I.
Bu konuşmayı İslam’ın ideolojik propagandasını yapmak isteyenler için değil, gerçek bir hidayet deneyimi yaşamak ve bu deneyimin yarattığı kutsanmış mutluluk deneyimini tatmak ve insanlarla paylaşmak isteyen sanatçılarımız için gerçekleştiriyorum.
Benim burada ele alacağım mesele belki de bugün konuştuklarımız arasında en önemsiz mesele. Fakat roman ve sanat belki de Müslümanlar olarak en önemli meselemiz çünkü İslam’ı yaşatmak istiyorsak İslam’ın mutlu bir yaşam vaat ettiğini kanıtlamak zorundayız. İslami yaşamın ne vaat ettiğini de en başta Müslümanca yaşamları tasvir ederek anlatabiliriz ki bunu da en başta romanla yapabiliyoruz, herhangi bir felsefe, ilahiyat ya da sosyal teori eseriyle değil.
II.
Ben burada öncelikle güzel hikayeler anlatma yeteneği kazanma çabasının, yani estetik zevk edinmenin dinimizce yeri nedir sorusuna cevap vermek istiyorum. Yani derdi İslam’ı tebliğ olmasa da sadece güzel hikayeler anlatmak… Haram mı, mübah mı, sevap mı? Bunu tartışmak….
Bunun için Yusuf Suresine bir el atmamız gerekiyor. Zira Kuran’a göre Yusuf kıssası en güzel kıssa ya da romandır.
Hazret-i Yusuf’un hikayesinin Tevrat’ta ele alınışıyla Kuran’da ele alınışı birbirinden oldukça farklı. Tevrat’taki hikaye gerçekten olmuş bir olayın sanatsız bir biçimde aktarılışıdır. Kuran’daki hikaye ise bunun sanatsal bir kurguya oturtulmuş bir biçimde hayli dönüştürülerek aktarılışıdır.
Kuran’daki Yusuf kıssası bir yandan bir çağ romanıdır: Yusuf’un kardeşlerinin bedevi yaşamdan sıyrılıp medeni yaşama geçişi… Kardeşlerin dayanışması çok kuvvetli bir topluluk olmaktan ve kendi dışındakilere düşman ve kurt muamelesi yapmaktan çıkıp, ticarete başlaması, şehre girerken ayrı ayrı kapılardan girip bireyselleşmesi, kralla aynı sofrada yemek yiyip yurttaşlaşması ve hikayenin sonunda bedevi yaşama ait vahşiliğin ve ilk günahın affedilmesi süreci… Yani bedeviyetten medeniyete bir yolculuk…
Bir yandan da bu kıssa bir bireyin yani Yusuf’un bir çocuk olmaktan çıkıp kendisine secde edilecek kıvama çıkarılışının, yani tanrısallaşmasının hikayesidir. Almanların deyimiyle bir ‘bildung’ roman… Babasının sevgili oğluyken kuyunun dibine atılması, kuyunun dibinden Mısır azizinin evlatlığı mertebesine yükselmesi, bu evde dünyevi ilimleri yani tevilülehadisi öğrenmesi, sonra zina iftirası suçuyla zindanın dibini boylaması, zindanda hak dine ermesi, sonra kralın gördüğü rüyayı tabir edince Mısır kralının maliye bakanı olması, sonra onu evlatlık olarak besleyen azizin yerine geçip Mısır azizi olması ve hikayenin sonunda gerek ailesi gerek tüm Mısır’ın önünde secde etmesi, yani Yusuf’un tanrısallaşması…
Üçüncü olarak Kuran’daki Yusuf kıssası bir romancı için hayli zor bir işi başarır: Kıssada iki hikaye içiçedir: bir yandan Yusuf’un kardeşleriyla çatışması ve barışması süreci, bir yandan da Yusuf’un Züleyha’yla çatışması ve Yusuf Mısır azizi olunca onun Züleyha’yla evlenmesi… Normalde bir roman tek bir ana öykü anlatır. Yusuf kıssası ise iki ana öyküyü ahenkle içiçe sokar.
Tevrat’taki Yusuf kıssası bir roman değil, gerçek bir tarihtir. Kuran ise malzemeyi Tevrat’tan almış olmakla beraber ona sanatsal bir biçim vermek için hikayede ciddi oynamalar yapmıştır. Örneğin Tevrat’ta Yusuf’un Züleyha’yla macerası Yusuf zindana düştüğünde biter. Kuran’da ise bu çatışma devam eder ve Yusuf Mısır azizi olduğunda anlarız ki Yusuf Züleyha’yla da evlenmiştir. Ya da Tevrat’ta Yusuf’un kardeşlerinin şehrin kapılarından ayrı ayrı girmeleri hiç geçmez. Kuran’da ise bu ayrıntı eklenir ve kıssanın bir çağ romanı olmasına katkıda bulunur: çünkü kapıdan ayrı ayrı girerek kardeşler bir cemaat olmaktan çıkıp bireyselleşmeye ve şehirlileşmeye başlamıştır. Ya da Tevrat’ta Yakup daha kanlı gömleği görür görmez Yusuf’un öldüğüne inanmış ve Yusuf’tan umudunu tümden yitirmişken Kuran’da Yakup hikayenin sonuna kadar Yusuf’tan umudunu yitirmemiştir. Ve bildiğimiz gibi ‘umut’ roman sanatının en özsel değerlerinden biridir.
Kısa konuşursak Tevrat’taki Yusuf bir tarihken Kuran’daki Yusuf sanatsal zevk ve estetik kaygılar gözetilmiş bir romandır. Hatta buradan baktığımızda Kuran’daki Yusuf kıssasına tarihin yazılmış ilk romanı da diyebiliriz. Batı dünyasında ilk roman 1600lerde yazılmış Don Kişot olarak kabul edilir. Zira Don Kişot bir kurgudur (fiction). Don Kişot’ta karakter dönüşümleri merkezi bir yer tutar. Ve Don Kişot gerçekçi bir olay örgüsüne sahiptir. Kuran’daki Yusuf kıssası da tüm bu niteliklere sahiptir. Dünya tarihinden bakınca ilk roman miladi 1000’li yıllarda yaşamış Murasaki Shikibu’nun Genji’nin Hikayesi olarak kabul edilir. Zira bu öyküde duygusal derinlik ve karakter analizi merkezi yer tutmakta ve öykü bir roman olacak kadar uzun kabul edilmektedir. Kuran’daki Yusuf kıssası Genji’nin Hikayesi’ndeki bu vasıflara da sahiptir.
III.
Buradan bakınca Kuran’ın belki de hiçbir ahlaki amaç gözetmese bile estetik zevk kazanma çabasına değer verdiği görülür. Diyebiliriz ki sanatkarlık, estetik ve güzel biçimler yaratma yetisi Allah’ın cemaline ve güzelliğine bir hizmettir.
Roman ve sanat Kuran’ın tabiriyle bizim süslerimiz ve manevi rızıklarımızdır. Ve Allah Araf Suresinde “Allah’ın insanlar için yarattığı süsleri ve rızıkları kim haram kılabilir” diyerek kendisinde güzeli deneyimlediğimiz sanatı ve romanı da bir bakıma kutsar, hiçbir toplumsal kaygı gözetmese bile ‘sanat için sanat’ felsefesi Tanrı’nın cemalini aksettirmekten ibarettir.
Burada bir fıkıhçı gibi roman sanatı hususunda bir fetva vermek istiyorum. Bu fetva belli değişikliklerle resim, heykel, şiir, müzik, sinema gibi alanlara da teşmil edilebilir. Bu fetvayı vermek istiyorum zira genelde Müslümanlar dini amaçlar için olmayan sanata ‘lehvelhadis’ yani ‘boş söz eğlencesi’ muamelesi yapıyorlar. Benim anladığım kadarıyla İslam roman ve genelde sanat hususunda sadece şu yasakları koyuyor: (1) egemenlerin yaltakçısı olmak. (2) sefahat, umutsuzluk ya da kin ve nefret gibi kötü davranışları teşvik etmek. (3) eseri ya da sanatçıyı tanrı mertebesine yükseltmek. Ve sanatçıya şunu söylüyor: “Bunun dışında istediğin türde ve akımda eser ver. Aşk romanı, serüven romanı, dedektiflik romanı, komedi, korku, vs… Romantik üslup, realist üslup, büyülü gerçekçi üslup vs… Hiçbiri fark etmez. Serbestsin. Ve evine rızık götürmek için çalışan ve topluma hizmet eden esnaf ne kadar sevap kazanıyorsa, sen de insanlara süs ve manevi rızık hazırladığın için o kadar sevap kazanıyorsun.”
Benim anladığım kadarıyla İslam, romancının argo kullanmasına ve erotizmi tasvir etmesine de izin verir sefahati ve ahlaksızlığı teşvik etmemek koşuluyla. Zira Kalem Suresi önde gelen bir müşriğe ‘piç’ diyerek hitap eder. Ve Hazret-i Peygamber’in savaşlarında şair sahabi Hassan bin Sabit düşmanla edebiyat yoluyla mücadele ederken hayli argo ibareler de kullanmış ve Hazret-i Peygamber Hassan’ı “seni Cebrail destekliyor” diyerek övmüştür. Erotizmin romanda temsiline gelince…. Nur ayeti Allah’ın nurunu ‘mişkat içindeki misbah’a benzetir. Mişkat ‘şekva ile inleme aracı’, misbah ise ‘hoşluk aracı’ anlamına gelir ki bu ibarenin bir tevili ‘kadın cinsel organı içindeki erkek cinsel organı’dır. Sufilerimizin deyimiyle ilahi tevhid en iyi cinsel birleşme anında deneyimlenir. Ve Nur ayeti bu deneyimi, yani Eros/Aşk olarak Allah’ı iki cinsel organın birleşmesiyle ifade eder. Eğer Kuran sanatta da rehberimizse, insanları sefahate teşvik etmeyen erotik betimlemelerin de İslam’a uygun bir romanda yeri vardır diyebiliriz.
Makalenin devamı için linki tıklayınız: Müslüman Tolstoy
Esat ARSLAN

Son Yorumlar