Fütüvvet Niçin Tasavvuf Değildir?

Horasan Erenleri Hz. Ali’nin fütüvvetine bağlanınca onu askerî toplum olma özellikleriyle birleştirip yeni bir şekle soktular.

Anadolu seçildi. Bunun sebebi Rûm suresinde Roma’nın Müslüman bir toplum tarafından yıkılacağına dair beyan idi.

 

Türkler Mısır-Anadolu hattında epeyce kaldı ve Mısır Türkiyesi kurdu. Fakat asıl hedefleri Bizans’ın fethi idi.

Yahya Kemal‘in dediği üzere toprağı salt askerî olarak fethetmek mümkün değildi. Bu nedenle Anadolu’ya fütüvvet ehli topluluklar yerleştirildi.

Türk fütüvvetçiliğinin örneği olarak Bizans-Yıldırım Bayezid anlaşmasını göstermek mümkündür.

Anlaşmaya göre

  1. İstanbul’da bir Türk mahallesi kurulacaktı.
  2. Türk tüccarlar İstanbul’da ticaret yapacaktı.
  3. Türkler Türk mahkemesinde yargılanacaktı.
  4. Mahallede cami olacaktı.

Yıldırım Bayezid’in Bizans ile anlaşması gereği gönüllülerden oluşan bir topluluk (sivil halk) yani fütüvvetçi bir toplum İstanbul’da mahalle kurdu.

Bu hadise Türk şehir tasavvurunun da örneğidir. Devletten önce toprağa yerleşmiş ve onu şenlendirmiş bir toplum modeli.

Türkler gittikleri memleketlere aileleri ile gidiyordu.

Bu nedenle Arapların fıkhından başka bir fıkıhla hareket ettiler.

Bu fıkıh AİLE sistemi içeriyordu.

Türk fıkıh teorisi muta nikahını kabul etmedi. Çünkü ailesi yanında idi.

Bütün Anadolu ve Balkanlar Horasan’dan gelen çadırlı topluluklar tarafından yerleşme sisteminin toprağı şenlendirmesi ile fethe hazırlanmıştır.

Şimdi gerçek böyle olduğu halde “Yunus 40 yıl dağdan odun taşıdı demek” o dönemin sosyo-ekonomi politiğine terstir.

Horasan fütüvvetçileri Anadolu’ya gelince, yeryüzünde ne kadar sufi varsa Anadolu’ya geldi.

Türklerin en büyük başarısı İslâm dünyasının kültür zenginliğini toplamaktı.

Fakat bugün aydınlar “İbn-i Arabi-Mevlana Anadolu’da Türkleri irşad etmeye geldi” anlamında bir tez savunuyor.

Tam aksine sufiler Türklerden (fütüvvetçi topluluklardan) ilham alıyor ve teşkilatlanmalarını bu modele göre revize ediyordu.

Hatta sadece Müslümanlar değil Hristiyan şövalyeler bile fütüvvetçi Türklerden etkilenerek teşkilatlanmaya başladı.

Geceleyin mezrada yaşayan çadırlı toplulukların sufilerden kat be kat daha üstün bir Allah korkusu (Allah’a tedeyyün etmesi) muhtemel değil midir.

Anadolu’da Moğol-Bizans-Haçlı kuvvetlerin ortasında kalan fütüvvetçi Türklerin dergâhta odun toplamaları tezi abestir.

Türk fütüvvetçiliğini Ömer Muhtar filmi seyreder gibi anlatmak çok yanlıştır.

Türklerin Anadolu ve Balkanlarda fetih siyaseti öncelikle ticareti ve iktisadî yapıyı ele geçirmek üzerine kurulu idi.

Hacı Bektaş-ı Veli boşuna mı Yûnus‘a “buğday mı nefes mi” diyordu?

Şeyh Edebali, Ahi Evren, Hacı Bayram-ı Veli… Bu zevat Anadolu’nun iktisadi faaliyetlerini ele geçirmişti.

Diğer ifadeyle Anadolu fütüvvetçiliği Ömer Muhtar tipi bir tasavvufa meyletmemiştir.

Anadolu fütüvvetçiliği özellikle halkın gıdasını tedarik eden mesleklerde temayüz etti.

Somuncu Baba ekmek satıyordu.

Hacı Bayram burçak ekiyordu.

Hacı Bektaş Sultan buğday ekiyordu.

Koyun Baba koyun güdüyordu.

Anadolu’ya yerleşen Horasan erenleri gıdayı ele geçirmişti.

Fütüvvet Kur’an’da Ashab-ı Kehf ile “para”ya sahiptir.

Kur’an’da Ashab-ı Kehf’in elinde para olduğu görülür. Demek ki fütüvvetçilik parasızlık değildir.

Yine bir feta olan Hz. İsa bezirgânların tezgahını devirmişti.

O bezirganlar halkı faizli muamelelerle soyuyordu.

Fütüvvet geleneğine bağlanan Horasan erenleri kapitalist olmayan bir toplum vaad ediyordu.

Kur’an’da Hz. Yusuf da fetalarla beraberdir.

Yusuf da GIDA üzerinden dünyayı irşad ediyordu.

Hz. İbrahim de FETA idi.

Onun da gelen iki misafire hayvan boğazladığı ve ikram ettiği görülür.

Hz. Musa zaten koyun güdüyordu. Yani gıda iktidarına yönelmişti.

Benim anlattığım Fütüvvet, peygamberler tarihine bağlanan bir tarih bakışıdır.

Bir de günümüzdeki Yûnus anlatıları var.

Bu anlatı fütüvvet meselesini görmüyor; tasavvuf içinde anlamlandırıyor.

Bütün peygamberlerin bağlandığı, fütüvvetnamelerde yer alan fütüvvet ne oldu o zaman?

Türkler atlı çoban olarak koyun güttüler. İpek yolunda gıda hâkimiyeti kurdular.

Onların çobanlığı Arap çobanlığı gibi değildi.

Çöl göçebeliği dünya ticaretine yön veremezdi. Oysa Türkler Çin ile Bizans arasında ticaretin köprüsü idi.

Selçukluların Anadolu’da fetihlerini izlerseniz bütün ticaret yollarına hâkimiyet tesis etmeyi amaçladıkları gerçeği ile karşılaşırsınız.

Lütfi BERGEN

Selçuklu ticaret ağı olarak şehir tasavvuru

Türk ticaret sistemi olarak Selçuk düzeni

1 Yorum

  1. Feridun Eser Cevapla

    Fütüvvet ile tasavvuf ayrıdır ancak et ve tırnak gibi beraber olmuşlardır. Günümüzde toplum olarak bu tarz bir yapılanmaya çok ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Hatta devlet bu işe yol vermeli, kontrollü destek olmalıdır. Tıpkı Selçuklu ve Osmanlı’da olduğu gibi. Yazı keşke biraz daha uzun olsa idi, diye düşündüm. Lütfi hocama teşekkür ve saygılarımla.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir