri yalınla imgesel olanın harmanıdır. Şiirlerinde kullandığı temaların çeşitliliği, metinlere önemli bir içerik zenginliği sağlarken ses, ahenk, biçim, renk armonisi ve edebi sanatların yoğun kullanılması ise onun şiirini üslup bakımından da üstün kılıyor.

Şairin, incelediğimiz “Senin Adın Dünya” adlı kitabındaki şiirlerin tematik birlik, özellikle Hilmi Yavuz Hoca’nın genç şairlere telkin ettiği “her kitabın sadece belirli bir konuyu işlemesi gerektiği” fikriyle de örtüşüyor.

Kısacası, genç yaşında bu denli sağlam şiirlere imza atan Tutuş’un, şiirimizde kalıcı olacağını söylemek kehanet olmaz; zira O, başarılı bir şair olabilmek için gerekli olan donanıma ve yeteneğe sahip.

Şairi, yeni kitabından dolayı kutluyor; daha nice yapıtlara imza atmasını diliyorum.

Samle ÇAĞLA

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir