Spinoza Üzerinde Bir Yazar ve Üç Kitap

Spinoza hayranlığım çok eski yıllara dayanır. Onu keşfetme sürecim hâlen devam ediyor. Keşfetme derken tam burada Jorge Luis Borges’i anmakta fayda var. O hayatının son yıllarında, “Hayatım  Spinoza’yı keşfetmekle geçti.” diye yazmıştır. Borges’in son yılları Spinoza hakkında bir kitap yazmak için biyografik malzeme toplayarak geçmiştir.

Ekim 1973’te Borges “Şu sıralar Spinoza üstünde bir çalışma için hazırlık yapıyorum.  Ama bu düşüncesini kazandırdığı geometrik düzenden dolayı- bir yardımdan çok daha engel teşkil eden- çok sorumluluk gerektiren bir iş olduğu için, yavaş  ilerliyorum; şu anda hem Spinoza’nın yazdığı hem de onun üzerine yazılan her şeyi okuyorum.” demişti bir söyleşisinde.

Ve şurada Borges’in tespiti ilginçtir:

“… Spinoza’nın sistemini özünde anladığıma inanıyorum, ancak bu benim için bir sistem değil. Ben söz konusu olanın daha çok bir inanç edimi olduğunu söylerdim.  Yani Spinoza’nın felsefesi bir din olarak öğretilebilir ve kuşkusuz o da bunu bir din olarak hissetmiştir.”

Neden Arjantinli Borges’den konuya girdim? Çünkü bir başka Arjantinli (bir yönüyle de Türkiyeli) edebiyatçı ve filozofun yazdığı ve dilimize çevrilen üç değerli çalışma, Spinoza keşfimde önemli yer tutar.  Diego Tatián“bence” Spinoza’yı en güzel satırlarla ve hatta yer yer şiirsel satırlarla anlatan önemli bir yazardır.  Edebî eserleri de umarım kısa zamanda dilimize çevrilir.

(Diego Tatián için “bir yönüyle de Türkiyeli” dedim ya, onun dedesi 1915 olayları sırasında Kozan’dan Arjantin’e göç etmiş bir Ermeni Osmanlı vatandaşıdır.)

Ülkemizde Spinoza’ya ilgi her geçen gün artıyor. Ülkemizdeki önemli bir ilahiyatçının “Spinoza’ya kurban olun siz!” diye haykırması, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Teolojik-Politik İnceleme’nin (Tractatus Theologico Politicus) yayımlanması ilginç gelişmeler…

Sami Tanrısı (özelde Arap tanrısı) karşısında Spinoza’nın Tanrısı çok daha aşkın, çok daha “insan olmayan” bir Tanrı çünkü.  Spinoza’nın Tanrısı, Arap Tanrısı gibi, kin gütmüyor, tuzak kurmuyor, baştan insanları çerçevelemiyor, insan uçkuruna karışmıyor. Yani Spinoza’nın Tanrısı, Arap Tanrısı gibi insani duygu ve özelliklere sahip olamayan “aşkın” bir tanrı.

Zaten Müslüman dünyada Arap Tanrısını “Zeus” olmaktan kurtarmaya, onu “aşkın bir tanrı” olarak biçimlendirmeye çalışma girişimi Endülüs’ten başlar. İbn-i Rüşd’den bahsediyorum…

(Benim Spinoza’ya varışım da İbn-i Rüşd ile başlamıştı. Belki çok iddialı olacak İbn-i Arabi’yi de katıyorum.) Oradaki tarih ve zeminde var olan Yahudi mistisizmi + Yunan felsefesi [Aristo-Ploton-Plotinos (Neoplatonizm)] birikimi önemlidir.

“Peripatetizm, panteizmle sınırdaştır ve bu yüzden daha sonra birleştiği doktrinin adı da İbn-i Rüştçülük olur” diyen E. Renan bence haklıdır.

Yine burada İbn-i Meymun’u ve onun Delâletü’l-ḥâʾirîn eserini anmak (Ne mutlu ki bu eser artık dilimizde var.) gerekir. İtalyan filozof Augusto Illuminati (1937) bir eserinde; “İbn-i Rüşd’ün biricik gerçek halefi olan Spinoza’nın onun hakkındaki sessizliğini izah etmek mümkün değildir.” diye yazar ve devam eder: 

“İbn-i Rüşd’ün rasyonel gizemciliği ve Maimonides’in yolunu şaşıranlar için rehberindeki ‘Delâletü’l-âʾirîn’  entelektüel Tanrı tapıncı, Spinozanın Etik-Vinde bulunan ‘Amor Dei intellectualis’ ile sıkı akrabadır.

Bu tespit, benim açımdan yerinde bir tespittir.  Bunların derin izahını  Diego Tatián’ın kitaplarındaki dipnotlarda bulabilirsiniz.

Ne anlatıyordum, bizde felsefe alanında, çok az insan Spinoza hakkında yeni yeni düşünmeye başladı. Ancak Güney Amerika’da, -bizden de ekonomik ve sosyal karakter açısından pek farkı olmayan- Arjantin’deki entelektüeller, Spinoza’nın çok daha önce farkına vardı. Avrupa’da zaten içselleştirilmiş ve âdeta “Batı’nın gizli dini” hâline gelmiş Spinozacılıktan bahsetmek mümkün.

Ülkemizde de felsefe öğrenimi gören gençler ve onların hocaları var, ne yazık ki çok az sayıdaki felsefe hocasını (hatta sosyal bilim alanındaki tüm akademisyenleri katayım) “entelektüel” sınıfına sokmak mümkün. O yüzden bizim felsefe bölümlerindekilerden ciddi eserler beklemek zor.  Ben, gelecek yıllarda ilahiyat alanından çıkacak genç entelektüellerin bu açığı kapatacağını düşünenlerdenim. Bunun işaretlerini görüyorum…

Yakında Spinoza hakkında dilimize çevrilmiş yeni bir kitaptan da kısaca bahsedeceğim.  Ancak Spinoza konusunda  Diego Tatián’ın bu eserlerini önce okumanızı tavsiye ederim.

Kim bilir belki bir gün “Spinoza daima…” 

Kartal YOLCU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir