Dertli Bir Ana: Fatma Oflaz…

Asıl adı Fatma Oflaz… Derdiment mahlasıyla yazıyor şiirlerini… Sivaslı… Sivas Kangal’dan… “Emanet etmişsin geldi selamın” diye bir türkü var. Musa Eroğlu çok güzel söyler. Severek de dinlerim. “Boynuma geçmeden aşkın kemendi/Neden ağlatırsın bu Derdimend’i/Dosta selam salmış efendim kendi/Ey Şah-ı Cihanım aleyküm selam” Türkünün sonlarındaki Derdiment kelimesini duyarım ama bunun bir mahlas olduğu aklıma gelmedi hiç bir zaman. Ozanlarla, müzik insanlarıyla ilgili yazdığım yazıları okuyan bir arkadaşım “artık Derdiment’i de yazarsın” deyince bu kadın ozanımız hakkında mutlaka bir yazı yazmalıyım diye düşündüm.

1894’te Sivas/Kangal’da doğuyor Fatma Oflaz. Okula gitme imkânı bulamıyor. Okuma-yazması yok. Doğaçlama söylediği şiirler insanın içine işliyor. Doğaçlama, filtresiz, rafine… Endişe, kaygı, dert yüklü sözler, mısralar… Fatma ananın sadrından dökülüyor sözler… Yakıcı, kor bir alevden müteşekkil… Çok küçük yaşlarda öksüz kalıyor Derdiment. Ana şefkatinden yoksun… Ana sıcaklığı, merhameti eksik. Ana sıcaklığını hiçbir sıcaklık, hiçbir merhamet dolduramaz. Ananız yoksa eğer ne kadar büyük olursanız olun içinizde bir boşluk sizinle büyür, sizinle gezer dolaşır. İşte ozanımız bu boşluğu, bu onulmaz yarayı, bu bitimsiz derdi bir ömür boyu dolaştırıyor. Dolaşıyor kor bir yürekle…

Fatma ana beş yaşlarındayken babası, annesi Zeynep’in üstüne genç bir kuma getiriyor ve Zeynep’i kovuyor. Üvey anne elinde solan bir gül… On üç yaşında ağır bir hastalık geçiriyor Derdiment. Daha kendi büyümeden, çocukken, annesiyle rüyasında oyunlar oynarken, uçsuz bucaksız kırlarda koşarken evlendiriliyor. Çocuk olmadan, genç kız olmadan kadın oluyor, anne oluyor. Üç çocuk annesi… Bu yetmezmiş gibi eşi askere gidiyor ve bir daha dönmüyor. Geriye bir künye kalıyor eşinden. Uzun, upuzun acılar, hasret, kandan gözyaşları… Öksüzün, garibin yüzü gülmez hesabından hayatı hep sıkıntılar, yokluklar ve yoksunluklarla geçiyor. İkinci evliliğini yapıyor. Yedi çocuk ta ikinci evlilikten. Bu kadar çocuktan geriye bir tek evladı kalıyor. 

1964’te Sivas Âşıklar Bayramı’nda Veysel Usta’yla tanışıyor. Âşık Veysel‘le… Konuşuyorlar. Usta’nın iltifatına mazhar oluyor. Gecenin tek kadın şairi. Kendine yönelen ve hor gören bakışlara şu yanıtı veriyor: “Âşık ne sorarsın benim halimi/Sivas´ta Meydanı açtım da geldim/Pirler masasına sundum elimi/Şerian bir bade içtim de geldim/Ana doğumundan Kangal´dır yurdum/Ben nefsine hâkim olan bir ferdim/Senin gibi birkaç budala gördüm/Dünyanın dört çapın ölçtüm de geldim/Ne zekât topladım ne de fitire/Beyhude dalmayın yanlış fikire/El açıp durmuşum Hamdü şüküre/Hasmımın kefenin biçtim de geldim/Derdimend´im daim şahane gezdim/Nice muammalı manalar çözdüm/Ümmiyem velâkin kalbime yazdım/Lisanımdan gevher saçtım da geldim”

