Babamın “Kırk Yıllık” Dostu

İktisat dersi anlatmaktan sıkılmış, yavan geliyor dedi. Açıköğretim Fakültesi Önlisans Programlarına bakmak istedi. Anadolu Üniversitesi internet sitesinin yönlendirdiği adreste yer alan elektrik enerjisi iletimi ve dağıtımı programını tavsiye ettim. Hocam bitirince elektrik sayacı okursun diyerek şaka yaptım.

Hiç istifini bozmadı:

-“Aslında İktisat da bir sayaç okumadır!”*

*Doç. Dr. Emre Güneşer Bozdağ

***

Babamın hem sağlığında hem de vefatının ardından pek çok tanınmış sima Aşiyan Sahhaf’a uğradı: Dışişleri eski Bakanı ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, İçişleri eski Bakanı Efkan Âlâ, MHP İstanbul eski milletvekili Ekmeleddin İhsanoğlu, Yazar Nihat Genç, Gazeteci Yavuz Donat, AK Parti Ankara eski milletvekili Ahmet İyimaya, CHP Aydın eski milletvekili Metin Lütfi Baydar, Sinema eleştirmeni Burçak Evren, Fotoğraf Sanatçısı Ozan Sağdıç, Tv Programcısı Osman Tan Erkır ve diğerleri…

Babam bu kişilerle çekildiği fotoğrafları Aşiyan’ın vitrinine asar, dükkân raflarının kenarlarını doldururdu. Ayrıca kitaplarda gördüğü siyah-beyaz resimleri fotokopi ile çoğaltarak Aşiyan’ı süslerdi. Neden sonra Cem Sultan’ı tasvir eden bir resmi boyamak için kuru boya bile satın aldı…

O günlerde Mustafa Kâni Bey’in “Telhis-i Resailat-ı Rumat (Okçuluk Kitabı)”ını soran genç bir çift hatırlarım. Aradıkları kitap ne yazık ki elimizde yoktu. Aşiyan’dan çıkarken, dekor namına kapı camına yapıştırılmış resimlere takıldılar. Birinci resim, Yusuf Osman’ın “Mete” adlı romanının renkli fotokopi kapak resmi olup hükümdarın elinde ok vardı. Genç kız resmi yorumladıktan sonra bir hata gösterdi. Meğer ok yayı o kadar geniş (bol) olmazmış. Diğeri, sinema sanatçısı Türkân Şoray’ın başrol oynadığı “Abbase Sultan” filminin lobi kartı idi. Bu resimde ise sanatçının yayı yanlış tuttuğunu söyledi.

Yukarıda sözü edilen fotoğraflara ilâve olarak eskiden berber salonlarında aynaların çevresine iliştirilmiş vesikalık fotoğraflar gibi bir köşe Aşiyan’da da görülebilirdi. Bu köşe, babam Etem Coşkun’un dostlarına ait hatıralarıyla dolu rengârenkti. Bazen fotoğrafları merak edenlerin fotoğrafları istenir, rafta onlara da yer açılırdı.

***

Aşiyan’da çekilen onlarca fotoğraf arasında biri vardı ki diğerlerine benzemiyordu. Kitap raflarının önündeki renkli karede Sahhaf Musa Çağlar, Prof. Dr. Ersin Özarslan, Sadık Müfit Bilge, Prof. Dr. Ali Birinci, Coşkun Çakır (?), İktisat tarihçisi Mehmet Genç ve babam Sahhaf Etem Coşkun yan yana poz vermişlerdi.

O gün aynı zamanda film prodüktörü Şahin Koçak’ın elinde yazma bir Kur’an nüshası ile Aşiyan’a geldiği gündü. Babam o gün öğle saatlerinde Türkî Cumhuriyetlerden gelmiş “Yıldırım Sesli Manasçı” bir grup turist kafilesi ile ilgilenmişti. Ben de boş durmamış, kitapçılara sorulan tuhaf soruları alt alta sıralıyordum:

Sahi?

Tarık Buğra’yı Faruk Buğra,

Necip Fazıl’ı Recep Fazıl,

Nahit Sırrı Örik’i Nihat Sami Örik,

Sabahattin Ali’yi Seyfettin Ali olarak arayan ne aradığının farkında mıydı acaba?

Yakınlarda, elinde listeyle kitap araştıran biri siz sahhaf mısınız diyeceğine siz asaf mısınız diye sormuştu. (Ne münasebet efendim? Müşterinin neyi kastettiğini bildiğim halde “turist” gibi davrandıydım.)

Bir sohbet sırasında konuyu açtığım Selçuk Azmanoğlu soruya şöyle itiraz ediyordu:

-“Peki, siz Süleyman mısınız? Diye sorsaydın.

-“!?

-“Âsâf’ın mikdârını bilmez Süleyman olmayan

Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan

Zülfüne dil vermeyen bilmez gönül ahvâlini

Anlamaz hâl-i perişanı perişan olmayan.”

İşte ileride bu soruların resmî sponsoru olur; bu soruları soranlar şöhrete kavuşur diye düşünürken içeri girdiler. Fotoğraf makinesinin karşısına dizilmeden önce… Babam orta kahve içer, yanında su istemez… Mehmet Genç hoca ve beraberindekilere sorar… Ama onu “Kırk Yıllık” dostu gibi samimiyetle buyur ettikten sonra… (Bir şey söyleyeyim mi? Hiçbir baba inanamaz babamın hemen oracıkta tesis ediverdiği dostluğa…)

***

Babam nerede okuduysa hocanın bir hatırasından söz açarak muhabbeti koyulaştırıyor. O gün yeni tanıştıkları halde kırk yıllık arkadaş gibiler. Bu sahne karşısında şaşkınım ama onları merakla dinliyorum… Bir panik ânı… Uçak yolculuğu mu neymiş… Mehmet Genç umursamamış… Dinlediği klasik müzik eserinden aldığı hazla olan biteni duymuyormuş bile… Babam öyle naklediyor ki sanırsın hoca ile beraber o gün uçakta seyahat ediyor… Mehmet Genç muhabbetin ilerleyen demlerinde anlatılanları dinliyor ama pek konuşmuyor. Şimdi bu satırları yazarken… Babamın vefatından sonra internette bir yazışmamızda yer alan Prof. Dr. İsmail Kara’nın şu cümlesini kaydetmenin sırası geldi: “Sahhaf olduğunuza göre kalûbelâdan tanışıyor olmalıyız.”

O günün Emre Güneşer Bozdağ’ı ilgilendiren bir tarafı da var. Mehmet Genç’in ziyareti esnasında meğer o da Aşiyan’ın vitrininden bizi seyrediyormuş… Cesaret edip içeri giremediğini söyledi…

***

-“Herşey güzel olmasına güzel de… Baba ne yapacağım şimdi ben bu fotoğrafları?”

Cantürk COŞKUN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir