Arthur Schopenhauer: “Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker… Nihai olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz, tıpkı sonunda patlayacağından emin olsak da, olabildiğince uzun ve büyük bir sabun köpüğü üflememiz gibi.” der. Bir aforizma savurur biz fanilere. Fani olduğunun bilincinde olmadan yaşayanlara. Hep bu dünya, hep kazanmak, hep biriktirmek dışında bir gayesi kalmamış hayatın ve hayatın tezgâhının paryası olmuş insanlık. Sığ sular… Derinliği, yoğunluğu, içe yolculuğu, iç yolculuğu olmayan paryalar…
Schopenhauer’i okurken şiirlerini okuduğum, sözleri kendisine ait türküleri de sürekli dinlediğim Ruhsatî’nin “Daha Senden Gayrı Âşık Mı Yoktur” türküsü çalmaya başladı bilgisayarımda. “Şu fani dünyadan umudunu üz/İnanmazsan var kitaba yüz be yüz/Evin mezaristan, malın bir top bez/Daha duymadınsa duy deli gönül/Gördüm iki kişi mezar eşiyor/Gam gasavet gelmiş boydan aşıyor/Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor/Gel de bu rüyayı yor deli gönül” diyor türkünün bir kısmı. Nesimi Çimen söylüyor bu türküyü. Aynı zamanda Çimen bu türkünün derleyeni de. Hem türkünün manası hem de curası ve sesiyle bizi farklı ruh hallerine sokuyor Nesimi. İklimden iklime giren bir yolcu gibi. Gâh ölümün rüzgarı gâh yaşamın yağmuru gâh acı sağanağı gâh umut seli… Schopenhauer, Ruhsatî… Üç aşağı beş yukarı aynı zamanlarda biri Almanya’da diğeri Anadolu’da yaşamış iki insan. Biri Alman felsefesinin özgün filozoflarından. Diğeri Anadolu sözlü kültürünün zirvelerinden.
Evet, Ruhsatî… Biz Ruhsati’yi yazmaya gayret edeceğiz. Ne de olsa O Schopenhauer kadar tanınmıyor. Okumuş yazmış, mürekkep yalamışlarımız belki de Ruhsatî ismini duyduğunda dudak kıvıracak. “Gel gönül, dünyaya eyleme ülfet/Nice arifanlar gitti gelmedi/Terk eyle elinde var iken fırsat/Nice hub zamanlar gitti gelmedi/Gördün mü dünyada eğlenip kalmış/Saraylar yaptırıp bermurad olmuş/Bir gün de derler ki Ruhsatı ölmüş/Nice şairanlar gitti gelmedi” diyerek kimilerinin kazık çakmaya uğraştığı dünyanın geçiciliğinden, ölümün hakikatinden bahis açıyor. Hem kendine sesleniyor hem de sesinin ulaştığı her yere… Anadolu’da sözlü kültür ya da ozanların dilinden dökülenler insanın kendi kendisiyle dertleşmesi, konuşması anlamına da gelir.
İcâdi, Cehdi, Deliktaşlı Mustafa ya da bizim bildiğimiz adıyla Âşık Ruhsatî 1835’de Sivas/Kangal Deliktaş Köyü’nde doğar. Bu toprakların kaderi olan yetimlik ve öksüzlük on iki yaşında Ruhsatî’nin de kaderi olur. “Bilmem ne günâhım kabâhatim de/Bir emel bulunmaz tabiatimde/On iki yaşımda sabâvetimde/Yitirdim pederi anamı vah vah” diyerek bir şiirinde bu durumunu anlatıyor. Düzgün bir eğitim hayatı olmuyor Ruhsatî’nin. “Ledünnî ilmi verildi okumadım hece ben/On altı yaşından sonra görmemişim hoca ben/Baktım bir bâde sundular yatarken gece ben/Anasından doğduğuna oldu pişmân sanmasın.” Bir ağa yanında çalışır kimileyin, kimileyin bir değirmende… Tarla kiralama, rençberlik, çobanlık… Deliktaşlı Mustafa’nın yaptığı işlerden. Duvar ustalığı yapmışlığı da var. Ruhsatî irticalen, doğaçlama söyleyen bir gerçek âşık olmasına rağmen saz çalmamış. O hep söylemiş…
Onda öne çıkan ahlakî hasletlerin başında dürüstlük, kanaatkârlık, tevazu, harama el uzatmamak, gıybetten uzak durmak gelmektedir. Kimsenin malında mülkünde gözü olmamış. Çok berrak, okuyanı ve dinleyeni yormayan bir dili var. Eğitimli olmamasına rağmen halk şiirinin bütün biçimlerini ustalıkla kullanmış. Karac’oğlan etkisinde kaldığı en büyük dil ulularından.
Ruhsatî yalın, yoksul bir hayat yaşamış. Klasik kültürde bu dünya bir gurbet olarak tanımlanır. Dünyaya meyil vermemek önerilir. Ruhsatî Baba da elinden geldiğince, dilinin döndüğünce insanı dünya gailelerinden, aldatmaca ve desiselerinden uzak tutmaya gayret etmiş. İşin en güzeli de başkalarını uyarmakla kalmamış kendini, nefsini işin içine sokmuş. Gidişata dâhil etmiş. “Mevlam kanat vermiş uçamıyorsun/Bu nefsin elinden kaçamıyorsun, kaçamıyorsun/Ruhsati dünyadan geçemiyorsun” diyerek dünyadan geçmenin zorluğunu da dile getirmiş.
Köyünden, doğduğu yöreden çıkmayan Ruhsatî’nin “Nasıl Methedeyim Seni Sevdiğim” şiiri şaşırtır hepimizi. İnsan görmediği diyarları nasıl methedebilir? Hem de böylesine derin, Böylesine içli… “Nasıl vasfedeyim sultanım seni,/Rumeli, Bosna’yı değer gözlerin./Akranın bulunmaz ruh-i revanın,/İzmir’i Konya’yı değer gözlerin./Kimsede görmedim sendeki nazı,/Tunus, Trab(u)lus’u Mısır Hicaz’ı,/Bağdat’ı Basra’yı Acem Şiraz’ı;/Belh’i Buhara’yı değer gözlerin/Yüzünde var Yusuf Kenan nişanı,/Gören üftadeler kılar figanı,/Bütün Gürcistan’ı Erzurum Van’ı;/Kars’ı Ahıska’yı değer gözlerin./Ruhsatî’yim eyledim yar senin methin,/Al yanaktan bir buse ver himmetin,/Yüz bin sarraf gelse bilmez kıymetin;/Ahırı dünyayı değer gözlerin.” Burada ismi geçen bir çok şehri köyünden ayrılmamış, eğitim almamış bir âşık dile getiriyor. Gönül coğrafyası… Bir zamanlar atalarımızın konup göçtüğü yerler. Demek ki maddi, fiziksek sınırlar gönül bağlarını yok edemiyor. Bir âşık sevdiğine muhabbetini ne güzel anlatıyor. Sevdanın mısraya bürünmesi, mısra olması… Bağlamanın tellerinde bir türkü…
İçli, içten sevdayı, aşkı yazarken aynı zamanda toplumdaki olumsuzluklara da sesini yükseltir Ruhsatî Baba.“Beri gel beri gel gözümün nuru/Bu kadar parayı sana kim verdi/Bazı fukaraya bulma kusuru/Mesti kundurayı sana kim verdi/Anandan doğanda kürkün var mıydı/Üryan gelmedin mi börkün var mıydı/Torba torba mecidiyen var mıydı/Tükenmez parayı sana kim verdi/Kuş tüyü döşekte yattın uzandın/Günde yüz bin türlü giydin özendin/Aferin aklına, sen mi kazandın/Bu tumbu tarlayı sana kim verdi/Dinle ruhsati’yi ne diyem sana/Sana bir öğüttür sanma ki çene/Çalışmayla verse verirdi bana/Bu köşkü sarayı sana kim verdi.”
Ruhsati şiirleri dışında destanlar, cenk kitapları gibi toplumun ilgisini çeken “Uğru ile Kadı” hikâyesini de aruzla yazmış ve köy odasında okumuştur.
Ölüm tarihi kesin bilinmeyen; 1899, 1901, 1911 gibi tarihlerle ölümü tarihlendirilen Âşık Ruhsatî’nin ruhu şad olsun!
Muaz ERGÜ

Ari duru bir dille ne guzel seyler soylemis Ruhsati.Tanistirdiginiz icin tesekkur ederim.