Kaygılı, tasalı, dertli, dert sahibi gibi anlamlara gelen dertmen ya da derdiment mahlasını otuz yaşlarında kendisi seçer Fatma ananın. Söylediğine göre “mahlassız şiir kulpsuz testi gibidir”. Feleğin çemberinden geçmiş diye bir laf vardır. Hayatta acı tatlı, hüzünlü sevinçli, mutlu mutsuz her şeyi yaşayan, gören insanlar için söylenir bu laf. Feleğin çemberinden geçenler daha olgun, görmüş geçirmiş olurlar. Daha çocuk yaşlarda feleğin çemberinde, kader değirmeninde öğütülen Fatma ana da olgun ve durgundur. Okuma yazması olmamasına rağmen klasik âşıklık geleneğini haizdir. Saz çalmaz ama irticalen söyler. Herhangi bir eğitim tedris etmemiş aynı zamanda bir ustanın da eğitiminden geçmemiştir. Doğaldır, birinci elden… Hislerin, duyguların, sevincin, hüznün dokunulmamış, tashih edilmemiş formunu dinleriz Onun ümmi dimağından. 

“Emanet etmişsin geldi selâmın/Gül yüzlü cananım aleyküm selâm/Aldım tazim ile bu beng-ü lalım/Ey Şah-ı Cihanım aleyküm selâm/Mürüvvet umarım efendim senden/Uğruna geçmişim can ile tenden/Demişsin gedama selâm et benden/Ey Şah-ı Cihanım aleyküm selâm.” Bu türküyü duyduğumda bir trans hali yaşarım. Mevcut dünyayla iletişimim kesilir ve bir his yağmurunun altında sonsuz bir yolculuğa çıkarım. Bir hüzün sağanağı, bir yalnızlık… Kimsesizlik… Ağlamaktan sol gözünü kaybetmiş bir kadından, bir yaralı yürekten, bir öksüzden bir sitem gibi yükselir bu sözler. Bir sitem, bir ağıt, bir yakarış…

“Sözlü Kültürün Kadın Temsilcileri” adlı makalesinde Sevilay Çınar (https://dergipark.org.tr) şunları söylüyor: “Fatma Oflaz (1897-1973/1894-1980], köyünden hiç uzaklaşmayarak yaşamını eserlerinde işlemiş bir sözlü kültür temsilcisidir. Ancak, 30 Ekim 1964’de düzenlenen “Sivas Halk Şairleri Bayramı”na tek kadın temsilci olarak katılmış ve bu vesileyle yaşamında ilk defa, dünyaya gelmiş olduğu Sivas Kangal’ın dışına çıkmıştır (Aslanoğlu, 1965; 65-66) Derdimend Ana olarak ta tanınan Fatma Hanım, irtical yeteneğine sahip ve bu yeteneğinden ötürü de öne çıkan kadın temsilcilerdendir.”

Derdiment ananın hemşehrisi Veysel usta bir türküsünde der ya: “Meşakkatin adın murat koymuşlar/Dünyada ne lezzet ne bir tad gördüm/Ölüm var dünyada yok imiş murat/Gün be gün artıyor türlü meşakkat/Kalmamış dünyada ehl-i kanaat/İnsanlar içinde pek fesat gördüm/Var mıdır dünyada gelip de kalan/Gülüp baştan başa muradın alan/Muradı maksudu hepisi yalan/Ölümü dünyada hakikat gördüm/Dönüyor bir dolap çarkı belirsiz/Çağlayan bir su var arkı belirsiz/Veysel neler satar narkı belirsiz/Ne müşteri gördüm ne hesap gördüm.” Fatma ana tam da bunu yaşadı ve 1980’de sonsuza kanatlandı.

Ruhu şad olsun Derdiment ananın!

Muaz ERGÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *