Hüseyin Cavid 140 Yaşnda

1930’lu yıllarda Mustafa Kemal Atatürk büyük bir öngörü ile şöyle demiştir; “Bugün Sovyetler Rusya dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Devlet olarak bu dostluğa ihtiyacımız var! Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir! Bugün elinde sımsıkı tuttuğu Milletler, avucçarından sıyrılabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir!… İşte o zaman Türkiye, ne yapacağını bilmelidir! Bizim bu dostumuzun yönetiminde dili bir, inancı bir, yüz bir kardeşlerimiz vardır. O`nları arkalamaya hazır olmalıyız! “Hazır olmak” yalnız o günü susup beklemek değildir, “hazırlanmak lazımdır.”  

Milletler, buna nasıl hazırlanırlar? Manevi köprülerini sağlam tutarak! Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür! Bu gün biz, bu toplumlardan dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz! Bizim  bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur!… Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz; Bizim, Onlara yaklaşmamız gerekli… Tarih bağı kurmamız lazım… Folklor bağı kurmamız lazım… Dil bağı kurmamız lazım…”

Yüce Atatürk`ün de dediği gibi, aramızda bir çok manevi köprüler var ve bu köprülerden en önemlisi; dil, inanç, tarih, kültür köprüsüdür. Ayrıca, milletleri yaşatan en önemli unsurun kültür ve dil olduğu bilinen gerçektir.  

Azerbaycan’da Türkçülük ideolojisinin oluşumunda  ve gelişiminde, edebiyatta Türkçülüğün boy atıp-kalkınmasında “Turan uğrunda çırpın ve savaş! Çünkü Turan’sız nicat ümidi abesdir!” diye haykıran, “Türk birliği fikrini milletinin şuuraltı derinliklerinde oluşturan” dünya Türkçülük, Turancılık harekatının en ünlü üyelerinden olan, Ortak Türk geçmişinden Ortak Türk geleceğine bağlı fikirlerinde Mustafa Kemal Atatürk`le aynı düşünceni paylaşan Hüseyin Cavid Efendi’nin rolü eş değersizdir.

Türk dünyasında Türkcülük ve Turancılığın peygamberi gibi kıymetlendirilen Alibey Hüseyinzade`nin liyaketli devamcısı Hüseyin Cavid efendinin edebi-estetik ve felsefi görüşlerinin, en esası ise dilinin formlaşmasında eğitim gördüğü İstanbul geleneksel kültürü önemli rol oynamıştır. Gerek Türk romantizminin nümayendeleri; Namık Kemal, Şemsettin Sami, Addülhak Hamit, Recaizade Mahmud Ekrem, Şehabeddin Şinasi ile  tanışlık, gerekse de Rza Tofiq Bölükbaşı kimi bir filozoftan, İstiklal şairi Mehmet Akif ve Xalid Ziya Uşaklıgil’den aldığı derslerin Cavid Efendi’nin dünyаgörüşünün şekillenmesinde mühim rоlü оlmuştur.

Türkcü, Turancı Hüseyin Cavid Efendi`nin eserlerinden ta cocukluğumuzdan tanınan ve sevilen bir Türkiye olduğu gibi, bir de şirinden şirin, güzelden güzel konuşulan Türkce var. O`nun eserlerindeki hadiseler çoğu zaman Türk-Turan dünyasında cerayan edir. Kahramanlarının çoğu Türk illerinden alınmış igidlerdir.  Eserlerinin kоnusunu ve kahramanlarını Türk illerinden, kahramanlıklarla dolu Türk tarihinden alan Cavid Efendi Türk milletinin tarihte göstermiş olduğu kahramanlıkları şöyle dile getiriyordu: “Ne zaman kişneseydi türkün atı/ Kırılırdı bir ülkenin kanatı.” Eserlerini Türkiye türkcesi ile yazan şair, en acımasız sovyetler döneminde, Türk isminin yasak edindiği zamanda korkmadan, çekinmeden ruslara karşı durmuş, türklüğü ile övünmüşdür. Bu nedenle оnu suçlayanlar da çоk оlmuştur: “Neden şiirimizin baş kahramanı, Gah İran’dan gelir, gah da Turan’dan!?”

Cavid Efendi`nin Turan`dan ve Türkçe yazmasının nedeni belli idi. O, Türkçü, büyük devletlerin esareti altında olan türk halklarının birliğine esaslanan ideya-siyasi cereyanın temsilçisiydi. Türkçülük ideolojisinin banisi, böyük Azerbaycan mütefekkiri Alibey Hüseynzade`nin devamçısıydı.

1829` yılında  yazdığı “Turan” şiirinde türkçülük bakışlarının ifadesine geniş yer vermiş Ali bey Hüseynzade`nin  türklük tarihinde büyük hizmetleri olmuştur. Bu hizmətlərin ən önemlisi Türklüyü siyasi müsteviye geçirmesiydi. Alibey beyin fikrince, islamlaşmak Türklerin dini mefkuresidirse, Türkleşmek milli mefkuresidir. Rusiya`da türkçülük ideolojisinin möhkemlenmesinde İsmayıl bey Kaspiralı`nın Azerbaycan`da Türkçülük ideolojisinin teşekkülünde ve kalkınmasında Ali bey Hüseynzade, A. Ağaoğlu ve Hüseyin Cavid Efendi`nin hizmetleri böyükdür. O`nun “Dilde, işde, fikirde birlik” şüarı Türkçülük tarihinde önemli yeri var. Türkçülüyün teşekkülü ve elmi müsteviye geçmesinde muhim rоl oynayan Z. Gökalp 1911`de yazdığı “Turan” adlı şiirinde yazırdı: “Vatan ne Türkiye`dir Türkere, ne Türkistan, Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.”

Cavid Efendi, Ali bey Hüseynzade, İsmayil Kaspiralı,  Ziya Gökalp`la aynı fikri paylaşıyordu. Bütün kalbi ile bu ideolojiye sarılan Cavid Efendi, ideоlojisini kızının isminde yaşatıyordu: Turan!

Cavid Efendi fitraten Türkçü, Turancı idi. Malum, Türkçülük felsefesinin en esas unsurlarından biri ve birincisi dilde birlik anlayışı idi.

Dilde Türkçülük, yeni bir kültür ideolojisiydi ve bu ideoloji devrin kültür hayatına “Yeni Lisan” hareketiyle tesir etmiş olacaktı. Bile ki, Milli edebiyatın yarandığı dönemde Mehmet Emin Yurdakul’un sade bir dille yazdığı, daha çok vatan, yurt ve kahramanlık konularını içeren şiir­leri sanatçılara örnek oluşturur, bu gelişmeler sonunda Genç Kalemler, Türk Yurdu, Yeni Mecmua gibi dergilerinde, bu dönemin özelliğini içeren şiirler ve teorik yazılar yayımlar ki, bunların en dikkate değeri 1911′de Ali Canip Yöntem, Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin tarafından Selanik’te çıkarılan “Genç Kalemler” olur.

Böylece, Ömer Seyfettin derginin ilk sayısında “Yeni Lisan” adlı imzasız bir yazı yazar ve bu yazıda ulusal bir dil ve edebiyatın nasıl oluşturulacağının haritasını da çizer. Milli bir edebiyatın  ortaya konabilmesi için, milli bir dilin olması gerekir. Bu nedenle, Türkçenin Arapça ve farsça gramerden arındırılması, yabancı kelimelerin Türkçede söylendikleri gibi yazılması, daha çok İstanbul konuşmasının esas alınarak bir yazı dilinin oluşturulması gibi kurallar kabul ve ilan ederler. Bu fikri Ziya Gökalp “Lisan” şiirinde şu mısralarla dile getirir: “Güzel dil Türkçe bize,/Başka dil gece bize,/ İstanbul konuşması,/En saf, ince bize.” (11).

“Yeni Lisan” ve “Milli edebiyat” düşüncesi; dönemin bir çok şair ve yazarı tarafından benimsenilir ve Ziya Gökalp, Ömer Seyfeddin, Faruk Hafız, Yakup Kadri, Halide Edip, Orhan Seyfi, Halit Fahri, Yusuf Ziya, Yahya Kemal, Reşat Nuri gibi isimler bu manada kalemlerinden ilk örneklerini verirlerCavid Efendi de bu ideоlоjiye kоşulur. О,  İstanbul`da edebiyatın iki merhalesi ile: Servetifununçu-yenilikçi ve milli edebiyatla uğraşırdı. Bu anlamda, “Türk edebiyatını, Osmanlı fikir tarihini sistemli şekilde öğrenmiş” şairin şiirlerinin Mehmet Akif`in  neşretdiği dergide neşredilmesi rastgele değildi. Cavid Efendi`nin vatana döndükten az sonra yazdığı “Maral” faciasında Türkiye`nin ilk Milli şairi Mehmet Emin Yurdakul`un “Ben bir türküm, dinim, cinsim uludur” mısralarına atıfta bulunması bu duyguların sоnucuydu.

Cavid Efendi`ni daima Türkiye’nin adları  dilinden düşmeyen müterakki yazıcıları: Hamit’in dramaturgiyası, Tefik Fikret, Rza Tefik, Namık Kemal gibi şairlerin şiirleri, devrimci fikirleri, zulme, esarete, insan mahkumiyetine karşı itirazları  ehtizaza getirir, kanatlandırırdı.

O, “Savaş ve edebiyat” makalesinde Türk edebiyatını eskilikten kurtardıklarına göre hüsn rağbet beslediği şairlerden: “Rıza Tevfik, Abdlhak Hamit, Tevfik Fikret gibi sanatkarlar ve Milli gelenekleri, Milli duyguları temsil eden bazı genç ruhlar, genç kalemler…” deye bahis ediyordu. Çünkü XX yy başında tezahür etmiş türk milliyetçiliğinin temsilcilerinden olan Cavid efendi de ömrü boyu Milli ananeleri, Milli duyguları temsil etmiş ve dil birliği ideasına sadık kalmıştı.

Cavid efendi Ortak Dil Birliği ile dilde, fikirde, düşüncede birlik, Türkçülük şuurunun oyanmasını istemiş, yaratıcılığı ile buna hizmet vermiştir. O`nun Türkçülüğü, Turançılığı kendi dilinde güzel ifadesini bulmuşdu. Cavid Efendi`nin dili felsefesini, felsefesi ise dilini muayyenleştirmişdir.

Malum, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti zamanı devlet dilimiz türk dili adlanmış, resmi yazışmalarda bile devlet türkceden istifade etmişti. Bir çok şairler; Ahmet Cavad, Cafer Cabbarlı, Samet Vurğun, Mikayıl Müşfik, Süleyman Rüstem, Resul Rza, Memmed Rahim de 30`lu yıllaradek Türkiye türkcesi ile yazmışlardı, Cavid efendi  ise ölene kadar yazılarında ve konuşmalarında İstanbul ağzını kullanmıştır. O, eserlerinin diline hassasiyet göstermiş, el yazılarının bir çoğunda “İmlasına dokunmadan” yazarak, bu meseleye ne kadar önem verdiğinin altını çizmiştir.  

Doğu’da ilk demokratik cumhuriyyetin yaratıcısı Memmed Emin Resulzade’ye göre, “Ali bey Hüseyinzade ve Mühammed Hadi’den farklı olarak Hüseyin Cavid’in dili anlaşıklı, sade İstanbul Türkçesinin Azerbaycan Türkçesi ile kavuşuğudur. Gerek Cavad’ın, gerekse Cavid’in şiirlerinde kullandıkları lisan İstanbul’un tekamül etmekte bulunan edebi ve sade lisanıdır.”

Hüseyin Cavid Efendi, genellikle Azerbaycan romantiklerinin çoğu dil bakımından kendilerine kadarki Azerbaycan klasik edebiyatından çok Türkiye türkçülerinin ardıcılı gibi dikkati çeker. Bu da O’nların ortak türk dili ideyasına daha çok önem vermesi ile alakalı idi. Onun “büyük muallim, fаzil mürşit” аdlаndırdığı İsmayıl Kaspıralı’nın ölümüne yazdığı şiirinde “Dilde, Fikirde, İşde birlik” şiarının naşirine perestişi ile yanaşı, hem de İsmayıl Kaspıralı’nın dilde birlik fikrine münasebetinin ifadesi idi. Onlar aynı zihniyeti, aynı ahlakı ve aynı düşünceni paylaşıyorlar.

                   İsmаyıl bey, о bir böyük Türk idi,

                   Bir güneşdi Krım ufuklarından

                   Pаrlаyıp etrаfı nura gark etdi.

                   Yıldızlаr yаrаtdı şafaklarından.

              

                   İsmаyıl bey Türk yurdunа şаn verdi

                   Öksüz-ölgun milletine cаn verdi.

                   İsmаyıl bey, о sаrsılmаz kahramаn,

                   О böyük muallim, о böyük insаn.

                  

                   İsmаyıl bey Türk yurdunа şаn verdi

                   Öksüz-ölgün milletine cаn verdi.

                   İsmаyıl bey, ölmez, yаşаr, hep yаşаr,

                   Tаrihlerde, gönüllerde, dillerde.

Cаvid Efendi, İsmаyıl Bey Kaspiralı,  Ali bey Hüseyinzade`nin şafaklarından nur аlmış yıldız idi. Eğer “ümumtürk edebi dilinin nаmine mücаdilenin esаsını Kаspirаlı kоymuşsa, оnu yekunlаştırаn, sоnа çаtdırıb mükemmel bir Türk edebi dilinin bünоvresini hаzırlаyаnlаrdаn biri Hüseyn Cаvid Efendi idi.” İşde birlik, Dilde birlik, Fikirde birlik…/İş, fikir, dil birliği оlmаyıncа/Evet, pek çetindir cihаndа dirlik.

İsmayıl Kaspıralı’nın ölümünün Hüseyin Cavid’le beraber Türkiye’de Memmed Emin Yurdakul, Azerbaycan romantiklerinden Ahmet Cavad, Elabbas Müznib, Emin Abid… realistlerden Neriman Nerimanov, Firudun bey Göçerli tarafından da milli matem, böyük milli itki gibi karşılanması Onların İsmayıl beyin dil birliği fikrine münasebetinin göstergesi idi.

Göründüğü gibi, 1917`yılında “Harb ve felaket” şiirinde “Seni kurtarsa, kurtarır birlik” kanaati ile çıkış ederken Cavid Efendi umum Türk edebi dili ideasına hususi önem verdiğinin altını çizmekteydi. О, bu düşüncede idi ki,”Dilsiz bir millet çabuk münkariz olur, bir milletin lisanı mevcudiyetinin en parlak burhanıdır.” 

Cavid’in dil anlamı ümumtürk edebi dili-vahid Türkce anlayışına uygun gelirdi ve bu kanaatin sоnucu olarak O, eserlerinde yalnız Türkiye türkcesine aid sözler işletmekle yetinmiyordu. Onun dili bütün telaffüz norması, morfoloji-sintaktik kuruluşu, lugat terkibi ile Türkçe idi. Şiirlerini hem hece ölçüsü ile; hem de aruzla yazan Cavid`in aruzun kullanıldığı manzumelerde Osmanlıca kelime ve tamlamalar, hece ile yazılanlara nazaran daha ağırlıktadır. Konuşma dilinden geniş ölçüde yararlanmış şairin eserleri tamı tamına Türkiye türkcesindedir. “Dili anlaşılır, sade Türkiye Türkçesinin Azerbaycan Türkçesi ile kovuşuğu olan Hüseyin Cavid’in şiirlerinde kullandığı lisan Türkiye’nin tekamül etmekte bulunan edebi ve sade lisanıdır.” Ümumtürk edebi dili Türk milletinin vahidliğini, mevcutluğunu gösteren en parlak tezahürdür. Mustafa Hakkı Türkekul`a göre, “Şiirlerinde Türkçeyi maharetle kullanan şairin işlettiği Türkçe, oldukça tatlı ve işlenmiş, güzel bir Türkçedir. Kuzey ve Güney Azerbaycan, Türkiye, Türkistan ve s. Türk illerinde tek bir münevver bulunmaz ki, Cavid’i okusun, ama anlamasın ve onun Türkçesinden zevk almasın. Çünkü Hüseyin Cavid’in de aslında  umum Türk edebi dilidir.”

Hüseyin Cavid’in eserlerini çok sevdiği İstanbul Türkçesi ile yazmasının sebepleri arasında ilgili durumun etkisi olsa gerek. Sovyet eleştirmeni Mehmet Cafer, Cavid’in dildeki bu tutumunu: “Cavid Azerbaycan edebi-bedii dilini sistemli dillerin hesabına ‘zenginleştirmek hayaline kapılmış ve bu fikrinde daimi yersiz inat etmiştir”, şeklinde değerlendirir.

Tespitlere göre de Hüseyin Cavid’in yaratıcılığında bu “yersiz inat”ından vazgeçmediği gözükmektedir. Örneğin: Onun “Geçmiş Günler’i tamı tamına Türkçe ile yazılmıştır. Türkçeni benimsemiş Cavid`in maksadı ve hayalı edebiyatçı- eleştirmen Mehmet Cafer`in dediği gibi “Azerbaycan edebi-bedii dilini sistemli dillerin hesabına zenginleştirmek” değildi O, konuşmasında ve yaratıcılığında Türkçeyi kullanmakla Rus şovenizminin en keskin zamanlarında bile korkmadan, çekinmeden Türkçeyi yaşatmaya hizmet veriyordu. Türkçeyi inceliklerine kadar öğrenmiş Cavid Efendi, yarattığı tüm eserlerinde Türkçeyi mükemmel şekilde işletmeye muvaffak olmuştur.

İdeolojisi tüm yaratıcılığına yansıyan Cavid Efendi’nin yaratıcılığı baştan başa Türklüğün imgeleri ile doludur. Eserlerinde dünya Türklüğünün en karakterli kahramanlarını yaratmıştır.

Cavid Efendi`nin mitolojiye, folklore, tarihe merakı büyüktü, mahsus da, Şark tarihi, İslam ve Osmanlı tarihi üzerine derin bilgiye sahipti. Her zaman tarihi konulara büyük ilgi duymuş ve kalemini daha çok bu alanda oynatmış yazar, yaratıcılığında çoğu zaman Şark tarihine müraciat etmişti. Tarihe müracatını yanlış anlayan tenkitçiler, kalem kardeşleri Onu “eski mevzulаr”а mürаcat еttiği için çok suçlamış, mazemmet etmişlerdi. Fakat O, neden ve nice yazacağını her kesden iyi biliyordu. Edebiyatımızın Allah’sızlığı ile gururlandığı, Peygamber’in sövüldüğü”, Allah’ın, Peygamber’in yerini Stalin`in tuttuğu bir zamanda, 30`lu yıllarda edebiyatta Cavid “Peygamber”de Peygamber, “Seyh Senan”da Şeyh Senan, “Topal Teymur”da Emir Teymur, “Siyavuş”da Siyavuş, “Hayyam”da Hayyam yaradırdı. Bu da sebepsiz değildi. Genellikle, “Hüseyin Cavid maneviyyatı Türk sözü, Türk kururu, Türk geçmişi ve Türk geleceği ile daha sık bağlıdır. Türk hakikati, Türk idealı ve Türk simvolundan kenarda  Cavid ismi ve Cavid sanatı tesevvüre gelmezdir.”

O, “Topal Teymur”, “Seyavüş”, “Hayyam” gibi eserlerinde bir başa “tarihin daha kadim, ortaçağlarına ait sorunlarını etiva etmekle yanaşı, hem de o devrede Türk yaddaşının tazelenmesi, Milli yaddaşın uyandırılması namına yazmıştır”, dersek yanlış olmaz. 

O`nun  “Şeyh Senan”ına milli değerler müstevisinde yanaştığında yine Cavid Efendi`nin aynı düşünceni vurguladığını görüyoruz. Örneğin: adı geçen eserde Kafkazda-şimdiki Tiflis etrafında Şeyhin önüne çıkan Oğuz ve Özdemir`in kendilerini takdim etmeleri dikkate değerdir. Şeyhin “hangi soydansınız, hangi dindensiniz” sоrusuna Onlardan aldığı cevap şöyle oluyor: “Soyumuz Türk, dinimiz İslamdır.”

Milli sistem Türkçülük mikyasında düşündüren makamlar şairin “İblis”inde de yok değildir. Bile ki, Cavid`in Milli Türklük meselelerine münasebeti ve sadakati “İblis”de umum milli mefkuremizin ana sözüne, düsturuna çevrilmiş bu mısralarda söylenmektedir: “Turan`a kılıcından daha keskin ulu kuvvet, Yalnız medeniyet, medeniyet, medeniyet!” Aynı fikri, Onun “Topal Teymur”, “İblis” eserinde de izleye biliriz. Kendisini “terk etmeyen ana fikrine, Milliyet, Türklük fikrine” her daim sadik kalan filozof şair yazdığı eserleri ile, Türk birliğine karşı Rus müdahalesine itiraz ediyor. “Topal Teymur”da  Milli siyaset Topal Teymur`un dili ile söylenirdi.

O devirde yazarı “Topal Timur” eserine göre eleştirenlerle, değer verenler de vardı. Maarif komiseri Mustafa Guliyev eserdeki fikri idrak edip. Çok-çok sonralar öğreniyoruz ki, aparılan siyasetin arka tarafını da gören M. Guliyev Türk alimi İsmayıl Hikmet`e hala o zaman demiş: “Ruslar bize en büyük darbeyi dil meselesinde indirecekler. Rus dilinin ve Rusların esareti altına düşeceğiz.”

Kanımca, Turancılık, Türklük idealarının terennümcüsü Cavid Efendi’nin eserlerinde yarattığı silsile karakterler, imgeler ve idealar sistemi Türklük nazariyesinin, Milli İdeolojinin bütün taraflarını kendinde taşımaktadır.

O, yazdıkları ile milletin geleceğinin temeli olan milli ideolojiye, kültür ve dili yaşatmak, korumak ve geliştirmek için büyük işler imza atmış, Türk kültürü ve dilinin gelecek nesillere aktarılmasında, Türkçülük ideallerinin propagandasında dünden günümüze, günümüzden geleceğe taşımakta önemli bir köprü rolünü oynamış, yarattıkları ile Türk dünyasının birbiriyle kolay anlaşabilmesi için aynı köke sahip olan Türk dillerinin ortak bir dilini oluşturmuştur. O`nun eserleri sayesinde ta çocukluğumuzdan içimizde büyüttüğümüz bir Türkiye sevgisi ve şirinden şirin, güzelden güzel konuşulan bir Türkce var. Eserlerinde çizdiği Türk karakteri şöyleydi: “Biz Türk­ler ça­dır al­tın­da do­ğar, açık sah­ra­lar­da, kanlı savaşlarda ölü­rüz… Savaşlarda ölen­ler ev­de ölen­ler­den sayı­ca da­ha az­dır. Bence mü­ba­ri­ze­siz bir ömür, ömür değil… Biz Türklere gurur ve neşe veren bir şey varsa, o da savaş, o da ka­bi­liy­yet­tir.”

Hüseyin Cavid Efendi Türk Dünyasının  manevi kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Her zaman milletin özgürlüğünü, mill mensubiyetini, dilini, dinini savunmuş Cavid Efendi uzun süre siyasi takiplere, baskılara, sürgünlere maruz kalmış, Türk düşmanları tarafından gah “Pantürkist”, gah da “Panislamist” etiketi ile damgalanmış, “Halk düşmanı” ilan edilmiş, Sibirya`ya sürülmüştür. Türk kanıyla, Türk ruhuyla beslenen, şanlı Türk illeriyle gurur duyan, Onun istikbali için mücadele eden Cavid Efendi`nin sonunda bir Türk aşığı gibi kara kabusun kör olası gözlerine dik bakmayı ve hala geçen asrın başlarında “sovyet”lerin kabusuna dönen Türk ismini ve Türk dilini yaşatmayı  beceren görüyoruz.

Lutviyye ASGERZADE

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir