“Neden İslam’ın Ortaçağı Yoktu?”

Ben Oryantalizmin sömürgeciliğin keşif kolu olsa da hizmetlerine ve kıymetine bigane kalınmaması gerektiği kanaatinde olanlardanım. Hele ki Gerlof Van Vloten, Montgomery Watt, Hurgronje gibi isimlerden haberdar olmamayı ayıp ve zül telakki ederim. Goldziher ise şahikadır.

Thomas Bauer de ciddî bir oryantalisttir ve her ciddî oryantalist gibi dikkat ve alakayı hak etmektedir. Unutmamak lazımdır ki iyi niyetinden şüphe edilmeyecek hiçbir oryantalist yoktur. İlmî namusa ziyadesiyle riayet eden Goldziher bile bundan muaf ve masun değildir.

Thomas Bauer hem “Müphemlik Kültürü ve İslam” hem de “Neden İslam’ın Orta Çağı Yoktu?” kitabında ilk bakışta salt ilmî ve İslam için hayırhah şeyler söylüyor gibi görünüyor. Dürüst olmak gerekirse tezlerini ileri sürmede yüksek bir entelektüel performans sergiliyor.

Bauer’in “Müphemlik Kültürü ve İslam” adlı eserinde İslam’ın tecviz etmeyeceği şeyleri İslam’a en azından İslam âlemine ve İslamlara atfederken daha güçlü delillere müracaat ettiğini, zekasını, muhakeme kabiliyetini daha fazla kullandığını söyleyebilirim.

Bauer “Neden İslam’ın Orta Çağı Yoktu?” eserinde homoerotizm bahsi hariç daha az tartışmalı, makul tezler serdediyor ancak kendisini “Müphemlik Kültürü ve İslam” eserinde olduğu gibi yormuyor. Bauer, siyasî-ideolojik tezlere mukabil tez ileri sürerken salt ilmî kaygıyla hareket etmiyor.

Orta Çağ tabirinin siyasî-ideolojik bir tabir ve tasnif ve artık savunulamaz olduğu gerçeğini kabul etmek ve buna sert tenkid tevcih etmek zannımca bir oryantalist için salt ilmî bir çaba olmasa gerek. Bu, oryantalist zekayı tahfif olur. Bauer çürük tezleri deşeliyor kısaca.

Bauer, bizim İslam düşmanlarının tam bir asır ötesinden konuşuyor, onların bir asır sonra malumat olarak erişebilecekleri mevzularla meşgul oluyor ve bu yönüyle de onların cümlesinden daha dikkate değer biri olduğunu ortaya koyuyor.

Bauer, basiretli bir oryantalist; İslam dünyasındaki en azından çekirdek bir entelektüeli dikkate alarak tez ileri sürmeye çalışıyor. Goldziher gibi salt ilmî-teknik sahada at koşturmuyor. Fikrî-siyasî yönü bariz tez ve tartışmalarla temayüz ediyor.

Homoerotizme getirdiği yorum ve açılım aslında İslam’ın tarihî geçmişinin Avrupa ve Hıristiyanlıkla kıyaslandığında daha hoşgörülü olduğunu ispat içindir. Cinselliği sadece dünyevî telakki etmesi de garip. Oysa cinsellik zina ve eşe doğru yerden yaklaşma ile kayıtlıdır.

Bauer, Koschorke’yi takiple Orta Çağ’a dinî açıdan anlam yüklenmesinin aydınlanmış ve sekülerlermiş bir modernite inşasının yan etkisi olduğunu söylerken zannımca çürük bir teze saldırıyor. Niyeti daha güçlü bir seküler tez/ler inşasıdır.

İslam’a saldıran bir oryantalist mahza sömürge mantığını anlamayan bir ahmaktır. Oryantalist takdire şayan ilmî faaliyet ve hayırhah görünen hizmetle meşbû olmazsa ciddîye alınmaz. Bauer’de çok-anlamlılık ve müphemlik putu ilmî-fikrî bir tez değil, sinsi bir siyasî açılım gibidir.

Bauer çok-anlamlılık ve müphemliği seküler bir alan açmak ve bunun tarihî köklerinin İslam’da varlığını ve Müslümanlarca müsamaha ile karşılandığını ispat için güçlü delillerle tahkim edilmiş bir tez olarak ileri sürüyor. Bauer, böylelikle İslam’ın fıtrat dini oluşuna saldırıyor.

“Orta Çağ ile gerçek bir çağdan ziyade zamansız bir geri kalmışlık ve dinî fanatizm olgusunun kast ediliyor” oluşu biz Müslümanlar için zaten anlam ifade etmiyordu çünkü Batı’nın tarif-tabir-tasnifi umurumuzda hiç değil. Bauer bunu farkettiği için sadece zekasını ortaya koyuyor.

Biz Müslümanlar çağ tasniflerinin haliyle Orta Çağ kavramının Avrupa odaklı olduğunu, “geçmişte hiçbir zaman kesin olarak sınırları çizilmiş ve etrafı çevrilmiş bir yer” olmadığını, terimin hem “ayrıştırılmış” hem de “gaspedilmiş” olduğunu bilmiyor değildik.

Orta Çağ’ın her yerde olabilirken, modernite çağında çoğunlukla olumlu ve çabalamaya değer görülen ve diğer kıtaların emek vererek elde etmeleri gereken bir Avrupa kazanımı olduğu yutturmacası da en azından eli kalem tutanlarımızca bilinmedik şey değildi.

Bauer, İslam’ı Orta Çağ karanlığından tenzih eder görünürken onun Antik Yunan-Roma-Pers kültür ve medeniyeti üzerine yükseldiğini, kökünün yine seküler bir geçmişte mevcut olduğu imasını hatta ifadesini kullanır. Bauer, kusura bakmasın, bu hayırhah bir hizmet olmasa gerek!

Kısaca Bauer’de pejoratif Orta Çağ kavramı ile İslam’a izafe edilen menfîlikler güya çürütülürken ileri sürülen delillerin gösterdiği müspetlikler de antik Yunan-Roma-Pers medeniyetine ait oluyor. Biraz ayıp ediyor Bauer çünkü Antik Yunan-Roma-Pers mirası putlaştırılıyor.

Bauer, İslam, “Antik Yunan-Roma-Pers medeniyetine bir şey eklemedi” demiyor hatta “eklektik bir yapı meydana getirdi” diyor ancak dilbilim hariç İslam’a pek bir özgünlük hatta ağırlık bile vermiyor. Avrupa’yı kötülemek Bauer’de İslam’ı yüceltip sekülerliği tahfif manasına gelmiyor.

Arap matematiği zirve olmuşsa bile bu Yunan-Roma ve Hint bilgi birikimini benimsemiş Antik Pers geleneğini sentezlediği içindir. Aslında sadece matematik ve astronomide değil hemen her şeyde Bauer aynı ya da benzer şeyleri söyler. İslam adeta bir derleyici ya da terkipçidir.

Bauer’in Avrupa’da Yahudiler ve yabancılar baskıya uğrarken İslam dünyasında zımmî olarak tavsif edilen gayrimüslimlerin eşit olmasa bile yüksek haklara sahip olmasını, zulüm görmemesini yazması bir lütuf değil basit bir tespittir. Tespitler için kimseye şükran duyacak değiliz.

Bauer’in İslam toplumlarında hiçbir şekilde hayatın her alanına dinin hakim olamadığını aksine İslam ilimlerinin yanı sıra İslamî olmayan ilimlerin de geliştirildiğini söylemesi garip bir “seküler tasnif” ve “seküler telakki”dir. Fizik ve kimya İslam dışı değil, farklı bir yüzdür.

Zevk, mutluluk niçin İslam’dan ayrı, salt dünyevî şeyler olsun ki? Batı’da cinselliğin tabuyken İslam’da Gazali’nin dediği gibi “insana cenneti önceden tattırmak” olması İslam’ın ruh-beden, madde-mana bütünlüğünü ifade ettiğini gösterir. Zina, sapıklık, günah yoksa zevk meşrudur.

Bauer, müphem-muğlak bir Orta Çağ’da Avrupa karanlıktayken İslam dünyasının aydınlıkta olduğunu söyleyip ağzımıza bir parmak bal çalıyor, İslam’ın bu zaman zarfında Antik Yunan-Roma-Pers medeniyetinin mirasçısı olarak farklı bir kulvarda olduğunu söyleyip acı biber sürüyor.

Bauer sağ olsun, var olsun bize Antik Çağ kültürünün korunması ve geliştirilmesi vadisindeki hizmetlerimiz için aferin veriyor. Zaten bu sebeple Doğu’da bir Rönesans olması mümkün değilmiş. Henri Pirenne‘yi de Antik Çağ’ı koruyan İslam’ı onu yok etmekle itham ettiği için kınıyor.

Bu arka plana göre Bauer’in “çağ sınıflandırmaları sadece tartışmalı değil, aynı zamanda bir dünya görüşü yaratıcı niteliğe de sahiptir” demesi anlamsızlığa mahkum oluyor. Bauer her şeye rağmen okunması gerekli biridir. Sevgili kardeşim Kadir Yılmaz nezdinde yayında emeği geçen herkesi tebrik ederim.

İsmail KÜÇÜKKILINÇ

  • Neden İslam’ın Ortaçağı Yoktu?, Thomas Bauer, Çev. Hülya Yavuz Akçay, Runik Kitap, İstanbul, 2021

One Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *