Kalbimiz vurur sarsılırız. Ayağa kalkarız, duramayız, düşeriz sarsılırız. Canlılığın bütün safhaları bir sarsıntıyla başlar. Yer sarsılır, lav fışkırır ateş soğur, kayaya dönüşür. Kayalar sarsılır, toprak olur, tohum çatlar sarsılır. Her oluşun Rabbine sığınırız (Felak). Hayat sarsıntılarla başlar, bitişi sarsar. Hareket varsa oluş vardır.
Ben Amarikadaykene kitabı en temelde bir insanın sarsılarak yıkılan hayatının silkinerek toparlanışını anlatıyor. Her şey yolunda giderken bir anda “ilişiğiniz kesildi” deyip yerinden, yurdundan olmanın sarsıntısı (travma) bir kerede atılabilecek, kusulabilecek bir zehir değil. Kitabın ilk sayfalarından itibaren bu sarsıntı, ferahlatıcı intikamın kokusu geliyor buram buram. “Hakaaan” diye seslendiğim o an diyor ya yazar, ben o anı yaşıyorum, anlıyorum, hissediyorum. Hepimizin bir yerinde yaşanmış bir intikam seslenişi vardır. Biri bizi yaralamıştır, ezmiştir ve onun intikamı alınmaya yemin edilmiştir.
Herkesin yaşadığı bir şeyi neden başkası yazdığı için okuyalım sorusunun cevabı yazarın bununla baş edebilmesinde. Biz yaralarımızı saklarız. Kimseye göstermeyiz, Gösterdiğimizde çoğunlukla kan, kabuk, acı olur çünkü. Acıyı acı acı göstermek isteriz, başka türlüsünü becermek için bir adım öteye geçip, acıyı bal eylemek, acıyla barışmak, kendini ve onları affetmek gerekir. Burası zordur işte.
Kimse acısını göstermek istemez o yüzden. Bilir ki o yarayı bilenler, fırsatı bulunca ilk oraya basarlar. O yüzden herkes herkese yarasını göstermez, sarsıntısını anlatmaz. Onu anlatabilmek için olgunluk, güç ve akıl gerekir. Akıl, o sarsıntıyı yönetebilmek içindir. Nasıl anlatacağım?
O yüzden herkes anlatamaz. Hatta hiç kimse anlatamaz. “Hakaan” diye seslenebilmek isteriz ama o fırsat elimize geçmez çoğu zaman. Biz yaramızı çok geç sarmışızdır, hakan çoktan gitmiştir oradan. Mazlumun zalimleşerek hayatta kalmaya karar verdiği anlardan birini yaşarız o zamanlarda. Kimseden intikam alamıyorsam kimse de benden intikam alamayacak, o zaman düzene uy, gücünün yettiğince ez. Türkiye’nin en hakiki yasası budur bence. Zalimleşen mazlumların egemenliği. Bütün zalimlerin kalkanı geçmişlerindeki mazlumluktur. Hiçbir zaman intikamı alınmadığı için ruh da dengelenmez. Normal olunmaz.
Doğruyu söylediğinizde “gücüm vardı, yetkim vardı yaptım” deyip çekilir kenara mazlum zalimler. Kendini sorgulamaz. Kendince, kendinde haklıdır her zaman. Sana açıklama yapmak zorunda değilim, der. Vicdanı konuşur bu sefer ve onu da susturmayı öğrenir zamanla. Artık o bir insan değil, çark dişlisidir.
Ahmet Sınav çark dişlisi olmadığı için bu kitap okunmalıdır. O zulmü yaşamış ve kendine zulmedenlerden intikam almış, sonrasında bu zulümle barıştığı için okunmalıdır.
Zulmün bazen kemalizmin, bazen solun, bazen sağın elinde normalleştiği Türkiye’nin normalleşebilmesi için “ben iyiyim” diyen zalimlerce de okunmalıdır. Güce erişmek değil, gücü yönetmek asıl olduğu için okunmalıdır.
Ahmet Sınav’ın kitaptaki üslubu asla didaktik, tepeden değil.O affeden, yüzleşen yüceliğin yeşerdiği kalbe davet ediyor. Sıcacık bir minder seriyor altımıza. Hoş geldin diyor, burası benim yüreğim, kalbim, zihnim. Orada emin bir şekilde geziniyorsunuz. Şaşırmıyor, afallamıyorsunuz. Çünkü hiçbir şeyi öyle göstermek için yazmamış. Samimiyetin sahihliği her sayfada sizinle el sıkışıyor, kucaklaşıyor. Ahmet Sınav bir öykü yazarı, edebiyatçı değil ama bu sıcaklık nereden geliyor diye sorduğunuzda cevabı yaşadıklarından alıyorsunuz. Kitabın üslubunu onun yüreği yönetiyor.
Biraz özel olacak belki ama olsun. Ahmet Sınav’la ilk Sapanca’da görüştüğümüzde gözlerinin içine baktığımda bana bütün varlığıyla gülümsediğini gördüm. Böyle gülümsemek için kişi önce kendinde mutlu olmalı. Bu kitapta o neden ve nasıl mutlu sorusunun cevapları var. İnsanın kendini kabullenmesi, oluşa direnmesi, akışı yönetmesi, zamanın denizinde boğulmamak için doğru ve ritimli hareketi iki kitapta anlatılıyor.
Birinci kitaba yazdığım cümleyi burada tekrar buraya alıntılayım. Herkesin onu dinleme imkanı yok ama bu kitabı herkes okuyabilir. Benimle konuşurken nasıl sıcak, samimi, dürüstse bu kitapta da aynı dilini, üslubunu kullanmış. İyi ki var. İyi ki varlıklarımız buluşmuş.
Ahmet BAYRAKTAR
Son Yorumlar