“Bilgisizlik açığa çıkarır”,
İnsanlık; erotizm, şiddet, ölüm konularında sürekli bilgilenmiş ama buna rağmen bu olgular bilinmez olarak kalmıştır. Bilgilenme büyük bir aldatmacadır.
Bilgilenme belki yaşamımızı kolaylaştırır ama insanın temel gerçeğine inemez ve hatta yaklaşamaz. Türkçede okumak cehaleti giderir, eşeklik baki kalır, diye bir söz var.
XX. yüzyıl Fransız felsefesi iki ana kola ayrılır. İkisi de Almanlardan yürütmedir. Temeli Alman filozoflar karkas yapıyı kurmuş, Fransızlar bu binanın iç mimarisine soyunmuşlardır.
A. Bir tarafta Marksizmle beslenen Hegel felsefesi izleyicileri (fenomenoloji ile birlikte) olan Sartre,
Merleau-Ponty, Althusser çizgisi,
B. Diğer tarafta Nietzsche’nin izleyicileri Bataille, Foucault, Deleuze, Guattari çizgisi. Bu iki çizgiyi birbirinden ayıran en önemli olgu otorite (iktidar) sorunudur.
Hegel izleyicileri insanı, sistemin otoritesine teslim etmiş ve Marksist çizgi de araçlaştırmıştır.
Nietzsche izleyicileri ise sistemi reddetmiş, insanın kendi varlığını her otoriteden bağımsız olarak gerçekleştireceğini ileri sürmüşlerdir. (Bu arada psikanalizin ve Lacan’ın yasasının da insanı sisteme bağımlı kıldığını belirtelim.) Foucault’nun tüm yapıtları, insanı iktidar ilişkilerinden kurtarma çabasıdır.
Bataille, iç deneyimin otorite ile olan ilişkisini araştırmaya yöneldiğinde, bu deneyimin varoluşsal olarak neyi amaçladığını dostu M. Blanchot ile tartışır:
“Ona şöyle diyorum: İç deneyimin onu doğrulayan ne bir amacı, ne de bir otoritesi var. Eğer bir otorite, bir amaç kaygısını ortaya çıkarttırırsam, en azından bir boşluk varlığını sürdürüyor. Blanchot, amaç ve otoritenin yargılamaya dayanan düşüncelerin gerekleri olduğunu anımsatıyor: Son durumda deneyimin aldığı şekli betimleyerek bunun otorite veya hiçbir şey olmadan nasıl mümkün olacağını sorarak fikrimde ısrar ediyorum. Bana deneyimin kendisinin otorite olduğunu söylüyor. Otoritenin kefaretini ödemesinin gerektiğini de ekliyor.”
Bataille’ın dini iç deneyimden ayrıldığı en önemli nokta burasıdır. İç deneyimin kendisinin otorite olması doğrudan Tanrı’nın yokluğunu gerektiriyor. Dini iç deneyim Tanrı otoritesini veri olarak almış ve Bataille’a göre iç deneyimi baştan sakatlamıştır. Bu durumu Bataille şöyle açıklıyor: “Dogmatik ön varsayımlar deneye sınırlar getirdiler: Daha önceden bilen biri, bilinen bir ufuktan öteye gidemez.” [Tanrının sözü üzerine söz olmaz, anlayışı ile)
Kant felsefeyi göklerden yere indirmiş bir filozof. Bilgiyi göklerde değil insanda aramak gerektiğini ileri sürmüştür. Bireyden yola çıkarak bilginin ve eylemin olabilirini, sınırını araştırmıştır. XX. Yüzyıl bilimler felsefesi, ahlak felsefesi kaynağını Kant’ta bulur.
Kant’ın tam zıddı bir konuma yerleşen Hegel tüm evrenin gizini çözmeye yönelmiş ve mutlak sistemini kurmuştur. Tarihe, devlete mutlak bir değer atfeden Hegel bireyi sistemin bir hizmetçisi olarak görmüştür. Tanrı, Devlet Aklı, Otorite, “Taç giyen baş akıllanır”, diyenler bu gruba girer.
Nietzsche işte bu noktada bir patlayış olarak ortaya çıkar. Kant’ın ve Hegel’in düşüncelerini yadsıyan Nietzsche kendi görüşlerini, hissettiklerini doğrudan tek doğru olarak sunar. Burada bireyin tüm otoritelere başkaldırısını görüyoruz. Kendisinden önceki tüm sistemleri parçalayan Nietzsche, bireyin mutlak özgürlüğünün peşine düşer. Bireyin önündeki engel gördüğü Tanrı’yı, Hıristiyanlığı, egemen ahlakı fırlatıp atar. Zaten riyakar, sahte bir ahlak çizgisinde yürür. İlm-i siyaset diye gerekçeler bulur.
Nihilizme doğru giden Nietzsche bundan iç deneyimle çıkar. Nietzsche günlük bireysel yaşamı aşarak varlığın felsefi yaşamına ulaşır. Ve bu fikirlerle dopdolu içsel yaşamı yapıtlarına aktarır. Nietzsche’nin hiç sınır tanımayan içsel yaşamı çılgınlıkla son bulur. Edebiyat sanat ve merhamet bu dünyadaki işleyişe katlanamaz.
Bataille’ın insanı saldırgan değildir, içe dönüktür ve Nietzsche’nin “üstün insan”ından farklıdır. Nietzsche, insanı tanrı otoritesinden kurtardıktan sonra Tanrı’nın gücüne sahip kılmıştır. Bataille bunun bir varsayım olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını düşünmüştür.
Hatta Nietzsche’nin güç istenci ve üstün insan kavramlarının eylem düzeyinde değil, tinsel düzlemde düşündüğü yorumunu yapmıştır. Bataille’ın bu içe dönük tavrı onu gizemsel bir yöne sürüklemiştir. Bataille’ın iç deneyimin otorite olduğu bir dini oluşturmak istediği de bir gerçektir. Yapıtlarında sürekli olarak bir topluluk oluşturmaktan söz etmiş ve iç deneyimlerin ancak başkalarının iç deneyimleriyle birleştiği anda önemli olduğunu belirtmiştir.
(Georges Bataille İÇ DENEY’i okurken alınan notlar…)
Mustafa EVERDİ
Bataille, iç deneyimin otorite olduğu bir dini oluşturmak istemiş.
Nietzsche özgürlüğü, Kant aklı, Hegel devleti mutlaklaştırmış, böylece ifrat tefrite düşmüşler.